Niyetim ‘bayram çeşitleri’ üzerinde bir deneme yapmak.
Tarif ve tatbiklerine göre çeşitler aklıma gelince, ‘dur hele’ dedim. ‘Bayramı biraz daha açalım’.
Lügat’e göre, ‘toplu mutluluk ve kutlama günleridir’ bayramlar. Mana ve muhtevası değişik olanları (Milli bayramlar- dini bayramlar) var. 23 Nisan ile Kurban Bayramı gibi.
Birinci dünya savaşının, erkek nüfusunda meydana getirdiği yüksek düşüş, kadın ve çocuk nüfusunu öne çıkarttığını biliyoruz. Dolayısıyla, Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında kadın ve çocuklara düşen görevler yoğunluktaydı. Ezildiler. Ezildikleri kadar kollanmadılar.
Bugünün dünya şartlarında, kadın ve çocuklarımızın yeterli seviyede hak ve özgürlüklere kavuştuklarını söylemek mümkün değil. Ancak, kazanımlar olmadığını söylemekte haksızlık olur.
23 Nisan Çocuk Bayramı da, cumhuriyetin kuruluş aşamasında, yüklendiği zorluklara binaen, dünya da sadece Türk çocuklarına bahşedilmiş milli bir armağan ve anma günüdür.
Kurban Bayramı da, İslâm’ın önemli iki bayramından biridir. Mana olarak ‘birey’in Allah için her şeyini feda edebileceğini gösterir, akıttığı kurban kanıyla.
Eşref-i mahlükat’ı (İnsanların hayırlısı) hedefleyen, aklını ve ruhunu arzu- hedeflerine feda edebilen birey.
Olayı biraz daha karıştırdığımızda, ilginç tarifler çıkar ortaya.
Hz. Ali’ye göre bayram ‘Günahsız geçen her gündür’. Sokak jargonumuzda ‘deli’ye her gün bayramdır’.
Şeker Bayramı. Oruç ayının sonunda fitre bayramı (Iyd-ı fıtır) olarak bilinen, oruç tutamayan vatandaşların dağıttığı fitrelerden adını alan bir bayramdır.
Devam edelim.
Politikacıya göre seçim düğündür, bayramdır.
Hoppalaaaa.
Bu tarifi kim mi yapmıştır?
Üzerine vazife olmayan işleri öğrenip, dedikodusunu yapan entelektüel(!) tipler mi?
Siyasi partilerin, politikanın oyun salonları olan ülkelerde, hile ustaları olan politikacılar mı?
Olayın armonikasında kim olursa olsun.
Argosundaki tarif, ‘düğün (seçim) olsun da, isterse anam evlensin’ keyfiyetidir.
İşte sözün bittiği yer!
Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olan seçim ve ‘ayakları altında cennetin olduğu inanılan annelerin’, iki kadeh rakı, anlık fitne - fücur için, gerdeğe sokulma isteğinden başka bir şey değil.
Bu tipler, sohbetin orta yerinde, ikna ve inkâr için ‘anam avratım (karım) olsun’ yemini ile karşı tarafı etki altına almaya çalışır.
Sadece siyasette değil, sosyal hayatta bile ‘yozlaşmanın’ doruk noktalara tırmandığı şehrimizde, örnekler çok yüksektir.
Her bayram öncesi, yayınlanan birlik mesajlarının nakaratında ‘Allah tekrarını nasip etsin’ ve ya ‘daha nice bayramlara’ dilekleri eklense de, daha çok huzursuzluk olaylarına rastlarız.
Camideki imam ile müezzinin geçinememesi, cemaat arasından sokağa taşan bir toplumda, bayramın ulviyeti ve kutsiyetinin etkili olması, uzun zaman alacağa benzer.
İncelendiğinde görülecektir ki, toplum katmanları arasında huzuru, daha ziyade rantiye kafalı politikacılar bozmaktadır.
Siyasi kıblesi kaçık politipler, daha ziyade ortaya ‘Fırıldak Kubi’ görüntüsüyle çıkıyor.
Ve işin kötüsü, demokrasi, adalet, milliyetçilik ve dini nutuklarla, halkın böğrüne saplanan kıblesi kaçık - siyaset bezirgânları, daha ziyade, geleceğin teminatı olan gençlerimiz üzerinde ağır ahlâki yaralar açıyor.
Kaçak yapıya tolerans, yakınını kollama, vatandaşa imarlı tapu vermeyi engelleme gibi çıkar ortamı yaratmanın yanında, kendi partisinin adayına oy vermeme (hıyanet) fikrini hortlatan, daha da kötüsü ‘satın alınan adamlarla şehri yönetme’ gibi gelecek nesillere ahlâki göçertme operasyonu yapanların adresleri, iktidar ve ya muhalefet olarak değişmiyor.
Yalan makinesini bozacak adamlar olarak bilinen bu tipler, kendilerini ‘tavlamasını bildiği gibi, harcamasını bilen politikacı’ olarak cilalayıp lânse ediyor.
Hizmeti engellemeye, ahlâksızlığa, kanunsuzluğa karşı ortak ses, üst mercilerden operasyon, yasalardan ceza gelmeyince; pisliğe bulaşmak istemeyen, hırsız kadar cesur olamayan, ahlâka mugayir tiplerin çirkefliğinden çekinenler, kendilerini tartışmaya açmaktan korkuyor.
Her akşam televizyonlarda izlediğimiz, Ankara’da ki kocaman adamların(!) nutuklarına bakın, bir de onların Zonguldak’ta ki uzantılarına.
Ereğli’de ki fen lisesi için yapılan bağışın, Zonguldak’taki imam hatip lisesine kaydırılması ne demek? Ne demek, Zonguldak’ın kaçak yapı cenneti olması. Ne demek, Kozlu’da çekek rezaleti?
Devlet, milletin yapılaşması ise, nereye gidiyor bu rantçılığın seçilmiş ve atanmışlar nezdinde ucu?
İnsani gelişmişlik düzeyinde, dünya da 78. sıradayız. Gençlerimiz ve kadınlarımıza, hak ve özgürlükler manasında pek çok şey verdik diyemeyiz. Tamam da…
Ancak, Fırıldak Kubileri, kıblesi kaçık siyasetçileri, satın alınabilecek tipleri siyaset sahnesine sokarak, gelecek nesilleri bozmayı durdurabiliriz.
Dini ya da milli bayram törenlerinde bir araya gelip, reklâm resimleri çektirenler (seçilmiş + atanmışlar) ellerini vicdanlarına koymalı.
‘Tüyü bitmedik yetim hakkı’ sadece kamu malını çalmakla olmaz.
Makam ve listelere kötü örnek olacak tipleri getirmek de hakka tecavüzdür.
Hakka tecavüz hukuken de dinen de suçtur.
Bunu engellediğimiz günler, inanıyorum ‘bayram’ literatürümüze siyasi bayramlar olarak katılacaktır.
Bayram vesilesiyle ve bayramların yüzü suyu hürmetine…