“Efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos Savaşı, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasını oluşturur. Millî tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.”
İşte Filyoslu Süleyman Akyavaş’ın katıldığı ve anlattığı savaş bu savaştır. Önceki bölümde Akyavaş’ın Kurtuluş Savaşı anılarını okumuştuk. Bu bölümde ise Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ile ilgili anılarını okuyacağız. Yerel ağız özellikleri ile derlenen anılar, tarafımızca günümüz yazı diline göre düze nlenmiştir.
Derleme Yeri: Hisarönü(Filyos)
Derleme yılı: 1967
Anlatan: Süleyman Akyavaş
Yaşı: 73
Konusu: Askerliği ( M.Kemal ve İ.İnönü ile)
Derlemeyi yapan: Hamit Kalyoncu
Belirli bir süreçten beri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, yapılan Kurtuluş Savaşı’nı inkar edenler, yok saymağa çalışanlar ses cihazına da alma imkanı bulduğumuz konuşmaları içeren bu yazıları dikkatle okusunlar.
MUSTAFA KEMAL ile karşılaşmam
Manahoz’da, Manahoz köyünde büyük bir teftiş oldu. Orada askerin kuvveyi maneviyesi sarsılmasın, kuvveyi maneviyesi şen olsun diye davul ve zurna çaldırıyorlardı. (Teftişe Mustafa Kemal de maiyeti ile gelir.)
Mustafa Kemal sordu: Bu nedir?
Yakup Şevki Paşa: İşte askerin kuvveyi maneviyesi sarsılmasın ve askerin kuvvveyi maneviyesi şen olsun diyerek davul- zurna ittihaz ettik.
Mustafa Kemal: Şuradaki karşıdaki duman, o duman ordan alınıp da İzmir’den ve Bandırma’dan denize dökülmedikçe bize davul zurna yoktur, bırakın onu! dedi.
-Efendim, yok, Yakup Şevki Paşa denilen bi şey vardı orda, ona, dedi.
Ondan sonra (Mustafa Kemal): Bu millet damlardan(evlerden) niçin böyle saklı saklı bakıyor? Dedi.
Yakup Şevki Paşa: Sizi gelecek diye kordon altına aldık.
Mustafa Kemal: Bırakın milleti, serbest bırakın. Dedi Atatürk.
Milleti serbest bıraktılar. Ondan sonra efendime söyliyeyim, asker bunu alkışladı. Aşağı baktı, yukarı baktı. Efendime söyleyeyim, bindiler arabaya, geçtiler gittiler kendileri.
-Atatürk’ün tarifine ne gerek var. Atatürk aynen gördüğümüz resimler gibiydin.
-Askere karşı mı? Ben askere karşı o kadarını gördüm orda. Başkasını görmedim.
İSMET İNÖNÜ bana talim yaptırdı
-Fakat İsmet İnönü bana talim ettirdi. Onunla yakından böyle karşı karşıya talim ettim. Yok konuşmadık. Yalınız şunları konuştuk.
Ben kaçaklıktan gittim askere açıkcasını söyliyeyim. O yüzden silahım yok. Beş kişiye altı kişiye bir silah veriyorlar. E, elbiselerim başıbozuk elbisesi, çullu. Asker elbisesi o zaman yok. Şimdi beni birinci takımın ikinci mangasının dördüncü neferi olarak arkaya koydular.
(İnönü)Bizim bölüğe gelince: Bölüğün birinci takımı, birinci sırasını dört asma ileri al!. dedi. Birinci sıra dört asma ileri aldık. Efendime söyleyem dönünce aradan (İsmet İnönü) geliyor. Ben de ona böyle bir baktım.
-Sen nesin? Diye sordu bana.
-Askerim.
-Nerden geldin?
-İstanbul’dan.
-Niye geldin?
-Askerlik yapmağa geldim.
-Orda ne idin?
-Orda da askerdim.
-Buraya ne için geldin?
-Burda daha lüzumlu imiş onun için geldim.
-Silah talimi bilir misin?
-Bilirim.
-Silah doldur bakayım? Silah doldurdum.
-Silah boşalt? Silah boşalttım.
-Süngü tak? Süngü taktım.
-Yere yat! Yere yattım.
-Ayağa kalk! Ayağa kalktım.
-Bu asker çok harbeder, buna elbise verin.
-Baş üstüne Paşam.
Bu kadarı dediler. Efendime söyleyim, kendi parası ile diyer vatandaş para ile elbise yaptırmış, çıkardılar bana giydirdiler.