Aktaş Tepesi’nin üstünden Filyos Çayı’na doğru bakmak muhteşem bir doğa güzelliğine tanık olmak demektir. Bu seyrine doyum olmaz bir güzelliğin sizi kucaklamasıdır aynı zamanda. Bayrak direğinin  yanından bakarken, şimdiki görünümü gençlik yıllarınızın görüntüleriyle karşılaştırdınız mı hiç? Belki çocuklukta farkında değildik. Ne zamanki gençlik yıllarımızda Fotoserap İsmail Nalcıol, uçaktan çekmişti Çaycuma fotoğraflarını ki içlerinde bir tane de ırmak boyunun fotoğrafı vardı. Bu siyah-beyaz fotoğrafı ilk gördüğümde “Şuna bak, Amazon gibi!” demiştim gayrı ihtiyari. Ancak o zaman farkına varmıştım bu muhteşem güzelliğin.  
En son önceki hafta  “Katılımcı Yerel Yönetim” panelinden sonra Başkan Kantarcı, Haydi atlayın, sizi biraz dolaştırayım” dedi. Ben, CHP İl Bşk.Yrd. Zeki Esen, “ben de geliyorum” diyenYrd. Doç. Dr. Emel Akın ile Veliköy üzerinden Aktaş Tepesi’ne (şimdilerde Seyir Tepesi-Bayrak Tepesi) çıktık. Onlara anlattım ki; Çaycuma, karşımızdaki Topbaşı Tepesi ve bulunduğumuz Aktaş Tepsi arasına sıkışmış küçük bir kasaba idi. Ne zaman ki büyük politik çekişmeler sonucu SEKA kazanılarak inşaatı başladı, Almanya’ya gidenlerin  markları  Çarşı piyasasına girdi, Çaycuma başını bu iki tepe arasından çıkarak, bir kolunu Beycuma Caddesi (şimdi Seka-sonra Nihat Kantarcı cad.) tarafına, diğer kolunu İstasyon ve Kahyalar-Deliceler tarafına uzatmağa başladı. Eski  bahçeli  genellikle iki katlı evler kaldırılarak, apartmanlar kuruldu. Büyüyen Çaycuma’da işyerleri sayısı arttı. Ancak bu eski elbise Çaycuma’ya dar gelmeğe başladı. Bülent Kantarcı’nın “Kente getirdiği yeni bakış ile” önce sökükler dikilip, yırtıklar onarılırken aynı zamanda; yenileşen, çağdaşlaşan, planlı-düzenli bir Çaycuma kurulmağa başlandı.
Aktaş Tepesi’nde eski anıları tazeledikten sonra Başkan Kantarcı, Veliköy içinden geçerek, köyün kuzeyindeki mezarlığın oradaki eski yoldan Balat Dağı eteklerine götürdü bizi.  Muhteşem bir “yeşillik cenneti”nin içindesiniz. İnanıyorum ki, çok geçmez, buralara bodrum üstü tek, en çok iki-üç katlı evler dikilebilir. Şehrin betonlarından hay-huyundan bıkanlar, hafta sonunu doğal yeşil bir ortamda geçirmek, kafa dinlemek için buralarda konut-lar yapabilirler. Dönüşte Veli köyün arka yolundan inerek, eski Zonguldak yoluna, oradan Çamlık’ın az ilerisindeki sapa yoldan Topbaşı Tepesinin arka kısmına çıktık. Karşılıklı iki tepeden Çaycuma’yı seyretmek büyük bir keyifti doğrusu. Buradan Devlet Hastanesi çevresini dolaşarak, ara sokaktan Seka’ya geldik. Çok çok teşekkürler  Başkan Kantarcı’ya..
*****
Filyos Çayı eski coşkunluğunda değil.Neden derseniz; temelini eski Enerji Bakanı Zeki Çakan’ın attığı Köprübaşı Barajı; Devrek Çayı üzerinde Çaydeğirmeni beldesinde, Yenice Irmağı üzerinde ise Kayadibi  bölgesinde yapılan iki HES,  bu coşkun akarsuyun boğazını sıkmış vaziyette de ondan.
Oysa insanoğlu yaşamı; insanların iktidar, kazanç ve yasalara, doğal ortama uysun-uymasın çeşitli arzularının, eylemlerinin oyuncağı ve aracı olmaktan çok uzak olmalıdır. Ama insanoğlu’nun hırsı, kazanma dürtüsü, yasaların önünden arkasından geçerek doğayı kirletme-katletme, insanların ve doğal çevrede yaşayan canlıların sağlığını görmezden gelmelerine yol açıyor.
Oysa Anayasamızın “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması başlıklı 56. maddesi “Herkes, sağlıklı  ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” diyor.  . Madde  görüldüğü gibi “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkımızı” güvence altına alıyor ama  uygulamada bu  hayati durum görmezden geliniyor.
*****
Önceki hafta Çaycuma’da ZOKEV’in düzenlemesiyle yapılan “Ekonomik ve Ekolojik Sürdürebilirlik açısından Filyos Vadisi Sempozyumu” çoğumuzun gözlerini açacak değerde bir çalışmaydı.  Çünkü bu sempozyumda da dile getirildiği gibi, Zonguldak Bartın arasındaki 78 kilometrelik sahil şeridinde çalışmakta olan 4 termik santral var. Şimdi Batı karadenizin en güzel bu alanını cehenneme çevirmek için 13 adet daha termik santral yapılması gündemde. Yani o çevrede insanlar yaşıyormuş, ağaçlar kesiliyormuş, insan ve doğal yaşam katlediliyormuş ne devletin umurunda ne bu işi yapıp-kotarma sevdasındaki adamların umurunda.
Yapacağız-edeceğiz denilen Filyos Limanı için de törenle bir temel atıldı. Öğreniyoruz ki bu liman aslında bir “kömür limanı” olma durumunda. Zira bu alana kurulacak termik santraller kömür kullanacak. TTK bünyesindeki maden ocakları neredeyse kapatılma noktasına getirildi. Bu termik santraller ne ile çalışacak? Kömürle. Kömür nerden gelecek? Dışarıdan, başka ülkelerden..Bana ne faydası var? Senin hayatını, soluduğun havanı,   ağır düzeyde kirletecek..
Sakarya’dan Kızılırmak havzasına kadar en önemli Ekosisteme sahip, doğa cenneti Filyos Vadisi; kurulacak limanla birlikte Petro-kimya, demir-çelik, çimento vbgibi sanayi tesisleri kurularak; serbest bölgeyle, barajlarla, termik santrallerle, lojistik merkezle, bölge insanına ve doğasına cehennem yaratılacak..
 *****
Şimdi şu bilgileri yeni baştan düşünelim; Türkiye'de sulak alanların yarısı son 50 yılda yok olmuş.. Karadeniz'de 55 yılda 26 balık türü tükenmiş.. 60 yıl önce Türkiye'de sadece yerli buğday tohumu ekilirken şimdi ise sadece yüzde 5 oranında ekliyormuş. 
Bu rakamlar insanların; “tohum, toprak, ağaç-bitki-kuş-balık- böcek, toprakaltı ve topraküstü canlı türleri, ormanlar, hava/iklim, su ve denizler”  olarak doğaya karşı işlediği suçların ve günahların giderek arttığı gösteriyor. Bu şu demek; yaşadığımız doğayı, kirletiyoruz, katlediyoruz, yok ediyoruz..İnsanlığa karşı toplumsal, doğasal büyük suçlar işliyoruz..Doğamıza, toprağımıza, ırmağımıza, ormanlarımıza sahip çıkma vakti gelmedi mi?..