ZONGULDAK SAHİPSİZ Mİ?
Büyük Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı yıllarında söylediği şu sözünü günümüz koşullarında yeniden düşünmemiz gerekir: "Memleketimizin ekonomik kaynakları, bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve zenginliğe sahiptir. Halkımızın çiftçi olması, topraklarımızın dünyanın en bereketli topraklarından bulunması, maddi hayat için hiçbir endişeye yer bırakmamaktadır." (1922)
Durum böyleyken, Ortadoğu’yu doyuracak toprak zenginliğine sahipken, iktidarın uyguladığı ekonomik politikalar sonucu, buğdayı, mısırı, tahılı, bakliyatı, patatesi, sarımsağı, koyun ve sığır eti, at, eşek, katır etini ve daha başka ürünleri de ithal etmeğe başlamışız. Vatan toprakları çok büyük verime ve zenginliğe sahipken, topraklarımızın bereketi ve elbette yurdumuzun ekonomik kaynakları ülkemizin geleceğiyle ilgili hiçbir olumsuzluğa yer vermiyecek düzeyde iken, tahıl ve et ithal edecek bu duruma gelmişsek Allah bizi korusun, sonumuzu hayır eylesin!..
ZONGULDAK KADERSİZ KENT Mİ?
Kadersiz kentimiz Zonguldak şu son birkaç yıldır, insanıyla, ormanları, ağaçları, ırmakları, buralarda yaşayan hayvanlarıyla tam bir saldırı altındadır. Artık “Çatalağzı termik santral vadisi” gibidir. Yıllardır bunca itiraza, karşı çıkışa rağmen santral bacaları çıkardığı zehirli dumanlar ve külleriyle yöreyi yaşanmaz hale getirmiştir. Bacaların kustuğu zehirli havanın insanlar tarafından solunması yüzünden Zonguldak, Türkiye’nin Tıp fakülteleri hastanelerinde “Çocuk Onkolojisi”ne sahip olan birkaç kentinden biri haline gelmiştir. Büyükler için ise kanser servislerinde yatak bulunmamaktadır. Çünkü termik santralların bu şekliyle çalıştırılmasının karşılığı olarak çocuklarımız, insanlarımız daha sık ve çabuk kanser hastalığına yakalanmaktadır.
Bu yıl ise yasal olarak bacalara filitre takılması, verilen yasal sürenin sonuna gelinmesiyle gündeme gelmiş, TBMM’de bölge insanlarının ve derneklerinin yaşama hakkını savunan çabaları görmezden gelinmiş, Zonguldaklı AKP’li vekillerin de desteğiyle yasa onaylanmış, ancak son dakikada Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir.
BU TOPRAKLAR SAHİPSİZ MİDİR?
Derdimiz sadece termik santral meselesi değildir. Birkaç yıl önce Yenice Çayı üzerinde Kayadibi’nde, Devrek Çayı üzerinde Çaydeğirmeni yöresinde iki HES, itirazlara rağmen kurulmuş, ırmakların boğazı sıkılmıştı.
Ardından Batı Karadeniz’in ilk tatil beldesi doyumsuz doğal güzelliği olan Amasra’da termik santral kurulması gündeme gelmişti. Bartın ve Amasra’daki duyarlı yurttaşların, Tema ve Çevre örgütlerinin tarihi kent Amasra’yı koruma çalışmaları ve direnişleri şimdilik olumlu sonuç verdi sayılır.
Gökçebey’de Bodaç köyü yakınına iki üç ay önce “Biyo-Kütle Enerji Santrali ve Katı Atık Yakma Tesisi” kurulma çalışmalarına karşı, şehir halkı biraraya gelip örgütlendi, çeşitli etkinlikler düzenliyerek, “Gökçebey’e Dokunma” ilkesi ile “Havasını, suyunu, insanını, doğasını, çocuklarının geleceğini korumak için” yapılacaklara “karşı çıkma” kararı aldılar. Geçtiğimiz (20 Aralık) Cuma günü de bu kararlılıklarını bir kez daha dile getirdiler.
Gazeteci Ali Ayaroğlu’nun haberine göre; Ereğli’de bulunan Borcam Madencilik A.Ş.’nin “silis kumu” ihtiyacını gidermek için Kandilli -Terzi Köyü mevkisinde kimsenin ruhu duymadan on binlerce ağaç kesilir. Kandilli 'de Gökçeler ve Terziköyü yöresinde Borcam Şirketi’ne ÇED'e gerek görülmeden resen verilen ruhsatla “Silis Kumu-Cam hammaddesi” maden sahası açılır. Şirkete verilen ruhsata göre maden sahasının Kandilli’den Amasra’ya kadar olan bir bölgeyi kapsadığı belirtilir.
Kuvars- Silis kumu, yüzeyden bir metre derinlikte bir tabaka halinde bulunmakta. Bu kumu çıkarmak için önce toprağın üzerindeki ağaçlar kesiliyor. Sonra silis kumuna ulaşılıyor. Ulaşılan silis kumu çıkarılıyor. Daha sonra çıkarılan kumun ayrıştırılması için bir havuzda kimyasal işlemlerden geçiriliyor. Çıkarılan silis kumu Düzce'de bulunan Borcam Fabrikalarında işleniyor.
ORMAN KÖYLÜSÜ KARŞI
Bölgede yaşayan Orman köylüleri yapılan ağaç kesme uygulamasının tam bir orman kanunu olduğuna belirterek; “Ormanlık alanlardan kurumuş bir dal kestiğimizde, orman bekçileri tarafından yakalandığımızda, hakkımızda yasal işlem yapıldıktan sonra doğru cezaevine gönderiliyoruz. Şimdi ise buralarda Ormancıların gözetiminde bir katliam yapılıyor. Memleketin akciğeri kesiliyor kimsenin gıkı çıkmıyor. Dünyanın en zengin bitki çeşidine sahip bölgenin bitki örtüsü, kestane, çam, çınar ağaçları kesiliyor kereste yapılıyor.”şeklinde tepkilerini dile getiriyorlar
DEVREK ADATEPE’DE ALTIN VARMIŞ!..
Ereğli’den Yaşanabilir Bir Karadeniz Ereğli Platformu adına Çetin Yılmaz’ın bilgilendirmesine göre; MTA’nın, Devrek Adatepe köyü ve Gümeli Yaylasında bu Aralık ayı başında “Altın aramak”amaçlı sondaj çalışmaları için yeni bir ihaleye çıktığı öğrenildi. Bu gerçekleştiğinde Alaplı'dan Devrek-Adatepe’ye kadar 28 Km bir orman alanı ağaç katliamına uğramış olacak.
Yerli şirketlerle anlaşmalı ABD ve Kanadalı Firmalar, ülkemizin Kaz Dağları ve diğer bölgelerinde olduğu gibi, ormanlarımızı, ağaçlarımızı katledecekler, siyanürle topraklarımızı zehirliyecekler, bölgede yaşayan insanlarımız ve bu yeraltı sularının aktığı ırmaklarda yaşayan canlılar da bu zehirlenmeden nasiplerini alacaklar. Altın madenciliği çalışmalarında; ormanlar ve içindeki canlıların yok olduğu, ağır metal içeren ve asit üreten pasa (atık) dağları oluştuğu, yeraltı ve yerüstü su sistemlerinin değiştiği ve kirlendiği, devasa çukurlar ve atık havuzları ile yörenin cehenneme dönüştüğü belirtiliyor.
ÇAYCUMA’NIN HAVASI SUYU
Oyka Kağıt Fabrikası tarafından Çaycuma'da yapılması planlanan ve saatte 10 ton ithal kömür yakacak olan 85 MWt'lik 'Buhar Üretim Tesisi Projesi'ne Zonguldak Valiliğince ÇED Yönetmeliği’nin 17. maddesi gereğince “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı verildiği belirtiliyor.
Bir saatte yakılacak 10 ton ithal kömürün dumanı nereye gidecek? Külleri nereye dökülecek? Elbette Çaycuma semalarına dağılacak. Çaycuma halkı da bu kirli dumanı soluyacak, hastane kapılarında sürünecek. Bir de içinde yaşadığımız doğal ortam ve çevre var. Irmaklar, ağaçlık alanlar, ormanlar, karada, havada, suda yaşayan canlılar var.
Saatte 10 ton ithal kömür yakacak bir tesis doğaya, çevreye ve sağlığa, zarar vermez mi? Nasıl oluyor da genç-yaşlı-çocuk bir şehir halkının sağlığı, görmezden gelinerek "ÇED Gerekli değildir" kararı verilebiliyor? Vilayet, Çaycuma’nın havasını, yaşamını bozacak, olumsuz etkileyecek bu kararını Çaycuma halkına sormuş, halkı bilgilendirmiş ona göre mi vermiştir?
ZONGULDAK’IN SAHİBİ YOK MUDUR?
İlimizin, ilçe, belde ve köylerimizin sorunları ile ilgilenecek 3 AKP’li + 2 CHP’li olmak üzere 5 vekilimiz var. 31 İl Genel Meclisi üyemiz var. 25 Belediye başkanımız, Belediye Meclis üylerimiz var. Siyasi partilerimizin il ve ilçe, belde örgütlenmeleri, başkanları, yönetim kurulu üyeleri var. Demokratik kitle örgütlerimiz var: Baro, TSO, GMİS, TMMOB ve diğer Odalarımız, Vakıflarımız, Esnaf kuruluşları, Derneklerimiz; ADD, Eğitimsen ve Eğitimiş, TEMA, Çevre Koruma Derneği, Türkiye Tabiatını Koruma, Çağdaş Yaşamı Koruma, Cumhuriyet Kadınları, Kooperatiflerimiz, Hemşehri derneklerimiz, Muhtarlarımız, Kültür ve Folklor Derneklerimiz, okullarımız, çocuklarımız ve yerel çevre platformları ile Kızılay’ından, Yeşilay’a, Yardımsevenler’e, mahalle ve köy dernekleri ve şu anda aklımıza getiremediğimiz (özür dileyerek) nice kuruluşlarımız ile elbette geniş halk kitleleri var.
Hep birlikte varız. Hepimiz bu kentte, ilçe ve beldelerinde, köylerinde yaşıyoruz. İyi, güzel. Oysa hava ve su bu gök kubbe altındaki tüm canlılar için değil midir? Ama bu talan sürüyor kentimizin dağında, toprağında ırmağında, havasında, suyunda. Ama yarınlara ne kalır bu talandan. Çocuklarımıza, torunlarımıza, doğası bu derece tahrip edilmiş, kirletilmiş, yaşanmaz hale getirilmiş bir kent mi bırakmalıyız?
PEKALA NASIL OLUYOR BU İŞLER?
Nasıl oluyor da bu paragöz şirketler; insan sağlığını, bütün canlıların yaşama hakkını yok sayabiliyorlar? Bu güzel doğayı talan etme izinini ve hakkını, orada yaşayan halkın karşı çıkmasına rağmen devlet kurumlarından nasıl, nasıl alabiliyorlar? Yasaları önünden okuyup, arkasından dolaşıp tüm değerlerimize nasıl el koymalarına izin verilebiliyor?
Bu paragöz şirketler; bölgede yaşayan insanları, karada- havada-suda yaşayan canlıları, doğanın kendi içindeki dengeleri, güzellikleri, tarihi, kültürü, turizmi düşünmeksizin, sadece para kazanmak için; balta-kazma-kürek-dozer-vinç- patlayıcı malzemeler kullanarak, ormanlarımızı ağaçlarımızı katlederek, yaşadığımız çevreyi kirleterek, yıkarak, yok ederek, topraklarımızı talan etme hakkını nasıl, nasıl kendilerinde bulabiliyorlar?
Ey Zonguldak, bu yıkıma-talana dur demenin bir yolu yordamı yok mudur?