Önceki gün aday listelerinin seçim kurullarına son teslim günüydü. Partilerin sır gibi sakladığı listelerin epeyce bölümü son dakikalarda çıktı ortaya. Çıkınca da kıyamet koptu. Suçlamalar, istifalar, mızıkçılık yapanlar, “oynamıyorum, boz” diyenler ve tabii ki “Fırıldak Kubi”ler ortalık yere saçıldı… İhtirasından, hırsından başka hiçbir şeyi olmayan bir sürü âdemoğlu yine aday olarak çıktı karşımıza… Herkes hararetle bunları tartışıyordu... Ne yalan söyleyeyim, daha derinlerde kanayan bir derdimiz olsa da gözümüzün bir ucu bu listelerdeydi bizim de… Ne de olsa üzerine kilitlendiğimiz konuda da başat rollerden birini onlar oynayacaktı…
“MÜCADELE KAPISINI ARALAYACAĞIZ”
Bu hengâme arasında epey ziyaret yaptık, pek çok insanla görüştük… Kimileri basına da yansıdı bunların. Siz de biliyorsunuz, cumartesi günü yeni santralin kazılarının başladığı alana gidip isyanımızı haykıracağız. Memleketi tümden termik cehennem yapacak Eren Holding’e boyun eğmeyecek yürekleri daha da çoğaltmak, sesimize ses katmak istiyoruz. Yaşadığımız coğrafyanın ağacına, kurduna, kuşuna, karıncasına, toprağına, bulutuna, balığına, havasına, suyuna karşı borcumuz var… Yaşam haklarına saygıdan başka hiçbir şey beklemeden bizlere hayat sunan canlı, cansız varlıkların ödeyemeyeceğimiz kadar çok hakkı var üstümüzde… “Eren’e diren” pankartlarımız, türkülerimiz ve şen seslerimizle yeni bir mücadelenin kapısını aralamaya çalışacağız o gün…
Artık biliyoruz ki, orada başlayan bir santral değil mezarlarımızın kazısıdır. Bizleri kefenlemeye bile gerek görmeden defnetmeye hazır zebaniler üzerimize toprak değil kül, cüruf dökmeye hazırlanıyor şehvetle. Buna seyirci kalmak insanlık suçudur; ekosistemi yok olan, canlı hayatı tükenen Karadeniz yalnızca Zonguldaklıların ya da Türklerin değil, tüm canlıların ortak malıdır çünkü. Kuruyan kestane ağaçları yalnızca meyvesini toplayıp kerestesinden yararlananların değil, ürettiği oksijen, çürüttüğü yaprağıyla ekosistemdeki tüm canlıların yaşam kaynağıdır.
HER YANI GÜL BAHÇESİ YAPSANIZ PARA ETMEYECEK
Doğrusu ya Türkiye’nin dört bir yanında insanlar kirli teknolojilere karşı çıkıp, talancıları topraklarından kovarken Zonguldaklıların vurdumduymazlığı endişelendiriyor beni… Ey siyasi partiler, seçimlerin tümünü kazansanız, tüm oyları sandıklara doldursanız bile iktidarına geldiğiniz havası solunmaz, suyu içilmez, denizinde yüzülmez bir yer olacaktır. Ey başkan olmak için birbirinin üstüne basan adaylar, başına geçeceğiniz şehirleri abat etseniz, her yanı gül bahçesine çevirseniz de santrallerin bacası tüttükçe yaşam kalitesini artıramayacaksınız beldelerinizde... Şurası kaçınılmaz, bu santral diğer santrali tetikleyecek. Kireçlik’te, Saltukova’da, Amasra’da yapılacak diğerleriyle birlikte Zonguldak ve çevresi cehennemin dibine dönecek…
Ey adına Zonguldak ve bilmem ne ilçesi güzelleştirme, geliştirme, hizmet getirme derneği koyan örgütler… Asit yağmurlarıyla kavrulan toprakta neyi güzelleştireceksiniz? Sesinizi yükseltmek, “hayır” demek, Zonguldak’a biçilen bu deli gömleğine karşı çıkmak için daha ne yapmaları gerekiyor tiranların? İşsiz bıraktılar çıkmadı sesiniz, aşsız bıraktılar zalimlerin koluna girdiniz. Sürgün ettiler insanları, diğer kentlerde Zonguldak kolonileri oluştu, sebep olanları kutsadınız. Şimdi soluksuz bırakıyorlar hepten… Suyunu yok edip, ormanlarını kurutuyorlar da tek bir itiraz cümleniz bile yankılanıyor ortalıkta. Emin olun açtığınız tüneller bile kurtaramayacak sizi… Kaçmaya mecaliniz kalmayacak çünkü…