Ahmet Öztürk
Kendisine neden gözaltına alındığını soran gazeteciye verdiği, “Cumhuriyet’te çalışıyorum, yetmez mi” cevabıyla gündem oluşturan Aydın Engin’e “ağabey” diye seslenecek bir hukukum var. 12 Eylül’den önce, “Bir ekmek ve bir Politika” sloganıyla çıkan “Politika” gazetesindeki yazılarıyla, militan ruhum kadar yazı zevkimi de körüklüyordu Aydın ağabey. Hâlâ kullandığı “Tırmık” adlı köşesinde, hem politik düzeyi, hem de okuma keyfi yüksek yazılarıyla siyasal gelişimime epey hizmet etti… Söz dağarımın birikmesinde, yazı dilimin gelişmesinde, dünyaya bakışımın şekillenmesinde büyük rol oynadı. Yalnızca yazı dünyasında değil, siyasal hayatta da sık sık yollarımız kesişti Aydın ağabeyle… Aynı zamanlarda, aynı sol-sosyalist partilerde görev yaptık…
Eşi Oya Baydar’la birlikte defalarca konuk ettiğimiz Zonguldak’ta, geç saatlere kadar, son derece keyifli sohbetler ettik Aydın ağabeyle… Doğrusunu söylemek gerekirse, iyi bir yazar olduğu kadar sıkı bir rakı içicisiydi de… Esprilerle süslediği şeker-şerbet sohbeti doyumsuzdu. Aksini hiç görmediğim için rahatlıkla söyleyebilirim ki, iki polisin koltuğunda nezarethaneye giderken olduğu gibi, hep muzip gözlerle baktı hayata… Ben kendimi bildim bileli yazılarını okuduğum Aydın ağabey, tartışmasız, mazlumdan yana kullandı kalemini. İnsanlığın binlerce yıldır büyüttüğü eşitlik, adalet, özgürlük düşü, yaşamına, her dem kılavuzluk etti… Demokrasi ve insan haklarının tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçebilmesi için egemenlerle didişti durdu...
VİCDAN, YAZILARINDAKİ EN BASKIN DUYGU
Sosyalist bir aydın, su katılmamış bir demokrattır Aydın ağabey…12 Eylül referandumunda “yetmez ama” diyerek başlayanlardan değil, direk “evet” diyenler arasındaydı örneğin… Teklif edilen değişikliklerin ülkeyi bir nebze de olsa demokratikleştireceğine inanıyordu. “1982 anayasasında küçücük de olsa çentik açacak teklif nereden gelirse gelsin, ‘Evet’ derim” diyerek açıkladı tutumunu… Hayatımda, belki de, ilk kez orada ayrı düştüm Aydın ağabeyle. Değişikliklerin demokratikleşme doğrultusunda ileri bir adım olmakla birlikte, siyasal okumalarının farklı olacağını düşünüyordum çünkü… “AKP’lilerin iki yüzlülüğü, birçok konudaki anti demokratik ve statükocu tavrı, ülkenin içinde bulunduğu siyasi konjonktür ve yaşanan ‘gericileşme süreci’nin eriştiği boyutu dikkate aldığım zaman ‘evet’ demeyi içime sindiremiyorum” demişim o tarihteki bir yazımda…
Bir dönem sıkça çıktığı televizyonlarda muhalefetin gür sesi olarak gördük Aydın ağabeyi… Babacan tavrı, birikimi, sorunlara bakıştaki vicdani duruşuyla dikkat çekiyordu… İktidarın, devlet yönetiminde çarşafa dolanıp muhalefete tahammül edemez olmasıyla baskısı da arttı televizyonların üzerinde… Payını aldı, o da, uzaklaştırıldı ekranlardan, son zamanlardaysa hiç çıkmaz oldu... Muhtemelen ağır bir yasak konmuştu kendisine… Cumhuriyet gazetesinde en ciddi konuları bile, tiye alarak yazdıklarıyla yetinmek zorunda kaldık yalnızca… Erdoğan rejimine çok ciddi eleştiriler yöneltiyordu yazılarında… Sol söylem vardı elbette, ancak vicdan en baskın duygu olarak öne çıkıyordu. Bir de buna Kürt meselesinde barış eksenli ödünsüz tavrı eklenince şimşekleri üzerine çekmesi kaçınılmaz oldu…
TAM BİR KORKU TOPLUMU OLUŞTURULDU
Aydın ağabey, başına gelecekleri önceden görmüştü sanki… Gözaltına alınmadan çok değil iki gün önce, cebindeki bir dolar nedeniyle tutuklanma endişesi duyan arkadaşını hafif tertip gırgıra alarak yazdığı yazıda, “Başmuhtar (bu kimliği ben uydurmadım, kendi yakıştırdı) son günlerde durup dinlenmeden konuşurken ha bire yineliyor: ‘Mağdurum diyen haindir...’ Başmuhtara cevabımdır: Arkadaşım asla hain değil ama kesinlikle mağdurdur. Güvenilmezlik çıtasının çok altına düşürdüğünüz hukuk yüzünden, darbecileri yakalamak ve cezalandırmak bahanesinin ardına saklanıp muhalif olan, diz çökmeyen, boyun eğmeyen herkese yönelttiğiniz cadı avı yüzünden mağdurdur...” demişti çünkü…
Anımsarsınız, Erdoğan, “Ben diktatör olsam siz bunları yazabilir miydiniz” demişti, büyük bir cerbezeyle yaptığı konuşmaların birinde. Aradan geçen zamanda, içeri atılan gazeteci-yazar sayısını hesap edebilecek kimse var mı bilmiyorum… Herkes tek kalemde “terörist” ilan ediliyor çünkü… Yalnızca son üç ayda 5 haber ajansı, 16 televizyon, 23 radyo, 55 gazete, 18 dergi, 2 yayınevi kapatıldı bu ülkede… El konulan şirketlerin haddi hesabı yok… Yapılan cadı avlarıyla tam bir korku toplumu oluşturuldu. Korkmakta da haksız değildi insanlar. Düne kadar cemaatleri eleştirdiği için milletin değerleriyle alay etmekle suçlanan Hikmet Çetinkaya’nın, Aydın Engin’in, FETÖ’cü olarak içeri atıldığı bir ülkede, kimsenin güvencesi kalmamış demekti çünkü. Bir de korkunun ecele faydası olsa…