1) Odasının duvarına ‘Atatürk resmi’ asmayan bir Milletvekili Atatürk düşmanı mıdır?
2) Anayasa Komisyonu’nu terk eden Kılıçdaroğlu: Milletvekillerini bölgelerinde parti tabanlarının belirlemesini neden istemiyor?
Soruları arttırmak mümkün… Ancak; CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, ‘asılı olmayan Atatürk resmi’ ile ilgili çarptırıldığı ‘partiden ihraç’ kararı, CHP ve ‘altı ok’unu yeniden tartışmaya açtı.
Aslında CHP, Türkiye’nin 14 yıldır iktidar hedef ve hevesi olmayan muhalefet partilerinden biri olarak hep gündemde
Demokrasi açısından ‘kayıp yıllar’ içinde hep CHP var.
Hak ve özgürlükler açısından atılan nutuklara rağmen; icraatta kısmen bile değil, hiç yok…
Öyle olunca da, kurultay partisi olmaktan ileri gidemiyor.
Peki, neden her kurultay da: CHP’nin bu güne kadar, Cumhuriyetin ilânı, çok partili düzene geçiş ve sosyal demokrasi’nin benimsenmesi gibi üç devrime öncülük ettiği; sıranın ‘Özgürlükçü Demokrasi Devrimi’ne geldiği iddia edilir de gereği yapılmaz?
Kılıçdaroğlu da 35. Kurultay da (16-17 Ocak 2016) böyle bir söylev de bulundu.
Elbette, Cumhuriyetin kurulması ve çok partili hayata geçişte, CHP’nin rolü vardır.
Ancak, geriye döndüğümüzde göreceğiz ki; hak ve özgürlükler konusunda etkili/ikna edici olan partiler iktidara gelmiş.(1950 DP, 1965 AP, 1983 ANAP, 2002 AKP).
Hak ve özgürlükler konusunda vaatleri kadar icraat yapamayanlar silinip gitmiş.
2002 de AB standartlarında demokrasi vaadiyle gelen AKP, otoriterleştikçe siyasi zafiyet yaşadı, oy kaybetti. Ancak, basiretsiz muhalefet yüzünden çabuk toparlandı.
Son seçimde yine % 50’yi aştı.
DEMOKRASİ DEVRİMİ
CHP’nin içinde bulunduğu sorunlar açısından baktığınızda: kurultay liderlerinin bahis ettiği ‘Sosyal Demokrasi Devrimi’nden söz etmek mümkün mü?
Bu nasıl Sosyal Demokrasi Devrimi ki; Odasında Atatürk resmi bulunduran ancak, asmayan bir vekil ihraç ediliyor?
İller de milletvekillerini üyeler değil, parti sultası belirliyor?
Hassasiyet ile kutsalın karıştırılması değil mi bu?
Programında Sosyal Demokrat yazan bir partinin ‘tabu’su olabilir mi? 
Odasından Atatürk resmi’ni indiren bir vekil, ‘iktidar için artık yeni şeyler söylemek lazım’ demek istemiş olamaz mı?
Görünen o ki, Atatürk’ün 1923’te, yakasında altı ok’la ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözüyle biten ‘10.Yıl Nutku’nu okumasından bu yana 93 yıl geçmesine rağmen bir şey değişmemiş CHP’de...
İktidar hedef ve hevesi olmayınca, geriye hep hayal kalmış.
Dolayısıyla:1 Kasım 2015’te de öyle oldu.
CHP Ocak 2016’ya: 1923’ten bu yana, 65. kez, yeni yıla yine muhalefette girdi.
1946 mı? Açık oy gizli tasnif(!) tanımlı bir seçim garabeti yazar tarih.
LİDER FARKI
Siyasi partiler; ideoloji ve icraatlarını tüzük ve programlarında belirtip, topluma hizmet için kurulmuş siyasi oluşumlardır.
Hak ve özgürlükleri güven altına alıp, projelerini icraata döndürdükleri oranda iktidar da kalırlar. İktidar olmak ve iktidarda kalmak risklidir. Dünü unutmadan, yarınla diyalog kurmak… Dün ile yarın arasındaki gelişim/değişim’i tabana anlatabilmek, risktir. Anlatabilirsen iktidar olur, iktidar da kalırsın.
Ülke lideri’ olursun. Bölge ve Dünya Ligi için yolun açılır
Beceremezsen, sadece ‘Kurultay Lideri’ kalırsın.
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
CHP; edebiyatını yapmaktan öte, ‘Cumhuriyeti kuran parti’ olarak risk almalı ve iktidar’ı hedeflemelidir.
İçeride, bölücü terör örgütü yandaşları/ Kürtçüler’in: Ülkemize karşı başlattığı bir vekâlet savaşı var. Kürtçülerin organize etmeye çalıştığı Kürtler konusunda CHP’nin tavrı netleşmelidir.
Türkiye’nin daha çok demokratikleşmesi için, CHP’nin hak ve özgürlükler manasında, kendi içinde engelleri aşması şart. Aylin Nazlıaka gibileri ötekileştirmeden yapılmalı bu.
CHP gibi bir sosyal demokrat parti de, anayasa’nın ilk dört maddesi ‘Kırmızı Çizgi’ olabilir mi? Herkes ‘Atatürk Milliyetçisi’ olmak zorunda mı?
Kaldı ki, Ne Mutlu Türküm diyene: Misak-ı Milli ve ‘Devlet-i Ebed Müddet’in özeti olan Atatürk Milliyetçiliği’nin, kapsayıcı tarifidir.
Herkesi “Atatürk Milliyetçiliği’ne bağlı…” yapmanın ötesinde, ‘Ne mutlu Türk olana’ denmeyişin sebebi anlatılmalı. Kapsayıcılık ile dışlayıcılık arasındaki nüans (ince ayrım) özümsetilmelidir.
Yeni Anayasa’ya karşı çıkarken ‘ilk dört madde değişirse ülke bölünür’ deniyor.
Hal bu ki, bu gün iktidar eleştirilirken, ilk dört madde yerinde iken de ‘ülke bölünüyor’ teranesi var.
Orta da bir kavram karmaşası mı var, bahane arayan kandırmaca mı?
Yasama-yürütme-yargı’ konusunda düşünce nedir? Devr-i zamanındaki ‘Atatürk’ün görüşü ‘kuvvetler birliği’ mi, çağdaş demokrasi gereği ‘kuvvetler ayrılığı’ mı?
Atatürkçü Düşünce Derneği ‘Kuvvetler ayrılığı’ diyor. CHP ne diyor?
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
CHP: İnanç (inanma -inanmama) özgürlüğünü teminat altına almak için ne düşünüyor?
Din ve inançları devlet kontrolü altına alan otoriter bir laiklik var mı?
Çözülemeyen Alevi sorunu ve anlatılamayan dersim hatıralarına çözüm önerileri nelerdir?
Aktüel konulardan biri olan Cemaatlere bakış ve çözüm nedir?
İdare-i maslahat, zamanı kurtarmak için belki bir bahane. Ancak; tabanı ikna edecek bir akıllı yatırım kesinlikle değil.
SONUÇ:
CHP iyi idare edilmiyor. Adındaki ve ardındaki ‘halk’ karşılığı giderek zayıflıyor.
Bu iktidardan uzaklaşması, ağırlığını kaybetmesi demek
Demokratik devletin üzerinde yükseleceği sivil toplum, ruh ve vücudunu yaratmak için, kuruluştaki Kuva-i Milliye ruhuna ihtiyaç var.
Bu ruh’un ilk icraatı, parlamento da özgürlük performansını yükseltmekten geçer.
Bunun yolu: Milletvekillerini parti sultasına değil, bölgelerindeki partili tabanlarına seçtirmektir. Anayasa Komisyonu çalıştırılıp, seçim kanununa bu madde ‘pek ala’ koydurulur… Bunun için lider’in kendine güveni şart.
CHP iktidar alternatifi olmak istiyorsa; her şeyden önce samimi olmalı, kafalara takılan yukarıdaki soru ve sorunlardan kurtulmalı. Yenileşme ve dinamizm meselesi.
Yoksa: Kendisine hangi sıfatları takarsa taksın, ‘gıdaklayıp yumurtlamayan tavuk’ gibi ‘ciddiyeti kendinden menkul’ olacaktır.
Yani; durum vahim…