“Toplandılar büyük alanına kentin
            Çünkü oğullar ölüyordu.
            ‘Benim oğlum’ diye hıçkırdı kadının biri,
            ‘Kardeşimin oğlu ve düşmanımınki yan yana gömüldü…’
            ‘Kızlarımız’ diye yanıtladı öteki ‘kocasız kaldı, nişanlısız.’
            Genç bir kız ‘sevgilileri olmayacak ergenlerin’ diye sızlandı,
            …..”  (Sennur Sezer-Akşam Haberleri-Şiir-Evrensel Yay.-3.Basım:2014.İstanbul)
            *****
            7 Haziran seçimlerinden bu yana gelişen olaylar çoğu kez  “insan olmak”tan yorgun düşürüyor insanı. Bizim kuşak hiç böyle görmemişti ülkesini. Birdenbire başlayan PKK’nın kanlı kalleş saldırıları, ardından Ortadoğu hesaplarında emperyalist ülkelerce kendilerine “kasaplık” rolü verilen İŞID terör örgütü ve  eylemleri yaşamaktan bezdirir hale düşürüyor insanı. Türk Devleti’nin gücünden ürküntü içindeki Ortadoğu devletleri bile, artık takmamağa başladılar bizi. Yaşam   mutlu edeceğine, yüksek derecede yormağa başlıyor insanı.
            İktidara geldiğinde sorunsuz bir ülke devralan AKP iktidarının dinci-mezhepçi  tutumu sonucu, on yılda iyi geçindiğimiz bir tek komşu ülke kalmadı çevremizde. PKK ve türevleri ile İŞID ve diğer dinci terörist örgütler, bize karşı başka ülkelerin taşeronluğuna girdiler. Ülkemizin değişik alanlarında kanlı terör eylemleri düzenlemeğe başladılar. Artık durmuyor kan. Her gün ağlıyor analar, kocasız gelinler, yetim kalan çocuklar.
            *****
            Ya o Tv görüntülerine ne demeli.. Ağır silahlarla yıkılmış evler, işyerleri, hendek kazılı bomba döşeli yollar, sokaklar.. Polise, askere kurulan ölümcül tuzaklar.. Masum Kürt kökenli yurttaşlarımızı hedef alan, evlerini silah ve bomba sığınağı haline getiren terör baskısı.. Savaşta bile saldırı dışı bırakılan ama PKK saldırıları ile  harabeye dönen okullar, hastaneler, sivil yerleşim yerleri.. Evini-köyünü terk ederek göç etmek zorunda kalan insanlar.. Perişan çocuklar, yangın yürekli analar, yıkık çökük babalar..
            “Ey Tanrım, benim ülkem mi bu gördüğüm” diye yüreğimiz parçalanıyor her gün. Gördüklerimizin, savaş artığı Ortadoğu kentlerinden hiçbir farkı yok..
            Kalleş PKK’nın, “Açılım Sürecini” çok iyi kullanarak, tüm yöneticileri ile devletin gözü önünde kentleri, evleri, silah  deposu haline getirdiği apaçık ortada.. İktidarın önce yadsıdığı, sonra açıkça söylediği PKK yetkilileri ile yurtiçinde ve yurtdışında yapılan çeşitli görüşmeler.. “Bebek katili Öcalan” ile İmralı görüşmeleri.. Tutmayan Suriye hesapları..
            Irak ve Suriye  topraklarında ve denizinde mevzilenen ABD ve AB ülkeleri ile Rusya’nın  kara, hava ve  deniz silahlı güçleri.. Ortadoğu bataklığında sırıtmağa başlayan savaşın çirkin yüzü.. “Yurtta barış, dünyada barış” denileceğine, komşu ülke toprakları üzerinde yapılan hesaplar.. “Şam camisinde namaz kılmağa niyetlenen” dış politika zafiyeti, tutarsızlıkları..
            Bütün bunların ülkemizin ekonomik, iktisadi, soysal, toplumsal, hukuksal, adli, idari  ve diğer yaşam alanlarındaki durumunu olumsuz etkilemekte olduğu da görülüyor açıkça..
            *****
                 Devlet elbette, daha önceki Kürt kökenli isyan hareketlerinde olduğu gibi, üniter yapısını ve “misak-ı milli” sınırlarını korumak ve savunmak için güvenlik güçleriyle duruma müdahil durumdadır. Böyle bir durumla karşılaşan her devlet,  aynı şekilde davranır kuşkusuz. Savaş ve can pazarı koşullarında meydana gelen ve medyaya yansıyan ancak hiç olmaması beklenen kimi insanlık dışı davranışlar..Ayrı bir yara kanatıyor yüreğimizin “insanlık” tarafında..Diğer yandan bu savaş ortamında yalnız, kimsesiz kalan Kürt kökenli yurttaşlarımıza güvenlik güçlerimizin, uzanan dost eli, açılan sıcak kucağı..
            Bu ortamda yurdumuzun değişik bölgelerinde görev yapan öğretim görevlilerimizden 1128 imzalı sızılı bir bildiri.. Kimilerimize göre ülkemizdeki olumsuz duruma eksiği fazlası olan eleştirel bir yaklaşım.. Vay sen misin bu bildiriye imza atan, bu eleştiriyi yapan.. Ne “aydınlıkları” kaldı ne “karalıkları” ne de “müsvedde oluşları”.. Devletin en tepesinden aşağısına kadar, yandaş, yalaka medya dahil bir “cadı avı” başlatıldı. Zonguldak’ta bildiriye imza koyan BEÜ’den bir öğretim üyesi de yerel basından aynı şekilde “nasibini” aldı..
            *****
            Emperyalizm, Ortadoğu hesaplarını yeniden yapıyor. Bir elinde bombalar, ağır silahlar, kara-hava-kara kuvvetleri, PKK, IŞİD vbgibi taşeron örgütler; diğer elinde cetvel, kalem, yeni ülkeler kurma, yeni bir Ortadoğu kurma hesapları içinde..Burnumuzun dibinde “petrol kokulu” yeni senaryolar yazılıyor silahla, kanla..
            İşte tam da bu ortamda Devlet, kendi yetiştirdiği, kendi okullarında görevlendirdiği bilim adamlarına böylesine sert, acımasız,  onları hain sayan bir anlayışla mı yaklaşmalıydı.   Bu noktada bir hatırlatma yapalım: Fransa’nın Cezayir’i işgal altında tuttuğu yıllarda ünlü Fransız yazar ve düşünür   Jean-Paul Sartre, Paris sokaklarında Fransa’nın bu haksız işgalini kınayan bildiriler dağıtmakta, konuşmalar yapmaktadır. Durum çok  göze batar hale gelince  o zamanki Devlet Başkanı olan General De Gaulle’a, Sartre’nin  “kulağının çekilmesi” konusunda baskılar gelir. De Gaulle, kendisi hakkında da atıp tutan ve düşünceleri kendiyle taban tabana karşıt olan Sartre’ın arkasında durarak şu  çok önemli sözü söyler: “Sartre’a dokundurtmam! Çünkü Sartre, Fransa’nın ta kendisidir.” 
             De Gaulla’nın “insanlık tarihine” verdiği büyük bir ders.. Ülkesinin dünyaca ünlü bir yazar ve düşünürünü kendinden önce görüyor. Fransız dilinin büyük ustasını, Fransa  ile eşdeğerde görüyor. De Gaulle olmak da zor, Sartre olmak da..
 
  ;