Genel seçimler yaklaşıyor, eskilerin deyimiyle, yeniden seçim sathı mailine girdik… Nereden estiyse dört yıl önce meclise gönderdiğimiz beş milletvekilinin muhasebesini yapmaya çalıştım kafamda… Nasıl bir iz bıraktılar sorusunun yanıtını içimdeki google’da arayınca Mehmet Haberal’in cezaevi maceraları geldi ilkin gözümün önüne, sonra da Ali İhsan Köktürk’ün patlayan burnu… Özcan Ulupınar’ın kavgalardaki cevvaliyetini de kayda değer bulmuş olmalıyım ki, not etmişim aklımın bir kenarına... Zonguldak’ta hiç göremediğim Köksal Toptan’la ilgili hafızamı ne kadar zorlasam da bir şey bulamadım… Ercan Candan’ınsa meclisten daha çok yerel siyasette etkisini artırma çabaları kalmış aklımda… Milletvekilliğinden daha çok Ereğli kaymakamlığına teşneymiş gibi duran bu zat, adını polis bültenine yazdırmamış hiç değilse…
Mahşerin beş atlısı kendisi için ne yaptı bilemem, ancak geçen dört yıl içinde adlarının önüne san olarak koydukları kent için hiçbir şey yapamadıkları su götürmez bir gerçek... Zonguldak’ın yaşamsal olanından vazgeçtim, gündelik sorunlarından bir tanesi bile çözülmediği gibi, çözümü için küçücük de olsa bir emare çıkmadı ortaya… Mehmet Haberal ile Köksal Toptan siyasetin ağır ağabeyleri olarak Türkiye milletvekilli gibi davrandı daha çok… Diğerleriyse kasaba siyasetini tercih edip, küçük dükkânlarına hapsetti kendini… Hal böyle olunca kentin ortak aklını üretip, birlikte yaratılan vizyona doğru kalıcı adımlar atmak, bir başka bahara kaldı…
KENTSEL ARAYIŞLARIN İÇİNDE YOK
Zonguldak’ı mecliste temsil eden milletvekillerinin performansı yerlerde sürünürken, yerlerine aday olanların profili de hiç ısıtmıyor insanın içini… Örneğin, Hasan Gemici… Bakanlık da yapmış bir isim olarak yıllardır selam vermediği kente, bir anda geri döndü… “İçinde kentin mülkiyet sorunlarının çözümü var” dediği bir dosyayı Kılıçdaroğlu’na sunarken çekilen fotoğraflar bolca yer aldı basında… Mecliste olmadığı süre içinde kentle ilişkilerini sürdürse, arama konferanslarının, tartışmaların içinde olsa, kentsel arayışlara önderlik etse o fotoğrafların bir anlamı olabilirdi pekâlâ… Bunları hiç yapmadı. Yapmadığı gibi, üyesi olduğu TMMOB’un düzenlediği kent sempozyumlarında bildiri sunmasından vaz geçtim dinleyici olarak bile ortalıkta görünmedi mesela… Geri planında böyle bir körlük olan birinin verdiği fotoğraf da doğal olarak sırıtmaya başladı…
Bir başka aday Harun Akın ise bambaşka alem doğrusu… Genç yaşta girdiği mecliste tam piştim derken, bir pişkinliğin kurbanı olarak TBMM’nin dışına düştü. Bir ara başka partilerde denedi şansını… Sonra geri döndü… Her seçimde aday adayı oldu ardından… Hayran kalınacak mücadele örneği verdi, bir manevra ile il başkanlığı seçimini kazandı sonunda… Bin türlü meşakkatle kazandığı başkanlıktan 39 gün sonra da istifa etti… TBMM’yi bildiğini, kentle ilgili kitap yazacak kadar çok şey biriktirdiğini, bu birikimi meclise taşımak istediğini söyledi gerekçe olarak da... Hadi birikti, birikti erenler katına çıktı, bir Zonguldak evliyasına dönüştü diyelim… İl başkanlığından bu kadar kısa süre sonra istifa etmesi mi gerekiyordu?
HARUN AKIN İSTİFA ETMEMELİYDİ
Yakın çevresinden de söyleyenler olmuştur mutlaka, bu hareketi hiç hoş karşılanmadı kamuoyunda… Bana kalırsa, belediyenin düşük performansı nedeniyle zaten güç kaybeden partisinin durumunu daha da zora sokmakla kalmadı, parti içindeki çekişmenin bir fikir ve proje yarışından daha çok, ikbal arayışının ürünü olduğu izlenimi de pekiştirdi iyice… Ne yalan söyleyeyim ben de katılıyorum o görüşlere… Harun Akın’ın niyeti gerçekten kentin sorunlarına çözüm aramak olsaydı, enerjisini il başkanı olarak da harcayabilirdi pekâlâ… Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine partisini her yönüyle hazırlayabilir, belediyeye de çeki düzen vererek CHP’nin oylarını çok daha fazla artırabilirdi… Bir dönem daha sabretmeyi beceremedi ne yazık ki…
AKP cephesinde de değişen bir şey yok… Yeni bir isim üretmek yerine bitpazarına yağan nurla yetiniliyor orada… Celil Uzun’dan Hamdi Uçar’a siyasetin eskimeyen yüzleri Ankara sevdası peşinde koşuyor… Ankara Devrek arasında mekik dokurken başka bir yere geçerken bile uğramadığı halde köyüne giden köprünün ihalesini yaptırmaktan aciz Özcan Ulupınar yeniden adaylık peşinde koşarken, hükümet yağcılığıyla sendikacılık yapan Memur-Sen Temsilcisi Kamuran Aşkar’ın da adaylık için zemin yokladığı söyleniyor… Sendikacıyken bile sallabaşlık yapan Aşkar, milletvekili olursa genel başkanının tümden kapıkulu olur herhalde… Şu Zonguldak ne kadar bereketli bir yer yahu… Başka yerlerde olsa, amele çavuşu olamayacak adamları bir yerlere taşımaktan yorulmadı bir türlü… Hızla küçülüp, takati tükenirken bile hâlâ sırtına binmeye çalışan şu muhterislerden ne zaman kurtulacak bilmem ki…