Güzel günler göreceğiz çocuklar!
Yıllar önce şairin söylediği, umut ve daha fazlasını içeren o söz gibi; Beklenen güzel günler gelmiyor kardeşim, beklemekle kalınıyor sadece. Ne o güzel günler geliyor, ne de güzel insanlar varlık gösterebiliyor.
Korku tohumları düşmeye görsün bünyeye, istila ediyor adeta cesaretin kalesini.
Korkunun baskınlığında kendi gölgesine sığınmak zorunda kalan insanlar yaratıyor zaman. Zira gölgenden başkası, azılı düşman geliyor zamanla sana.
Kendine, gölgesine saklanan insan zaten yılgındır ve elbette zararsızdır. Dolayısıyla bu durum her halükarda sistemin, sistem kurucularının işine gelir. Sindirmek, korkuyla sınırlar çizmek, özgürlüğün katilleri değil midir?
Konuşa konuşa anlaşırdı insanlar bir zamanlar, tartışarak fikirlerini özgürce söyleyerek ayıklardı düşüncenin içindeki ayrık otlarını.
“Dil en gelişmiş iletişim aracıdır” diyor ya dilbilimi kitapları, buna rağmen iletişim kuramıyor olmak ya da iletişim yollarını da korkuyla bastırmak, bir başka kanayan yarası zamanın.
Derdim var diyenin dilini kesme hakkını nereden buluyor dersiniz bu yaşlı dünya?
Sözüne ipotek koyulan âlimleri, zalimler ne yazık ki sindiriyor. Dolayısıyla da inancını yitiriyor dönem insani. Düşünemeyen bir beyin taşıyor insanlar kafataslarının içinde çünkü buna izin verilmiyor.
İnsan hiç aklıyla köşe kapmaca oynar mı? İnsan hiç aklını kaçırmamak için aklından kaçar mı? İşte gelinen noktanın içler acısı özeti bu iki satır.
Yazı ve kâğıt icat olduğundan beri toplumları aydınlatmak bilgilendirmek düşünmeye sevk etmek için ortaya çıkan yazılı ve görsel yayınlara ne demeli peki.
Fişi çekilmeden önce onlarda hatırı sayılı işler yapıyorlardı kim bilir. Şimdi onlarında cesaretleri korkuya teslim oldu. Çıkar ilişkileri insan kalitesini bozdu.
Yazılı ve görsel basında gündeme, yaşadığımız gezegenin işleyişine dair okuduğumuz, izlediğimiz ne varsa, öyle yavan ve öylesine sahte geliyor ki.
Dünyayı kurtarmak uğruna silah kuşananların sahteliği kadar yavan ve yalan her şey.
Dil kelepçeleri üreten cahillerin elinde yetkiler. Ol dediğin de olduran Tanrılar indi yeryüzüne…
Sistem denilen kurgunun ezici gücünün her dönemde sağladığı üstünlük, insan beyninin işleyişini bozan emrivakilerle at başı gidiyor.
Ne acıdır ki yaşadıkları toplumlarda var olabilme çabasıyla ve elbette bin bir güçlükle kat edilen eğitim sürecinin, içimizden yarattığımız canavarlarca yok sayılmasına kadar işin gitmesi.
Oysa öyle meşakkatli bir süreç ki yürünen yol. Kutsal kitabın o ilk emri var ya hani “oku” diyen onu da yok sayıyor cehaletin gücü.
Gayret gösterenleri, nefesini gerçekten olumlu yönde tüketenleri tenzih ederek söylemek lazım gelse de, yine de bir gariplik var bu işte.
Eğitim alırken şahsiyetleri mi zayıflıyor insanların yahut şahsiyetli olmanın eğitimi yok mu?
İşinin ehli sayılan akademinin kalburüstü ehliyetli bilirkişileri, koltuk mesaisinde ekranlarda arzı endam ediyorlar etmesine de, ne kamuoyunda, ne de yetki verilenlerin nazarında değer bulmuyor söyledikleri. Dolayısıyla durum tespitinde nefes tüketmeleri reyting arasında da buharlaşıp gidiyor.
Vatana değil de kanallara hizmet ediyorlar gibi bir algı doğuyor inanın.
Atalarımızın söylediği şu söz nasılda durumu özetliyor: Davulcu osuruğu kadar hükmü yok derlerdi değersiz gördükleri kişilerin sözlerine.
Karşısındakini değersizleştirmek hatta onu yok saymak için kullanılan bu söz, galiba günümüzde de rağbet görüyor ne dersiniz?
Toplumsal baskının katmanlarında kendi payına düşeni alanların yanında bir de özgüven patlamasıyla naralar atanlar var ya hani, işte bütün sinir uçlarına sirayet eden iç savaşlar çıkarıyorlar bünyede.
Nasıl ki kurgulanarak rotası çiziliyorsa geleceğin, işte bu yaşamsal döngüden geçiş yapan biz canlılarda bu kurguya tam da istenildiği gibi uyum sağlıyoruz.
Başımızda cehennem zebanilerinden çok daha acımasızları nöbet tutuyor.
Dünyanın içindeki adaletsizliğe, eşitsizliğe dolambaçlı yollardan vurgular yapıyoruz güya.
Bunu bir de vaktinde yapabilmeyi becerebilseydik, bu denli acımasız süreçlere gebe kalmazdı kim bilir dünya.
Kendini diğerlerinden daha cesaretli sananlar ipi göğüslüyor kısacası. Olanlar değil bakın, sananlar yapıyor bu işi.
Kendinin bir diğerinde daha akıllı, daha duyarlı, daha aydın olarak görenler ise cehaletin karanlığında, baskısında kaybolup gidiyor.
Yaşamak nefes alıp vermekten ibaret değil ki. Güzelliklerden nasiplenememek, bahşedilen akla sahip çıkamamak, yanlışa dur diyememek, hakkını savunamamak.
Bütün bunların bedelini erkenden ölerek ödüyoruz. İnsanın kalbi kanıyor yahu. Hiddetin, şiddetin yokluğun yoksunluğun elinde oyuncak ediyorlar ya, vallahi insanın kalbi kanıyor.