Zonguldak İl Müftüsü Nuh Korkmaz’ın, başlattığı “kıraathaneler de dini sohbet” toplantıları ilgi görüyor.

Toplantılarda Çanakkale Destanı, İnsanın Yaratılışı, İslâm Hukuku, Kuran’ın Anlamı vs. gibi konular irdeleniyor.

İnsanın hava ve suya olan ihtiyacı gibi; İhtiyacı olan manevi gıdanın temini gerçekleştiriliyor adeta…

Bu aslında, eski köy odalarında, köy sakinlerinin toplanmasını, sevgi ve bilginin, usta - çırak usulü nasıl paylaşıldığını da gösteriyor.

Günümüzde camiler ile kahvehaneler, hem tarif hem de tatbik açısından farklı görünüm arz ediyor.

Camiler, aynı düşüncedeki insanların (cemaat),   iman ve itikatlarını, ibadetle yerine getirdikleri başvuru alanları (mabetler) olarak yaşıyor.

Kahvehaneler ise, farklı düşüncede ki insanların (cemiyet) zekâ ve el becerilerini, şans - talih adı altında, zar ve kâğıt ile hünere çevirip, birbirlerini alt etmeye çalıştıkları, oyun ve eğlence salonlarıdır.

Aslında, bu salonlar, işlevleri açısından, bir eğlence ve dinlence mekânları olmaktan çıkıp, insanların birbirlerini maddi - manevi açıdan tahrip ettikleri, zaman zaman da hukuk ile karşı karşıya getirdikleri yerler olmuşlardır.

Cemiyet içindeki fert çevre, bilgi ve ilgi noksanlıklarından kaynaklanan sebepler neticesi, müdavimi oldukları bu kahvehane ya da kıraathane adı verilen mekânlardan aldıkları maddi - manevi mikropları, ailelerine ve çevrelerine yayarak, önlemi zorlaştırıcı raddelere getirmektedirler.

Başlatılan bu uygulama (dini sohbet) sadece cami cemaati dışındakilerin (kıraathane müdavimlerinin) bilgilenmelerini değil, cami içinde fırsat bulup da sorulamayan ve ya ulaşılamayan doğru bilgilerin rahatça konuşulmasını sağlamaktadır.

Farklı yöre, düşünce,  yaş grubu ve eğitim düzeyindeki insanların, aynı mekânda tanışıp, kaynaşması, aynı zaman da hedefsiz bir yığın ile oluşan ‘örgütlü bir heyecan’ın da, müjdesi olmuştur.

Kıraathane de ki ‘din’i sohbet’ ile kazanılan ‘cemiyet içindeki fert’ sadece cemaat elemanı olarak değil, İslâm’ın irşat (aydınlatma) müessesine katılan bir fener olarak hizmet edecektir.

Dini sohbet’in camilerden kıraathanelere taşınması, sıradan bir davranış biçimi değil. Düşünce sahibinin bedeni cesaretinden çok, ilime, kültür’e dayalı medeni cesaretinin de eseridir.

Çünkü kahvehanelerde toplanan, genelde aynı fikirde olmayan usul ve erkânı kendi belirleyen tiplerdir. Dini sohbet düzenini bozacak olayların olması kuvvetle muhtemel yerlerdir.

Bürokrasinin de sadece diplomaya dayalı makamın, riskten kaçan, idare - i maslahatçı (işi oluruna bırakan) bir yapı taşıdığına, genelde şahit oluruz.

Medeni (okur-yazar) ve insana hizmeti seven özelliklere sahip bürokratların ise, risk alıp, kalıcı hizmet ve isim bıraktıkları da bir gerçektir.

Bu açıdan bakınca, Korkmaz’ın okur - yazarlığının diplomasından çok, şair ve yazarlığından kaynaklandığını görüyoruz.

Geçmişten günümüze Mekke Tarihi’ isimli inceleme ve halet-i ruhiyesini satırlara döküp,  okurla paylaştığı şiirleri var.

Ağzından çıkanın ‘fetva’ niteliğinde olduğu bir makam da oturup, soruları ikna edici bilgi ve üslupla cevaplamak, sadece ‘diploma’ ile halledilecek iş olmasa gerek.

Fetva makamı için işin kolaycılığı, personelin ihtilaflı lojman sorunu halli, günlük ziyaretçileri ağırlama ve basınla diyalog sağlama gibi konulardır.

Zonguldak gibi etnik ve ideolojik yapısı ile öne çıkan iller de, toplum nabzını tutmak, insanların beğenisini kazanırken, kendi üst yönetimleriyle de iyi geçinmek, her yiğidin harcı değildir.

Ya idare-i maslahatçı olacak, bir siyasinin ve/ya üst bürokratın değirmenine su taşıyacak, ya da risk alıp yarattığınız heyecanı hizmet ve şöhrete çevireceksiniz.

İşte, Müftü Korkmaz’ın yaptığı, kitabında da bahsettiği gibi ‘rehber’ niteliğindedir.

Yazdığı ön söz de şiirlerini, ‘İçindeki duyguların dışa yansıması’ şeklinde yorumlamış.

Dışa yansıttığı sadece edebiyatı değil, birileri gibi…

Aldığı risk ile ülkesine saygısını gösteriyor.

Bayrağım şiirinden iki mısra ile köşemizden uğurlayalım örnek bürokratı.

Vatan kurulmaz, ne yer ne yar bulunmaz sensiz /

Dalgalan ülkem de, hürriyetim sensin ey gül.