Tüm dünya insanlığının evrensel kültürle en çok buluştuğu dal hiç kuşku yok ki müziktir, klasik müzikse en baştakidir elbette. Başka pek çok sanat dalı gibi müzikte de son derece yeteneksiz biri olarak iyi bir dinleyici olduğum dahi söylenemez. Gündelik hayatın hay huyu içinde nerede öyle zaman? Bulduğum her fırsatta bir şeyler okumaya çalışan bir yazı heveskârı olarak kulağım türkülere delik, pek çok Türk Sanat Müziği parçasını da ezbere bilsem de müzik kültürüm zayıf oldukça…

Caza da merakım olsa da arabamda türkü ya da klasik müzik dinlerim. Yeni yılı Viyana Flarmoni Orkestrası ile karşılamak en büyük keyfim mesela. Bizim kuşağın, tam da kendi kültürünü oluşturduğu çağlarda, şayet ayrıcalıklı bir ailenin çocuğu değilseniz, plaklar dışında nitelikli müziğe erişme şansı yoktu pek fazla. Ablalarımız, ağabeylerimiz şimdi “pop” denen “Türkçe Sesli Hafif Müzik, aranjman” dinlerdi. 70’li yılların tüm şarkıları yarım yamalak da olsa ezberimde o yüzden…

AHMET HAMDİ DİNLER DENEN IŞIK İNSANI

Zonguldak’ın dünü üzerine uzun sohbetler ettiğim rahmetli Kemal Kuşhan kendi kuşağındaki solcuların Ahmet Hamdi Dinler sayesinde Ravel’le, Rodrigo ile Bach’la tanıştığını söylerdi. Türkiye İşçi Partisi’nin entelektüellerinden olan Dinler, bir ihale nedeniyle 60’ların sonunda, geniş plak koleksiyonuyla birlikte gelmiş İstanbul’dan. O koleksiyon bizim sosyalist tayfanın ideolojik gelişimi kadar, müzik kültürünün oluşumunda da büyük rol oynamış. Gel de sevme bu ışık insanları…

“Güneşli dünya” hasretinin peşinde koştuğumuz 70’li yıllarda, bizse, evlerde aranjman dinlesek de, sokakları marşlarla çınlatırdık. Bu yeteneksiz halimle içinde olmayı ömrümün bahtiyarlığı saydığım İGD’nin korosunda da yer aldım. Tüm işçi marşları gibi Ruhi Su, Zülfü Livaneli, Sadık Gürbüz, Rahmi Saltuk türkülerini de iyi bilirim bu yüzden. “Venceramos”, “Türkiye İşçi Sınıfına Selam” marşı kadar “Jandarma biz sosyalistiz” türkülerini yüreğim kabara kabara çok söyledim korolarda…

İLK KLASİK MÜZİK KONSERİNİ 1983’TE, YENİ AÇILAN GMİS SALONU’NDA DİNLEDİM

Çoğu zaman parazitler engellese de cazdan klasiğe, poptan rocka evrensel müziğin en nitelikli yapıtlarına yer veren TRT3 radyo en az “Bizim Radyo” kadar ilgi alanımdaydı o yıllarda. Canlı ilk klasik müzik konserini ise, 1983’te, yeni açılan GMİS Salonu’nda dinledim. Cemil Çakmaklı’nın kurucusu olduğu 100. Yıl Vakfı, o yıl, bir kültür sanat festivali düzenledi kentte. Tanık olduğum en nitelikli festival, birkaç kez yapılsa da, kente fazla geldiğinden olacak, yaşatılamadı ne yazık ki…

Tüm bunları BEÜ Devlet Konservatuvarı sanatçılarının kulağımdan ruhuma yayılan büyüsüyle yazıyorum. Dinlediğim her konserlerinde estetik hazların doruklarına çıktığım akademik koro, Sezai Karakoç salonundan, yine, bambaşka duygularla dönmemizi sağladı evime. En güzel yanı da, gençlerin olağanüstü ilgisiydi. İçimdeki yarın umudu bir kat daha arttı salonu dolduran o geçlerle, ülkemin aydınlık yarınlarına daha çok inandım. Daha ne olabilirdi ki?  Başta İlker Kömürcü olmak üzere sevgili hocalarım, nasıl teşekkür etmeliyim bilmem ki size…