Türkiye resim sanatının doruk ismi Osman Zelki Oral’ı ölümünün birinci yıldönümünde bir etkinlikle andık Ereğli’de. Etkinliğin ev sahibi ZOKEV’di. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Resim Bölümü ile Birleşik Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği (BRHD) ile Kdz. Ereğli Sanat Kurumu destek veren kuruluşlar arasındaydı. BRDH Başkanı Mehmet Ali Doğan, Ressam Vedat Can, Ressam Ö. Lütfi Çetin, A.İ.B.Ü Resim Bölümü Öğretim Üyesi M. Mehmet Alagöz, Kdz. Ereğli Sanat Kurumu Başkanı Durmaz Demiroğlu, ZOKEV Başkanı Kürşat Coşgun ile bendenizin konuşmacı olarak katıldığı bir panel vardı etkinlikler arasında. Osman Zeki Oral’ın kurucuları arasında yer aldığı BRHD, “Kuruluşumuzun 43. yılında, 43 ressamla Osman Zeki Oral’ı anıyoruz” adlı bir sergi açtı. Resim sanatında ekol olmuş pek çok ismin de ürünlerinin bulunduğu sergi tam bir görsel şölendi doğrusu. ZOKEV olarak biz de, elimizde olan Osman Zeki Oral tablolarından oluşan ikinci bir sergi ile etkinliğe başka bir renk kattık…

 

Kalabalık konuşmacı grubu Osman Zeki Oral’la ilgili anılarını anlatı daha çok. İnsanların yitirdiği dostlarını güzelliklerle anmak istediğinden olacak, işin içine anılar girince neşeli sözcükler uçuştu havada. Cümle aralarında hüzün kaçınılmaz olarak yüzünü gösterse de salona daha çok vefa duygusunun verdiği huzur egemendi. Söz alan Belediye Başkanı Hali Posbıyık mirasçılarının ilgisizliğinden yakındı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca koruma altına alınan evini satın alarak Osman Zeki Oral Müzesi haline dönüştürmek istediklerini, ancak ailenin buna yanaşmadığını söyledi. Bunla da kalsa yine de iyi, Posbıyık’ın verdiği bilgiye göre, evinde bulunan büstünün Çınaraltı’na dikilmesi için yapılan tüm girişimler de boşa çıkmış. Mirasçılar kilitli tuttukları evi kimselere açmıyorlarmış. Hani büyüklerimizin tevekkülle boynunu eğip, “ hey gidi kambur felek” dedikleri herhalde bu olsa gerek…

 

İrticalen yaptığım konuşmada anılardan daha çok Osman Zeki Oral’ın kentin kültürel şekillenmesine yaptığı katkılardan söz ettim. Zonguldak’ta yaşamış iki gariban şairin, Muzaffer Tayyip’le Rüştü Onur’un ölümlerinden yetmiş yıl sonra, ülkenin her köşesinde sevgiyle anılan bir değer haline dönüştüğünü anlatarak, Oral’ın da unutulmayacağını, hep sevgi ve minnetle anılacağını söyledim. Bir de ta Orta Asya’dan örnek verdim. “Atının sırtında kıtalardan kıtalara koşturan, şehirler fetheden, tırnak içindeki kahramanları hayal edin” diye selendim salondakilere. Devam ettin ardından: “Bir de savaştan hiç haz etmeyen, insan öldürecek gücü kendinde bulamayan bir zanaat erbabını getirin aklınıza. Bir meydanda, elinde keski çekiciyle taş yontuyor olsun bu zanaatkâr… İstilalar için yola çıkan muzaffer komutanların, bileği güçlü kahramanların, atının üzerinden taş yontucusuna nasıl tiksintiyle baktığını, küçümsediğini, yok saydığını görüyor gibi olmalısınız. Şimdi, binlerce yıl sonrasına gelin. O muzaffer komutanların kim olduğunu hiç bilmiyoruz, hatırlamıyoruz bile. Ama o zanaat erbabının yonttuğu Orhun Abidesi nereden gelip nereye gittiğimizin bir kanıtı olarak hala duruyor steplerde. Kendimize doğru çıktığımız yolculuklarda yolumuz hep o abideye düşüyor. Osman Zeki Oral da böyleydi. Ömrü boyunca yonttu ve unutulmaz tabloların altına imzasını atarak, ülkenin dört bir yanından gelen insanların oluşturduğu bu kentin çimentosu oldu.” dedim özetle...

 

AMFİ TİYATRO FECAATİ

Etkinliğin ardından kısa bir Ereğli turu attık, yolumuz Cehennemeağzı Mağarası’na düştü yine. Çok tartışılan amfi tiyatroyu uzun uzun inceledik. Kimse kusura bakmasın ama neresinden bakılırsa bakılsın, tam bir fecaat var orada. Tiyatro doğal dokuya uygun bir mimari ile projelendirilmediği için, inanılmaz sakil duruyor. Oturma alanlarını doğal eğime ihtiyaca göre şev vererek oluşturmak yerine hafriyat çalışması ile kaldırıp, yapay bir şekilde betondan yeniden inşası tercih edilince çirkinin de çirkini bir yapı çıkmış ortaya. Dış kaplaması tarihin hiçbir döneminde bu tip yapılarda kullanılmayan parlatılmış granitten seçilmiş. Rengi de, görüntüsü de gözünü yoruyor insanın. Yemyeşil doğanın içinde nasıl sırıttığını sözcüklerle anlatmam mümkün değil ne yazık ki... Buna bir de defolu malzeme kullanımı ile son derece kötü bir işçilik de eklenince, akıllara ziyan bir yapı çıkmış ortaya…

 

Bildiğim kadarıyla buraya 1,7 milyar harcanmış. İnşaatın tabelasına göre Kdz. Ereğli Belediyesi yapmış kontrollüğünü. Kabul komisyonunda kimler yer almış bilmiyorum ama içlerinde hiç teknik eleman yok galiba. Daha bitmeden kabaran duvarlarını, daha çok haritayı anıştıran sıvasını, fotoğrafta görünen mimari projeden uzak imalatını, kullanılan defolu malzemeyi kabul etmesi mümkün değildi çünkü. Kültür Bakanlığı ile Kdz. Ereğli Belediyesi buranın kim tarafından işletileceğinin kavgasına tutuşacağına, heba edilen kamu kaynağının peşine düşse çok daha iyi yapar bence. 1.7 milyar havalara savrulmuş ama mağaraların çok daha ucuza mal olabilecek bakımları ödeneksizlikten yapılmamış. Dış aydınlatmalar kırılmış tümüyle. Binlerce yılıdır insanlığın ortak mirası olarak orada duran mozaikler, yemyeşil yosunla kaplanmış. Etraftaki çelik muhafazalar, merdivenler pastan çürümüş. Doğru düzgün bir tabela bile yok mağaraların içinde. İnanmayacaksınız ama kimileri elle yazılıp gelişigüzel asılmış. Bunlar dururken bu kadar kötü bir yapıya harcanan paraya “yazıklar olsun” diyebiliyor yalnızca insan…