DANIŞMA-KAPIŞMA
Hamit Kalyoncu
7.Ekim.2018-Pazar sabahı CHP İl Yönetim Kurulu üyesi Zeki Esen geldi kapıya. Zonguldak’a birlikte gidecektik. Ama hesap uymadı, “Dönüşü birlikte yaparız” diyerek onu salavatladım. Ardından Belediye Meclisi üyemiz İsmail Külah aradı “Geçerken seni alalım mı ağabey” diye. Hazır değildim, teşekkür ettim. Bir süre sonra evden çıktım ve “Taksici Hasan”ı aradım, beni terminale atıverdi. On dakikaya kalmadan Devrek-Zonguldak minibüsü geldi.
Kürşat Coşgun’la Alaborina önünde buluştuk. CHP İl Danışma Kurulu toplantısını birlikte izliyeceğiz. Ne kadar da dik merdivenleri varmış meğer. Çıktık çaresiz oflaya puflaya.  Girişte CHP Merkez İlçe Başkanı Fikret Zaman ile karşılaştık. O ara Zeki Esen gördü bizi ve hemen içeri götürdü, iki sandalyenin boş olduğu bir masaya yerleştirdi.
Sunumları yapan emektar Hüsnü Hazır coşku vermeğe çalışsa da salonu dolduran CHP’lilerin pek coşacak bir halleri yoktu. Edindiğimiz bilgiye göre meğer herkesin kafasında en az kırkar tilki varmış.   Salon da dolu olduğuna göre varın siz hesap edin sayılarını!..
 DANIŞMA-KAPIŞMA
Partinin yaklaşan yerel seçimlerde gözeteceği ilkeler, kentin ihtiyaçları doğrultusunda aday saptanması, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelerinin belirlenmesi, seçim çalışmalarının örgütlenmesi, il yönetimi ve ilçelerin eşgüdümle çalışabilmesi ve partiiçi sorunların görüşülmesi konularında görüş ve bilgi alışverişi yapılması için “Danışma Kurulu” toplantıları gerekli ve yararlıdır.
Ama ne hikmetse bizde “danışma”, çoğu kez “kapışma” olarak algılanıyor. Partiiçi hesaplaşma yeri gibi görülüyor. Oysa “hesapların görüleceği yer ilçe ve il kongreleri”dir ve nihayetinde genel merkezce toplanacak “kurultaylar”dır. “Danışma Toplantısı” bilgi ve görüş alışverişi yanında yapılacak işlerle ilgili öneri ve isteklerin tartışılacağı toplantılardır. Danışma toplantısı bir karar organı değil, sadece düşünce-görüş ve önerilerin tartışıldığı bir platformdur.
İl Başkanı Hakkı Güney’in birlik ve bütünlük isteyen sakin konuşmasından sonra eski vekil Şerafettin Turpçu geldi mikrofona. Kimi zaman protesto edilmesine karşın 45  dakikaya uzayan konuşmasında kendisinin de görevde olduğu dönemin eski defterlerini karıştırdı, Muharrem İnce taraftarı olarak genel merkezi ve genel başkanı yoğun ve sert bir dille eleştirdi ve partiiçi hesaplaşmaya dayalı cümleleriyle sanki pimi çekilmiş bir bombayı salona fırlattı ve çıkıp gitti. Böylece “danışma”nın “kapışma”ya dönüşüm fitilini ateşledi. Aslında Sayın Turpçu kendi seçim bölgesinde bir anlamda toplantıyı da sabote etmiş oldu. Çok kişi gibi benim de içim daraldı bu konuşmadan sonra.  
Dedim Kürşat Coşgun dostuma ki, “Danışma’dan yeteri miktarda payımızı aldık, bundan sonrası da bu minval üzere gider. Haydi Kitap Fuarı’na gidelim”.
ÖZLEMİ DUYULAN KİTAP FUARI
.Zonguldak Kitap Fuarı 1-7 Ekim 2018 tarihleri arasındaydı ve bu gün de son günüydü. Amacımız hem görmek hem Zonguldaklı sanatçı arkadaşları ziyaret etmekti. Fuar, Zonguldak Valiliği ve Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) işbirliği ve ZONDEF (Zonguldak Dernekleri Federasyonu) katkıları ile  üniversitenin merkez kampüsündeki Spor salonunda açılmış. Fuara altmışı aşkın yayınevi, bir o kadar da yazar-şairin katılacağı belirtilmişti.
Fuara Zonguldaklı sanatçıların katılması konusunda Zondef yönetiminden Metin Kara, Ankara’da bulunduğum sırada aradı(12.09.018). Ben de safiyâne “En sonunda Zonguldaklı sanatçıları da hatırladılar” düşüncesiyle sıcak karşıladım. ”Desteklenmesi gerektiğini” belirttim. Bu düşüncemi ZOKEV’deki arkadaşlara da ilettim. Metin Kara ile araması üzerine 20.09. ve 25.09, tarihlerinde iki görüşme daha yaptık.
Kendisine “hangi yayınevleri stand açacak, hangi yazarlar imzaya çağırılacak” diye sorduğumda bana isim ve telefon numarası verdi, aradım, ama ulaşamadım. Daha sonraki görüşmemizde Metin Bey’e “Zonguldaklı sanatçıların büyük çoğunluğunun Anayasamızın 2. Maddesinde ifade edilen ‘Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir’ ilkesi doğrultusunda hayata baktığını, Atatürk devrim ve ilkelerini gözettiğini, içlerinde sol, sosyalist dünya görüşüne sahip olanların da bulunduğunu” anlattım. “Kişilerin siyasi görüşlerinin sağ-sol farklı olabileceğini, bunun da doğal olduğunu belirterek, yazılan kitabın, yapılan konuşmanın hangi amaca hizmet ettiğinin önem taşıdığını” söyledim. Ayrıca “Zonguldaklı veya Zonguldakla bağıntısı olan yayınevi ile yazar ve şairlerin olduğunu” da belirttim. Geçmişten örnekler verdim.
Anladım ki Zondef yöneticileri bu konularda deneyimsiz ve bilgisizdiler. Olabilirdi bu durum, onları hiç kimse bu konularda sınava çekecek değildi!. Ama daha önceki süreçte Zonguldak’taki kurum ve kişilerle ilişkiye geçebilirlerdi. Bu nedenle de özlemi duyulan kitap-kültür hareketi Zonguldakla hiç ilgisi olmayan bir organizatöre ihale edilmemiş olurdu. Vilayetin ve Üniversitenin içinde olduğu bir Kitap Fuarı, yazarları yayınevleri ile yukarıda yazdığımız ilkeler doğrultusunda daha iyi, olumlu ve yararlı düzenlenebilirdi.
                SANATÇININ SAHİBİ VAR MI?
            Salona girdiğimizde Ereğli’den gelen Ayşe Eren ve Gül Güleryüz’ün bizi karşıladığını gördük. Oturdukları yere geldiğimizde;  Madenci şair Hasan Akbaş, yazarlarımızdan Şükran Balekoğlu Yamak, şiir-düzyazı-resim-fotoğraf ile ilgilenen Gülden Işık, şiir-düzyazı kitapları çıkaran Selma Aydın ile selamlaştık. Söyleşimize daha sonra Fatma Kılıç Günay da katıldı.
            Oturdukları standın bir yayınevi için ayrıldığını, gelmeyince kendilerine ayrıldığını belirttiler. “Zonguldaklı sanatçılar deyip duranlar, İstanbul’dan gelecekler için yerler tahsis ettirmişler ama, kendi sanatçılarını pek düşünememişler gibi geldi bana”diye düşünmekten kendimi alamadım.
Roman yazarı Gül Güleryüz Hanım ve Ayşe Eren ile Ereğli ve Gülceler ile ilgili söyleştik bir süre. Çiğdem Hanım’ın, Ayşe Hindistan’ın kulaklarını çınlattık. Gülden Işık, kendilerinin küçümsendiklerini, itelendiklerini, yazıp çizmede eksiklerinin olduğunu bildiklerini belirtti. Selma Aydın da ona katıldı. Ben de kendilerine “Kitap çıkarmanın bir cesaret işi olduğunu, eksiklerinin öğrenme yoluyla giderilebileceğini”, anlattım. BKM Müdürü Abdullah Bey’den bir sınıf tahsisi istemelerini, burada yapılacak derslerle önce anadilimizi, kurallarını öğrenerek düşünce, hayal, dilek, ve isteklerimizi, daha doğru, anlamlı, güçlü ifade edebileceğimizi belirttim. En az ayda bir defa da derse gelebileceğimi belirttim.
Fatma Kılıç Günay da bu ilk öğretimden sonra bir “Yazım Atölyesi” kurulabileceğini söyledi. Kürşat Coşgun’un yakasını bırakmamalarını öğütlerken, BKM’nin müzik, tiyatro, resim vb gibi konularda ilk kurs programlarını bir grupla birlikte yaptığımızı, kurulacak derneğin tüzüğünü de birlikte hazırladığımızı anlattım.
                Danışma’nın Kapışması’ndan sonra bu Fuar ve kitap söyleşilerinin çok iyi geldiğini, arada bir   söyleşebilmek için bir araya gelmelerin bile yararlı olabileceği konusunda ortak karara vardık diyebilirim.