Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı son Demokratikleşme paketiyle (30 Eylül 2013), yeniden gündeme geldi, hak ve özgürlükler.

Birden çok özgürlük alanına el atıldığı için, buna İnsan Hakları Paketi de denebilir.

Türkiye’nin çok partili hayata (1946) ve Demokrasiye geçişinden (1950) bu yana gelen hükümetler ( 60) tarafından bir çok paket ve yasa çıkartılmış.

Neden paket paket de toptan değil? Siyasi erk, devlet merkezli ‘Devlet’i yaşat ki, insan yaşasın’ kafasıyla hareket ettiği için. Hal bu ki insan merkezli ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ kafasıyla olsa ben de isterem ve ya istemezük kaos’u olmaz.

Paylaşım hakça ve ortakça yapılır.

İşte bunun için, insani gelişmişlik yarışında 78. sıradan kurtulamamışız.

Dolayısıyla, Türkiye’nin dahil olduğu Avrupa Konseyine üye 47 ülke’nin AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvuru sonuçları açısından çok kötüyüz.

Türkiye’nin bireysel başvuru haklarını kabul ettiği 1987 yılından bu yana, 1939 dava sonuçlanmış. 1676’sında en az bir madde ihlali ile Türkiye aleyhinde karar çıkmış.

İyi anlaşılması için bir başka örnek daha vereyim.

Faşist Franco rejiminden kurtulduktan sonra, Avrupa Konseyi’ne üye olan (1949) İspanya için 61 dava karara bağlanmış, 39’unda İspanya mahküm olmuş.

Düşünün Faşist Franko’nun İspanyasını ve iki Dünya Savaşı arasında Demokratik Ülkeler(!) arasında sayılan Türkiye’nin durumunu!

Peki neymiş, dünya savaşları arası ve sonrasında Türkiye’nin durumu?

‘İki dünya savaşı arasında meclisleri açık olan ve bir şekilde demokratik işleyişe sahip olan ülke sayısı Avrupa da 5, Amerika da 5 olmak üzere 10’dur.Türkiye de bu on ülkeden biridir.1920’de dünya da sadece 35 anayasal ve seçilmiş hükümet varken, bu sayı 1938’de 17’ye düşmüştür. Türkiye de bu 17 ülkeden biridir. 1944’de ise ise dünyadaki 64 ülkenin sadece 12’si anayasal düzen ve meclise sahip, demokrat olarak adlandırılabilecek hükümetlerdir. Türkiye de bu 12 hükümetten biridir.’(1)

Demokrasi’ye geçtiğimiz 1950’den bu yana, atılan adımlar ve insani gelişmişlik sıralamasında aldığımız mesafeye rağmen gerilerde isek, bu paketle de haklar kazanacak ancak, geriye el atılmamış bir çok sorun(Anayasa, Ruhban okulu, Yerel yönetimler vs) bırakmaya devam edeceğiz.

Bu açıdan, 16 yasal değişiklik ve 4 idari düzenlemenin yer aldığı, ‘daha çok özgürlüğe ve daha ileri demokrasiye doğru büyük hamle’ başlıklarıyla basında yer alan demokrasi paketi yine kazanım (evet, ama yetmez) keyfini yaşamaktan çok, kısır siyasi çekişme (toptan hayır)  kafası ile tartışmaya açıldı. Paket’e evet diyenler; ülke şartları geliştikçe hakların artacağına inananlardı. Hayır diyenler, hak’tan çok Siyasi iktidarı hedef alanlar.

İnsan hakkı da olsa uzlaşma kültürü ve siyasi nezaketten uzak bir toplumda, bu tartışmalar kaçınılmaz.

Biz, Paket içindeki bir maddeyi(Kamu da başörtüsüne özgürlük) büyüteç altına alalım mı?

Kıyafet Yönetmeliği’nde değişiklikle kadınların giyiminde ayrımcı ihlâllerin sona ermesi yasasını (Asker, hakim, savcı, polis hariç) kimi akşamcı masasına meze, kimileri de siyasetine malzeme yapma zevkini yaşadı.

Aslında yapılan, paketi hazırlayanlara muhalefetten çok, hak verilenlere (kadınlara) karşı saygısızlıktan başka bir şey değil.

Kadın denince aklımıza, Aziziye tablası  kahramanları Nene hatun ve Kara Fatma, Çanakkale kahramanları Nezahat Onbaşı, Zeynep Mido, Hemşire Erica gelmesine rağmen

Tarih’e bakın…Birinci Dünya savaşının erkek nüfusta yol açtığı büyük düşüş, kadınları öne çıkartıp, ucuz iş gücü olarak emek piyasasına katmadı mı?

Bundan sonra Türk kadını, hayatın her evresinde aktif ve aktör olmasına rağmen, haklar konusunda beklentili, yetki konusunda mağdur olmadı mı?

Peki, özgürlük denince, topraklarımızı yurt eden bu değerlerimize, neden kalıcı payeler sağlayamıyoruz?

Birinci neden, dünya da kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olma yolunda verdiği mücadelenin temsili başlangıcının (8 mart 1857) bizden eski olmasıdır.’(2)

Biz de ise: Cumhuriyetin temelinde harcı bulunan kadınlarımız 17 Şubat 1926 yani Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra Medeni yasa’ya, TCK’ ya ve Yurttaşlık haklarını koruyan yasalara sahip oldu.

Aslında, katılımcı demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması konularında, nutuk ve yasal düzenleme olarak girişimler mevcut. Ancak ‘yasalardaki haklarımızı öğrenmek, öğrendiklerimizi uygulayarak eşitlik mücadelemize katkı sunmak’(3) konusunda tembeliz.

Buna başka örnekler vermek mümkün.

a)Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde bağlayıcı bir karar olan, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yok edilmesi sözleşmesini(CEDAW) 1985’te kabul etti.(4)

b)Belediyeler kanunu (5393) ve İçişleri Bakanlığı İl Genel Mealcisi Çalışma Yönetmeliğine (2005) göre: Belediye ve İl Genel meclislerinde ‘kadın hakları’ ve ya ‘Kadın erkek eşitliği’ komisyonları kurulması ve bu komisyonların ‘zorunlu komisyonlar’ arasına alınması önerilmektedir.(5)

Bu gün kaç belediye bünyesinde vardır bu komisyonlar?

Peki nerede Siyasi partilerimiz ve ya kadın sivil toplum örgütlerimiz?

Kadınların giyiminde, ayrımcı ihlâllerin ortadan kalkması yolunda, atılan bir adım tartışılıyor bu gün.

Hem de ‘Başörtüsü aklımı örter, başımı?’ sorusuna cevap bile veremeden(!).

Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve Sosyal hukuk devletidir (madde:2).Buna göre devletin bir niteliği ve vasfı olan laiklik, dinsizlik mi?

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine (madde:21) göre, ‘kadınların ülke yönetimine katılma ve kamu hizmetlerine girme hakkı’ yok mu!(6)

AİHS 9. madde ‘Herkes’in düşünce, vicdan ve din özgürlüğü vardır’ demiyor mu?

Diyorsa!..

Yasak sonuçlarının, İnsan hakları, siyasi temsil, demokrasi, ekonomik hayata yansımaları, çalışmalar üzerine sosyo - psikolojik etkiler ve veriler varken, düşman’ın ‘yok edilmesi gereken’  olduğunu bile bile Başörtülüyü düşman olarak nasıl kabul edebiliriz?

Bu olsa olsa, bu ülke de en eski hukuk dışı yapılaşma olan vesayet (statüko) sistemi ve yandaşlarının ötekileştirme - bölme taktiğinden başka bir şey değildir.

Buna rağmen, kadınlara seçme seçilme hakkı verilmesi konusunda: İslâm Dünyasında 1. Avrupa da 7. Dünya da 12.sıradayız.

Sonuç olarak : ‘Türkiye’nin dışarıda söz sahibi, içerde toplumsal huzuru yakalayabilmesi, insani gelişmişlik yarışında 78. sıradan kurtulabilmesi için, insan hak ve özgürlükleri konusunda, sınıfta kalmaması gerekir.

Bu konu da geçen zaman kesinlikle israftır’(7)

Hiç kimsenin temel hak ve özgürlükler konusunda, tahammülsüzlük gösterme lüksü yoktur.

---------------       ---------------       ------------------

1-      Bütün Dünya. sayı 2012/12.Sinan Meydan

2 -  Kadınların yasal hakları. Prof. Dr. Mustafa Akaydın

3 -  Şenal Sarıhan. CKD Genel Başkanı. Kadınların Yasal hakları

4 -  Prof. Dr. Feride Acar. İnsan hakları el kitabı

5 -  Kadın Dostu Kentler 2010.s.79

6 -  Prof. Mesut Gülmez. Ayrımcılığın kaldırılması ve Türkiye. s 53

 

DÜZELTME

 

Kıblesi kaçık politikacılar!..” başlıklı yazımın sondan altıncı paragrafı;  

 “Ancak, Fırıldak Kubileri, kıblesi kaçık siyasetçileri, satın alınabilecek tipleri siyaset sahnesinden atarak, gelecek nesilleri bozmayı durdurabiliriz.” olacaktır.