Nevrasteni gibi aslında toplumumuzda oldukça yaygın olan sinir sistemi güçsüzlüğünü tetikleyen o kadar çok şey var ki hayatımızda. Yıllar boyu bir okuma telaşı içinde ezberlediğin bilgileri kullanacağın onlarca yazılı sınava hayatını güvence altına alacak iş adına hık demeden giriyor çıkıyorsun. Eğitimin için harcadığın zamanı ve parayı geri döndürecek dünyada hiçbir teknoloji yok. İşe girdiğinde başka bir süreç ve başka telaşlar içinde çırpınmaya bir yandan da yıl saymaya başlıyorsun. Tüm bu koşuşturmacının rahat bir emeklilik için olduğunu düşünüyorsun. Oysa bu sefer hastalıklar başlıyor. O zaman da tüm bu yoğun çabalayıp durmanın muhasebesini kafanda oturtmaya çalışıyorsun. Yine sinir tepene biniyor ve her şeye kızıyorsun çabucak.

 

1868'de G.M. Beard'ın tanımladığı bu hastalık belli ki sanayileşme ile başlayan insanın çalışma yaşamındaki yeni düzenlemelerle doğrudan ilintili. Sanayileşme ile ortaya çıkan birçok yeni sorunlar üzerine modern toplumlar bir taraftan da çözümler üretmek için konuyu tanımlamaya çalışmışlar, insanların beden sağlıkları kadar ruh sağlıkları içinde bir şeyler yapmaya çalışmışlar. Freud her zamanki gibi konuyu cinsel nedenlere bağlamaya çalışmış olsa da bugün için konu güncel nevroz denen bir kavrama odaklanmış görünüyor. Yaşamın zorlukları ile baş etmekte zorlanan insanların direncinin her çözülmeye başladığı noktada sistem ona yeni kavramlar ile müdahale edip şekil şemal vermekle uğraşadursun sistemin diğer başat unsurları da konuyu ekonomik bulup çareyi sektörde gösteriyorlar. Şöyle ki, yasalar her daim yeni düzenlemelerle insanların nasıl yaşaması gerektiği konusunda yeni hükümler verirken, örneğin ilaç sektörü de yeni tanımlarla bilmem kaç paraya sinir zafiyeti ilaçları sürüyor piyasaya.  

 

Sergi Odasındaki Neslihan Aydın enstalasyon sergisi de bu konuyu gündeme getirmeye çalışıyordu. Genç sanatçı Neslihan Aydın ilaçların ve tıp dilinin karmaşıklığının peşinden giderek içinde yaşadığımız depresyonu bol hayata ışık tutmaya çalıştı. Kentleşmenin sancılarını çözümleyemeden kentsel dönüşümün sancılarını anlamaya çalışan insanımızın çıldırmamak için orantısız mizaha sarıldığı günümüzde maalesef mizah tek başına yeterli olmuyor. Zaten hoşgörü nakavt olduğu için espri yapmaktan kaçınanların sayısı da gülmekten korkanlar kadar çok! Bu kentsel dönüşümdü, kentleşmeydi gibi kavramların nereye gittiğini tam anlayan varsa beri gelsin. İnsanlar gibi devletler de bir koşuşturmaca içine girmiş doğal kaynaklarını ve en güzel tabiat harikalarını enerji diye diye heba edip duruyorlar işte. 20 yıl sonra kaynaklar kuruduğunda vuracak dizimiz kalmayabilir, boğazımıza kadar battığımız için. Kapitalizmin böyle kaygıları yok, o bugünü yani güncel çıkarı konusunda işini görüyor.

 
Serginin söyleşisinde bir kitaptan hatırladığı alıntıyı paylaşıyor Neslihan: “İnsanların iletişim kurabildikleri tek yer metrolar” diyor yapılan bir araştırmaya göre. Kendi şehrimiz içinde öyle. Bizde metro yok ama halk otobüsleri, dolmuşlar var. Tıklım tıklım dolan halk otobüsleri olmasa pek çoğumuz dirsek teması ile bile olsa insani diyalogdan mahrum kalacağız. Sanal diyaloglar yettiği için yüz yüze birbirlerine söyleyeceği bir şey kalmayan insan bakkalla şakalaşmayı bile unutacak yakında. Öte yandan toplumsal ortak değerlerimiz her geçen gün darbe yediği içinde siyasal, etnik, dini birçok ayrışma, ayrıştırmaca yaşıyoruz. Kolay değil yani, güncel nevrozu olmadan dolaşmak. Çok hödük değilseniz tabii.

 

Güncel nevrozu güncel sanatla gündemimize getiren Neslihan’ın “ilaçlar ile yaşam” üzerinden bize söylediği hemen hepimizin maruz kaldığı ve herkesi ilgilendiren şeyler. Kullandığı poliüretan yalıtım maddesini iletişimimize yapılan müdahaleler ile düşünmek bile mümkün. Bu maddenin içinden fırlayan ilaç kutuları ve reçeteler bozulan sağlığımızın çığlığı. Birde her hastalığı alfabetik kodlamalarla harf ve sayılarla daha da algılanması zor hale getiren tıp dili var ki, bu da sanki bizleri sayı olarak gören iktidar zihniyetinin algısındaki pratiğe benziyor. Kaç kişi bize oy veriyor, kaç kişi vermiyor gibi… Kıyılar onların, geri kalan bizim! Neye göre sayılara göre. Arada kalan insan duyguları, yaşamı ne oluyor? Duygu sayılaştırılamıyor. Ancak ne duygusu ile hareket etmemiz gerektiğine zorlanmamız mümkün. Zaten oluşturulan da bu değil mi? Maddi çıkarın neredeyse oradasın… Yani dönüp dolaşıp yine kapitalizm! 

 

Neslihan Aydın sergisi bana hayatımızdan sahte ilaçları ve sahte insanları çıkartmamız gerektiğini hatırlattı. Çok mümkün gözükmüyor ama bir parça da olsa bilincinde olmamız gerekiyor işte.