Hafta sonu Filyos’taydım... Trenle Zonguldak’a dönme fikri daha cazip gelince, arkadaşlarımla orada vedalaştım… Ellerimi cebime sokup kadim kentin akşam alacasına bürünen sokaklarına daldım, trene epey zaman vardı çünkü… Kulağıma gelen tabak, kaşık sesinden akşam yemeği telaşı içinde olduğu anlaşılan evlerin arasından geçtim, karanlıkta önümü görmekte zorlandığım caddelerini turladım hızlıca… Bir saatlik gezide içime dolan öfke oldu… Doğup büyüdüğüm ve başka duygularla bağlı olduğum kentimin en kadim beldesinin üzerine, tıpkı kent merkezi gibi karanlıklar yağıyordu çünkü…
 
Binlerce yıllık tarihsel birikimi, Filyos’un yalnızca dününe değil yarınlarına da ışık tutuyor oysa… İçinde yaşayanlar ne kadar farkında bilmiyorum ama Rahip Tios’un kadim kenti, barındırdığı insanlık öyküsü kadar, tekmil Karadeniz’de, üzerinde yerleşim bulunmayan tek antik kent olması nedeniyle de arkeoloji dünyasında büyük merak uyandırıyor…  Kazılar tamamlanıp, insani birikim ortaya çıkarıldığında yalnızca Karadeniz değil, antik çağlar tarihini yeniden yazacak bilgilere ulaşılacak belki de… Bu durum Filyos’un insanlığın ortak evi olarak binlerce yıl sonra da yaşayacağını gösteriyor…
 
FİLYOS HEP RANT KAVGALARIYLA GÜNDEME GELİYOR
Yalnızca bu özelliği bile, Filyos’u Karadeniz’in en önemli arkeoloji merkezi yapmaya yetip artacakken, kentte sular ne yazık ki başka türlü akıyor… Bu çok doğal, kenti yönetenler, yarınları değil de günü kurtarmayı, toplumsal faydayı değil de bireysel çıkarları, kentin gelişim için geniş işbirlikleri kurmayı değil de yerel kavgalar çıkarıp maiyet oluşturmayı önceliyor çünkü… Böyle olunca da, Filyos, bilim dünyasıyla geliştirilen sıkı ilişkiler sonucunda düzenlenen arama konferansları, sempozyumlar, çalıştaylar, teknik gezilerle değil de, utanılası biçimde, rant kavgalarıyla gündeme geliyor…
 
Daha da kötü şeyler oluyor, ulusal gazetelerin birinci sayfalarında kadim kentin soluk alıcı güzelliğinden daha çok, belediye başkanının utanmasa denizin içine inşa edeceği çok katlı bina konu ediliyor mesela… Ya da imara açılan alanlarda yapılacak binaların kat sayısında çıkan anlaşmazlık yüzünden yaşanan tartışma, savrulan tehditler, ağır hakaretler kamuoyunu daha çok meşgul ediyor… Deniz, hava, kara ve demiryoluyla ulaşmanın mümkün olduğu Filyos’un ülkenin en önemli turizm merkezlerinden biri olmasının önünde en büyük engel olarak tam da bu aç gözlülük bulunuyor…
 
TARİHİN, DOĞANIN FİLYOS’A SUNDUĞU OLANAKLAR HEDER EDİLİYOR
Dert bir değil ki… Tarihsel birikimi, eşsiz doğası, bereketli denizi, binyılların sabrıyla oluşan büyülü kumsallarıyla alternatif turizm arayanlara eşsiz seçenekler sunuyor Filyos… Tios antik kenti, Kadıoğlu mozaikleri, Çayır Mağarası’ndan Filyos’a su taşıyan antik suyolu gibi odaklardan oluşan bir destinasyonu oluşturup ülkeye kazandırma yerine, kumsalın hemen dibine kazulet gibi bir otel dikerek turizmin gelişeceğini sanan bir ufuksuzluk, aklın sınırlarını zorlayan bir körlükle kenti yönetmeye kalkınca tarihin, doğanın sunduğu tüm olanaklar heder olup gidiyor…
 
Yazıyorum buraya Filyos’u yöneten vizyon yoksunları, etraflarındaki dar bir çevre dışında hiçbir kişi, kurum ya da çevre ile işbirliği geliştirmiyor… En kötüsü de, kıt olanaklarla antik çağları günümüze taşımaya çalışan kazı ekibini desteklemek yerine engel olmak için bin türlü çaba harcıyor… Korunacak alanların artması, beyzadelerin elde edeceği imar rantına engel oluyor çünkü… Maruz kaldığı yıkım politikalarıyla tüm birikimi yok edilen Zonguldak, insanlık mirası olan Filyos’u da çapsızlara kurban veriyor… Tüm ruhumla isyan ediyorum buna... Ve haykırıyorum:  Ey Filyos, ey Zonguldak… Duy artık bu çığlığı…