Malum bu hafta içinde Genel Maden İşçileri Sendikası’nda delege seçimleri var. Tüm bölgelerde, bütün üyeler sandık başına giderek hem sendikanın, hem de kömür havzasının geleceğini belirleyecek. Geleceğini belirleyecek diyorum, dibin de dibini gören havza, cumhuriyet tarihinin en düşük üretimini yaparak oldukça kritik bir noktaya geldi çünkü… Bu zamana değin hiçbir işçi eylemine katılmadığı, “sınıf” sözcüğünün anlamını bilmediği halde, Türk-İş Genel Başkanlığı ne kelime, “Bana ILO Genel Sekreterliği bile az” diyerek huzura çıkan kifayetsiz muhterisler ne kadar farkında bilmiyorum ama Zonguldak, dümeni kırık bir gemi gibi bitişe doğru pupa yelken gidiyor… Bunu engelleyecek tek güç olan Zonguldak halkıysa, bütün iştahıyla aldatılmışlığın kör memelerini emiyor…

 

Sizler de okuyorsunuzdur mutlaka, üç kuruşluk aklıyla kente ayar vermeye çalışan yerel basının muhteşem zekâları, şu sıralar, GMİS seçimleri üzerine de bolca kalem üşürüyor… Döktürdükleri inciler, her ne kadar kimin eli kimin cebinde malumatfuruşluğundan öteye geçmese de, altındaki manipülasyon tüm çirkinliğiyle dikkat çekiyor. Sendikanın nereye evrileceği değil, yönetimine kimlerin geleceği daha önemli onlar için… Tam da bu nedenle Kadir Tuncer, Recep Adıgüzel gibi kavganın tam içinden gelen arkadaşlarımın sendikayı daha mücadeleci bir çizgiye çekmek için yazdıkları dışında, derde derman tek bir sözcük edilmiyor…

 

SINIF MÜCADELESİ Mİ? O DA NE?

Dile kolay, üyesi olduğumda adı Zonguldak ve Havalisi Maden İşçileri Sendikası olan GMİS’e 31 yıl aidat ödedim. Sendikanın en mücadeleci şubesi olan ve bana sorarsanız performansıyla 91 Grevi’nin görkemini hazırlayan Merkez Servisleri Şubesi’nin oluşumunda arkadaşlarımla rol oynadım epeyce… Sarı sendikacılığın şahikalarında dolaşan bir örgütte, “sınıf sendikacılığı” havasının solunduğu bir vaha yarattık birlikte… Korkunun dağları beklediği eylül karanlığında diğer öncülerle buluşarak tüm havzaya yaydık daha sonra… Şubenin uzun yıllar başkanlığını yapan Erdem Ercan ile İşyeri Komiteleri Başkanı Murat Aksoy’un çabalarını sevgiyle anmak isterim; çok şey öğrendik onlardan…

 

91 Grevi sırasında havza komiteleri sekreteri olarak görev yaparken, her geçen günü daha da büyüyen harekete siyasal kimliğimle zarar vermemek için sevgili arkadaşım Metin Genç’e devrettim görevimi… Tam da o sıralarda yanlış bir adım attık, grevin disiplinini sağlama adına, sendikadan tümüyle bağımsız çalışan işyeri komitelerini sendikanın güdümüne teslim ettik. Hiç farkında değildik ama büyük bir emeği de heba ediyorduk böylece… Sonrası malum, kendine dünyayı hayran bırakan sendika, sınıf mücadelesini çok çabuk unuttu. Yöneticileri ultra lüks hayatın ışıltısına boyun eğdi ve kentin en büyük zaferi sonunun başlangıcına dönüştü böylece… Resen emekliliklerle tasfiye edilen ve silahlarını adeta gömmüş olan bizlerinse gidişi engellemeye gücü yetmedi ne yazık ki…

 

GMİS’İ KOPKOYU BİR CEHALET BEKLİYOR

O yıllardan bugüne bakınca sendikanın içinde bulunduğu acıklı durumun fotoğrafı çok daha net görülüyor. Yönetimine gelene sınıf atlatmaktan başka bir işlevi olmayan GMİS, o vakitten beri, kentin büyük dönüşümünde, sözcüğün tek anlamıyla “etkisiz eleman” rolü oynuyor. Egemenlerin karanlık mahfillerde aldıkları kararlar hiç sekmeden yaşama geçerken, üretime koşut olarak üye sayısı da düşen sendika içeriğine kendisinin bile inanmadığı birkaç açıklama dışında, gelişmeleri, kayıtsız gözlerle seyrediyor. Özel sektör işçilerinin eylemlerle yarattığı dinamik başta olmak üzere, kentteki sosyal, siyasal gelişmeleri yönlendirip, yeni bir sinerji yaratmayı hiç akıl edemiyor hazretler. Etseler de başaracak yetileri yok. Bin türlü ayak oyunuyla ele geçirdikleri koltukları, üç bin türlü kumpasla korumanın dışında enerjileri de, niyetleri de çoktan tükenmiş durumda…

 

Bu ortamda GMİS yeni bir seçime gidiyor… Yönetimlere aday olanların gazetelere yansıyan açıklamalarını üzüntüyle takip ediyorum. Sade suya tirit cinsinden yapılan açıklamalar, boş böbürlenmeler, içeriksiz sözlerden ibaret ne yazık ki… Dikkatle takip ettim, “Sınıf bilincini artırmak” sözcüğünü bir tek Ramis Muslu çıkardı ağzından. Gücü ne kadar, kadrosu nasıl, yolculukları nereye kadar bilemediğim için bir şey söyleyemiyorum şimdilik…  Ama kesin olan şu ki, Kozlu’daki iyi niyetli girişimi saymazsak, birbirinden kötü kadrolar yarışıyor seçimde… Milliyetçiliğin en mikrosu ve egolar her zamankinden daha belirleyici unsur olarak öne çıkıyor…  Korkarım önümüzdeki günlerde kopkoyu bir cehalet bekliyor sendikayı… Bu Zonguldak’ın ufkunun tümden kapanacağı anlamına geliyor ki, vah ki o zaman halimize…