Meseleyi arkadaş çevremde tartışsam başlıktaki soruyu bir başka soruyla yanıtlar, kesin bir dille, “Yalan söylemeyen devlet olur mu?” derdim… Ama bu gazete geniş bir çevreye sesleniyor… Okurları arasında, devletin, kendini koruma adına uluorta cinayet işlemek da dahil her türlü anti-demokratik uygulamayı, hukuksuzluğu yapıp rutin dışına çıkabileceğine inananlar da de var; adaleti sağlamayı devletin en önemli görevi sayıp hiçbir koşulda yurttaşına yalan söyleyemeyeceğini, hukuk dışı hiçbir iş yapamayacağını söyleyenler de… Bunların ara formları da bulunuyor elbette…
Engels, “Kapitalist bir makine” der devlet için… Marks’la birlikte yazdığı ‘Komünist Manifesto’da daha ileri gider, “Modern devletin yürütme organı, burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komite” ifadesini kullanır… Tanım bu olunca, sömürüyü gizlemek ve kitle nezdinde meşru kılmak için yalan dahil her şeyin mubah sayılması anlaşılabilir bir şey haline geliyor… Belirlenen sınırlara çekilip yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini tanıyan, erkler ayrımı ilkesine dayanan, denge ve kontrol mekanizmaları, normlar hiyerarşisi çalışan günümüz devleti de ne yazık ki bu gerçeği değiştirmiyor…
TARİHİN HER DÖNEMİNDE, SİSTEMLİ BİR ŞEKİLDE YALAN SÖYLENDİ
Tüm devletler mütemadiyen yalan söylemeye, algı operasyonları yapmaya, dezenformasyon yayarak hem kendi halkını, hem de insanlığı kandırmaya devam ediyor çünkü… Aralarındaki farksa, kimilerinin bunu daha pulverize bir şekilde ustalıkla, kimilerininse son derece kaba ve pervasızca yapmasından ibaret kalıyor… Ülkemizin bu konudaki sabıkasını tartışmaya gerek yok… Yaşayarak gördük ki, tarihin her döneminde, sistemli bir şekilde yalan söylendi bizlere… Yönetenlerin siyasal çıkarları, ülkenin varlık yokluk sorunuymuş gibi sunulup çifte kavrulması da yanımıza hep kâr kaldı…
Bir de çifte standartlar var ki o başka alem… Son günlerin yıldızı Bakan Soylu her gün bir başka yerde konuşuyor… Uğradığı yumruklu saldırının ardından sığındığı ev, yüzlerce insanca “Yakın yıkın” narasıyla ablukada tutulan Kılıçdaroğlu’na yapılanlara “demokratik tepki” diyen Soylu, Trabzon’da bir vatandaşın kendisine “Akıllı ol” diye seslenmesini tehdit ve terör eylemi olarak niteledi mesela… Ordu’da valiye, “İmamoğlu’nu kesinlikle VIP salonuna alma” talimatı verip bunu devlet zoruyla uygulatırken, aynı gün, Diyarbakır’da, girilmesi yasak olan apronu Yıldırım’ı uğurlamak için işgal edenleri görmezden geldi…
“BEKA SORUNU” NE OLDU DA BİR ANDA BİTTİ ŞAŞIRDIM GİTTİ
Her seçim öncesi “Kandil ha düştü ha düşecek” diye başlatılan operasyonların kaçıncısı şimdi “pençe” adıyla icra ediliyor, Kabataş yalanının üzerinden kaç cuma geçtiği gibi, bunu da unuttum… “Ümmetin gururu” diye karşılanıp, bir sonraki konjonktürde “Bana mı sordunuz” diye azarlanan Mavi Marmara yolcuları yarın neye muhatap kalır inanın bilmiyorum… Dün “Kürdistan” diyenler hakkında işlem yapılıp, ülkeyi terk etmesi istenirken, bugün aynı sözü kullananların alkışlanmasını yorumlamakta gerçekten acizim… 31 Mart’a kadar dillere pelesenk olan “beka sorunu” ne oldu da bir anda bitti şaşırdım gitti…