Reis-i Cumhur’luk, Türk Devlet Töresinde, Devletin başı olarak yer almıştır.
Ünlü tarihçi Halil İnalcık’ın “Osmanlı Tarihi’nin bir mahsulü” diye tanımladığı Padişahlık Makamı’nın 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Cumhurbaşkanlığı Kurumu arasında bir fark yoktur.
Her ikisi de ‘Devletin Başı’dır ve bu makamlar, devlet’i temsil açısından semboldür.
Günün önemine binaen, yorumlara geçmeden, hafıza tazeleme açısından, Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, on bir Cumhur Başkanı’nı gözden geçirelim.
Mustafa Kemal Atatürk (Asker.1923 -1938), İsmet İnönü (Asker.1938 - 1950), Celal Bayar (Politikacı.1950- 1960), Cemal Gürsel (Asker.1961- 1966), Cevdet Sunay (Asker.1966- 1973), Fahri Korutürk (Asker.1973 -1980), Kenan Evren (Asker.1980 -1989), Turgut Özal (Politikacı.1989 -1993), Süleyman Demirel (Politikacı. 1993 - 2000),
A. Necdet Sezer (Hukukçu. 2000 -2007), Abdullah Gül ( Politikacı. 2007- )
Cumhurbaşkanları bundan önceki dönemlerde, yedi yıllığına TBMM tarafından seçilirken, 2007’de yapılan bir anayasa değişikliği ile ‘halk tarafından beş yıllığına seçilir’ hükmü getirildi.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri de Türkiye için karmaşa ortamı yaratan dönemler olmuştur. Cumhurbaşkanı seçebilmek için de kulis ve seçim hileleri yanında, kanuni düzenlemeler yapılmış. 1924 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanı seçilmek için yarıdan fazla oy gerekirken, 1961 Anayasası’na göre, üçte iki çoğunluk şartı getirilmiş.
Cumhuriyetin kurulmasından bu yana geçen 91 yıllık süreçte, Cumhurbaşkanları; Ya İktidar + Muhalefet + Ordu işbirliği ya da İktidar kararlarıyla seçilmiştir.
Genel de Parlamento içinden yani seçilmişlerden.
Ancak: 1961 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanlarından üç’ü halkoyu ile gelmeyen üyelerdir. Cemal Gürsel(Askeri Yönetimin Lideri), Cevdet Sunay (Genel Kurmay Başkanlığından, kontenjan senatörlüğüne geçirilen aday) ve Oramiral Fahri Korutürk
(Kontenjan Senatörü)
Mustafa Kemal’in durumu farklı. Milli İrade’yi temsil eden Meclis tarafından ‘Cumhur Reisi’ seçildi.Bu ve benzeri gelişmeler diğer Ülkelerin tarihlerinde de yaşandı.
George Waşhington (1787) Amerikan Cumhurbaşkanı. Lenin (1917) Hükümet Başkanı, Ho Şhi Min (1946) Demokratik Vietnam başkanı. Mao (1949) Çin Cumhurbaşkanlığına, Castro (1959) Küba Devlet Başkanlığına getirildi.
Bu gün’e kadar, bu makam da oturanların kişiliği, sivil - asker oluşları, geliş şekilleri üzerinde konuşmak mümkün. ‘Demokrat’ ve ‘Cumhuriyetçi’liklerini tartışmakta mümkün.
Ancak, bu gün, Devlet’in başı Halkın oylarıyla seçilecek.
Önemli olan, Devletin başı ve barış zamanlarında Ordu komutanı olacak ‘Reis’, hükümetlerin Anayasaya uygun bulmadığı kararlarına, tek başına direnebilecek kişilikte olup, olmamasıdır.
Ancak, siyasi yozlaşmanın doruk noktalara tırmandığı ülkemizde, Milli İrade’ye olan saygı maalesef, sandıkta seçim kazanma zevki tatmamışlar tarafından zedelenmektedir.
Hal bu ki; Demokrasi’nin kurum ve kurallarıyla yerleşmesi için, Halk oyuna (Milli İrade) saygı gösterilmesi şarttır.
‘Küçük olsun, benim olsun’ mantığı ile oturdukları koltukları muhafaza etmek isteyenler, şahsi çıkarları için Demokrasi’nin gelişmesini engellemektedirler.
Son sekiz seçimdir kaybeden Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı, % 46 oy alan İktidar Partisi Genel başkanı karşısında, kaybetmek endişesi ile, eski usullere, yamalı bohça (koalisyon) taktiklerine başvuruyor. Koalisyon taktiğini, son yerel seçim’de Ankara’da denemiş, Ülkücü bir ismi aday göstermiştir. Temiz bir isim (!) arayan, Cumhuriyet’i kuran bir partinin Genel Başkanı’na yakışan, Cumhurbaşkanlığına ‘bizzat’ aday olmaktır. Aday aramak değil. İşte sandık, işte Halk.
Diğer taraftan, yıllardır ‘Devlet’in başına Devlet gelecek’ sloganı ile seçimlere giren, MHP’de, Ülke genelinde üçüncü parti olmaktan öte gidememiştir. Son altı seçimde birinci olamayan bir parti’nin Hükümet olması ‘mucize’ görülmektedir. ‘Devlet’in Başına Devlet’ gelmesi için son fırsat, Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Tayyip Erdoğan’a karşı yerel seçimde CHP’ye verilen yandan çarklı destek, bu kez CHP’den istenebilir.
Ancak, mevcut koltuktan ayrılmak gibi bir niyet gözükmüyor.
Ankara’da CHP adayı Ülkücü Mansur Yavaş’ın gösterilerinde ‘Mansur Yavaş, kurtuluşa kadar savaş’ diye bağıranlar mı ‘Devlet’in Başına Devlet’i getirecektir?
SONUÇ: Tarihi süreç ortada. Demokrasi, elbet de sadece Sandık (seçim) değil. Ancak; Sandık, demokrasinin olmazsa olmazlarından biri. Dört kıta da at koşturup yıkılmış bir İmparatorluğun devamıyız. Tecrübemizi, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak gösterdik.
Eski Türkiye geride kaldı. Şimdi, Yeni Türkiye adımları başladı.
Popülizm (Halk Dalkavukluğu) geçtiğimiz Yerel Seçimlerde bir kez daha sandığa çakıldı. Dünya da rağbet bulmuyor.
Ve 12. Cumhurbaşkanı’nı halk (Cumhur) seçecek.
Halk Dalkavukları değil…