Büyük beyin cerrahları, kimsenin çok da büyütmediği demokrasimize neşter vurmak için kurul oluşturup, izlenecek yol ve stratejilere karar verdiler. Her seçim öncesi, benzer gündemler oluştuğu için buna alışık olan okuryazar kitlesinin bile çoğu durum kendine dokunmadığı sürece, sürece müdahil olmuyor. Durum kendine dokunsa da protestosunu içinden beddua ile geçiren çok aslında. Sanırım öteki dünya birileri ile hesaplaşmak için kuyruğa girip sıra beklemekle geçecek. “DİN DON” -13.897- “Kahretsin, daha 23 milyondan fazla kişi var sırada! Üstelik bu kuyruk bitince 350 kuyruk daha var, girilecek…”

Memleket aydınları ‘nefret’ kavramının zihin haritaları içinde epey bir birbirlerinden koptuklarından diğer tarafın başına geleni film izler gibi, düş görür gibi veyahut da keyifle izliyor. Zaten, bu içinde olduğumuz gündem de “zorunlu Osmanlıca’dan Zaman’ı manidar operasyona nasıl geçtik birden” diye de soran yok. Aklına önce geleni söyleyip daha sonra ilgisiz başka bir konuda tam tersi bir ruh hali sergileyen yapıda olduğumuz için biz de öncelikle neyin eksik olduğunu kendimize sorsak fena da olmaz. Belki B12 eksikliğimizi tespit ederiz; belki omurga hatlarımızda yer alan 33 omurdan hangisinin kireçlenip diğerlerini de engellediğini!

Ortada durduğu sık sık betimlenen soyut olduğundan olsa gerek kimsenin göremediği demokrasi kültürümüz etrafında ortak bir akıl oluşturulamadığından “vatan haini”, “şerefsiz” gibi karşılıklı atılan mağara çağından kalma kavramlarla, gelecek Türkiye’ye Mehter Marşı’yla yürüyoruz. Öndeki bey amca nereye götürürse işte oraya: “Ceddin dedeeeen…”

Batının bizden öğreneceği daha çok şey var. Örneğin demokratik seçim cerrahi bir ameliyattır. Kesip biçecen, kasıp kavuracan… Batı bunu belki daha önce duymamış olabilir. Bizden öğreneceği şeylerden biri budur. Batı zanneder ki seçim bir periyottur; kurallar oturmuş olduğundan azınlık veya çoğunluk ya da koalisyon fark etmez, demokrasi devam eder. Haşa, seçim milli iradenin tahakkümüdür her zaman. Yani o an dümende kim varsa onun kurallarına göre oynarsın ya da bertaraf olursun alimallah! Seçim dediğin ameliyat gibi operasyonel olmalıdır. Eyyy batı; uyan ey gafil; garp mısın nesin, zaten bütün şeytanlıkları tezgahlayan da sensin; gıcığız sana, milletçe. Mazlumuz lan biz; doğuyu hep ezdin, zaten bilimi de biz öğrettik sana vefasız; vefanın İstanbul’da bir semt adı olduğunu senden öğrendik! Sonra bilim milim, Rönesans filan deyip baktık şımardın, al lan senin olsun o ucubelerin hepsi, dünya malı dünyada biz bize yeteriz deyip ondan da vazcaydık! Eyyyy batı! Sen kısa donla gezerken biz Amerika’yı keşfetmiştik bile. Kutupların yerini tespit etmiş ama sıcak coğrafya insanı olduğumuz için gitmemiştik (belki de gitmişizdir, dönmemişizdir ya da Eskimolar bizdendir, olabilir! Alimlerimize bi danışmak lazım. Eyyyy alimlerimiz; yahu sizde konuyu oraya getirinceye kadar ortalıkta yoksunuz, sonra birden ne hikmetse kitabı yeni çıkan Orhan Pamuk gibi medyaya tutkusal bir coşkuyla laflıyorsunuz (Orhan Pamuk biraz tumturuksal bir coşkuyla laflıyor ama olsun, örnek güncel); önceden şunları bi anlatın da batıya matıya diklenirken nefesimiz öyle ciğerlerini paralamış fıtratına yaşayan madenciler gibi tıkanmasın! Promterden filan da okuyacak halimiz yok bizim, Google amcaya bel bağlıyoruz sonra! (Şeytan lan bu batı. Hakkaten…)

En sonunda faşizmi de konuşmaya başladık son operasyonel durumlardan sonra. Solcular “faşizm faşizm” diye inlerlerken bu kadar etkili olmuyordu, muhafazakâr kesimin bi kesimi de lügat da böyle bir kelam olduğunu iliklerinde hissetti ya, şimdi teşhisi koyabiliriz: Demokrasi alerjisine bağlı ani yürek zarı yırtılması: “Dıt dıt dıt dıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııt…..” 

 

    “Alo alo Nasa’dan Türkiye’ye. Yanıt ver Türkiye!”

    “Türkiye’den Nasa’ya, nooldu ‘bi cisim mi yaklaşıyo’ yoksa? Hah ha. İlahi..”

    “Cisim mi? Hayır; hala orda mısın diye merak ettik sadece. He he…”   

    “La iyi ki Mars’a bi teneke parçası gönderdiniz, çalımınızdan geçilmiyo. Kapatıyom lan Nasa ile internet erişimini, cehenneme gidin…”