Siyaset Nedir? TDK nasıl tanımlamıştır önce siyasetin tanımına bir bakalım ne dersiniz?
“Devletin idari kademelerinde yer alan politikacıların ülkenin yönetimi, ekonomisi ve güvenliği kapsamında sürdürdüğü çalışmalara siyaset adı verilir. Siyasetin amacı hem iktidarda kalmak hem de halka hizmet sunmaktır.”
Halka hizmet, vatanı yüceltmek aksamaması gereken görev önceliği olmalıdır. Görevin ihlal edilmesi zamanla acı sonuçlar doğurur ki siyasetin defalarca tecrübe edip yine de görmezden gelme gafletine düştüğü bir gerçektir bu.
Şöyle ki: Liderlik denilen vasıf sorumlu olduğu statüde adından layıkıyla söz ettirdiğinde anlam kazanır. Gelişim göstererek aldığı sorumluluk bağlamında kendisini dünya kamuoyunda ileri seviyeye taşıyarak adından söz ettirmek, takdir edersiniz ki her babayiğidin harcı değildir. İşte bu yüzden Atatürk bu arenada halen daha dünya lideri olarak yerini korur.
Vatanına yaptığı hizmetler, halkını kucaklayışı onu Atatürk yapmıştır.
Siyasi işleyişin belli bir merkezden sağlanabilmesi için halkın özgür iradesiyle seçtiği kişilerin görevlendirildiği Büyük Meclis, bu işleyişin denetlendiği ve toplumun çıkarları doğrultusunda kanunların biçimlendirildiği yegâne yerdir. Ülkenin siyasi mabedidir, kimsenin tapulu mülkü değildir, öyle olmadığını düşünenler günün birinde başını öne eğmek zorunda kalabilir ve ağır bedeller ödeyebilirler...
Meclis çok seslidir, çok çeşitlidir; tıpkı temsil ettiği halk topluluğu gibi çok renklidir. Aksi halde TBMM meclisinde hizmet verecek vekil tayin edilen kişilerin, halk tarafından seçilmesinin bir manası olmazdı.
Sessizliğin karanlığına gömülen, her söylenene boyun eğen, vatandaşına verdiği sözü tutamayan kişilerin olası yer işgali zamanla gün yüzüne çıkar ki, bu defa topu seçmene atmanın da bir faydası olmaz.
Seçilen ve atanan arasında ki bu ince detay belli ki siyasetin can damarlarından olmazsa olmazı... Zarar görmesi durumunda siyaset tıkanır işleyemez.
Hiyerarşik bir işleyişin hüküm sürdüğü siyasi arena, zaman zaman yönetimde ki becerisizlikle belki de yorgunlukla yahut yılgınlıkla birbirine düğümlenebiliyor. Bir çıkmazın içine girip işleyiş tıkanabiliyor. İşte bu gibi durumlarda yine halkın özgür (!) iradesine yeniden başvuruluyor. Şekilde görüldüğü üzere seçim kararı alınıyor ve gün sayılmaya başlanıyor.
Bu demek oluyor ki her ne kadar sistemin kendine özgü bir işleyişi olsa da, başarısızlık neticesinde düğümlenen siyaseti, yine seçmen sorumluluğu taşıyan halk, yani vatandaş çözüyor. Şöyle de denebilir aslında: Çözmeye çalışıyor, zira zaman zaman seçimlerinin neticesinde seçmen de yanılabiliyor!
Halkın siyasette var olan düğümü çözebilmesi için bilinçli oy kullanması gerekiyor. Bunun için elbette belli başlı kriterler var. Seçmen olabilmek için yaş sınırı, oy kullanabilmek için yerleşik düzene ait ikametgâh bilgileri, her şeyden önemlisi ülke vatandaşı olduğuna dair belgelerin eksiksiz ve doğru bilgilerden oluşması gerekiyor.
Birde bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirebilme bilinci olmazsa olmazı. Sahtekârlık yapanlar günü kurtarırken, geleceği karartabiliyor aman ha.
Buna ne fırsat verilsin, ne de ola ki fırsat verenlerin olma ihtimaline kayıtsız kalınsın.
Velhasıl halk, vatandaş var olan koşullar yüzünden bezgin, bu bezginliğin geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurması da olağan. Tecrübe ile fanatik olma karıştırılıyor ki bu da kötü sonuçlar için hatırı sayılı bir gerekçeye dönüşüyor. Zihinler de ciddi bir bulanıklık söz konusu. Bunca olumsuzluğun içinde düşüncenin şirazesinin kayması, olağan geliyor insana aslında.
Bu bulanıklığın asıl nedenini egolarına kurban giden siyasetçilerin bitmek tükenmek bilmeyen hırsları ve bencillikleri olarak tanımlayabilir miyiz bilmiyorum… Ama seçmenin zihnini de bulandırdığı tecrübe edilmiştir siyaset arenasında, hem de defalarca. Hata, kabul edilmesi güç somut bir eylemdir ve insanlar çok hata yaparlar ama kabul etmezler...
Yine ülkemiz siyasi işleyişi, belli ki birbirine düğümlendi. İşte bu yüzden yeniden bir seçim yolculuğuna doğru adım adım ilerliyoruz. Yanlış giden bir şeyler olduğu kesin, aksi halde ekonomi çökme noktasına gelmez, piyasalar allak bullak olmazdı.
İktidarından, muhalefetine, herkes daha şimdiden birden fazla fikri, durum tespiti ve vaatleri ortalıkta kol geziyor. Dünlerde olduğu gibi sorumluluklarını tam manasıyla yerine getiremeyenler vatandaşına atıyor topu. Kamuoyundan yükselen seslere kulak verildiğinde geç kalındığını düşünenlerin sayısı bir hayli fazla görünüyor. Tuzu kuru olanlarda yok değil hani.
Taraf olanlar inandıkları yolda inandıkları liderlerin gölgesinde yürümeye devam ederken, çıkarları üzerinden güzergâh değiştirecek olanları da geçmiş de olduğu gibi yine gözümüzün içine sokacak gelecek günler. Toplumun her katmanında zihinler sahiden de bulanık.
Şimdilik tespit edilen tarih üzerinden ülkemiz Mayıs ayı içerisinde becerebilirse yeni bir yönetim seçecek. Şimdilik dememizin sebebi gündem çok çabuk değişiyor yenidünya düzeninde, aksi bir durumla da karşılaşa bilinir.
Karar verilen seçim tarihi, bu yaşlı dünyanın kendine özgü hastalıklı kodlamasıyla özellikle ülkemizde de sıkça dile getirilen ve seçmen olan Z kuşağının üzerine yüklenen bir sorumluluğa dönüştürülüyor.
Genç seçmenlerin ülkeyi kimin yöneteceğine karar vermesi beklenirken Z kuşağının çoğunluğunu oluşturan ve üniversite öğrencisi olan gençlerin ikametgâhlarının eğitim gördükleri yerlerde olmaması ve daha da önemlisi seçim tarihinin sınav haftalarına denk gelmesi geleceğin şekillenmesi için sorumlu tutulan Z kuşağını şimdiden zan altında bırakıyor.
Aşağı tükürsen ekonomi yukarı tükürsen yine ekonomi ikileminde hatırı sayılı genç seçmen topluluğu şimdiden muallakta kaldı bile.
Sağlıklı karar vermeleri beklenen gençlerin ve öğrencilerin yaşam koşulları ne kadar sağlıklı ki eğitimleri ne kadar bilinçlendirdi ki onları( en azından büyük bir kısmını) bu tartışılmazken, sorumlu tutulacakları bir göreve doğru itiliyorlar.
Ekonominin bu denli yaşamı zora düştüğü bir dönemde duyarlı seçmen olabilmek ve sorumluluk alabilmek için gençleri nasıl bir çıkmazın içine düşürüldüklerinin bilmem farkındalar mı?
Gençlere yönetimde ehli görmeyen fırsat vermekten bu denli korkan yerinden kımıldamayan siyasetçilerin yaş aldıkça bulanıklaşan zihinleri sadece bir kuşağa kötü örnek olmakla kalmıyor, gençlerde olması gereken özgüveni de sekteye uğratıyor.
Bunun bilinçli yapıldığını düşünmek istemiyorum Z kuşağından sonra gelecek olan Alfa kuşağına topu atmak zorunda kalmadan umarım akıl başa gelir.
Seçimlerden sonra değişim hangi yönde olur bilinmez ama tıkanan bir sistem, yolunda gitmeyen pek çok şey olduğu aşikâr ki ülkemiz seçime gidiyor. Zamanı gelmişti, olması gerekiyordu, gibi söylemlerin bu süreçte bir hükmü de kalmıyor doğrusu.
Yani başarısızlığın adı yeniden seçime gitmek olarak güncelleniyor. Kötü bir imaj ortaya koyan yönetimin yeni bir kimlik alabilmesi için vatandaş yeniden güncelleniyor.
Vatandaşına kulak vermeyenler, vatandaşından medet bekliyor. Şu siyaset sahiden de çok yüzsüz doğrusu.