Sevgili Çetin Ağabey,

Mart koşullarına göre son derece iyi sayılacak bir havada toprağa verdik seni…

Bahar kendini iyice hissettirmiş, ağaçlar gelinliğe bürünen genç kızlar gibi gönül çelen bir güzellikle tomurcuğa durmuştu…

İnançlı bir insandın, o ince ruhunu incitmek istemem bu yüzden, “Daha da çoğalasın diye ektik seni” desem alınır mısın?

Öyle ya, nevruza birkaç gün kalmış, doğa sunmaya hazırlandığı o büyük bereketin, akıl almaz güzelliklerin sancılarını çekmeye başlamışken, kabarmaya başlayan toprağa daha da çoğalsın diye tohum ekilir ancak…

Karaelmas Gazeteciler Derneği, Belediye Kültür Merkezi önünde bir tören düzenledi senin için.

Can Hoca, Ali Bahadır, Muharrem Akdemir gibi yaşamında izi olan insanlar, naşının önünde toplananlara sana dair anılarını paylaştı… Herkes çok güzel şeyler söyledi, duysan her zamanki gibi mahcubiyetinden yüzün kızarırdı mutlaka…

İncelik yaptılar, gazete adına birkaç kelime de benim söylememi istedi arkadaşlar…

Gazeteci, spor adamı yönünü benden önceki konuşmacılar anlattı bir parça…

Ömrünün son deminde aynı gazete buluşmuş bir insan olarak “kültür insanı” yanına değindim daha çok…

Ve “yalnız bir adam” olarak niteledim seni, kentin kültürel gelişimi gibi kimilerince beyhude sayılacak bir çabanın içinde olan herkesin olduğu gibi, “yalnız bırakılmış” bir adam…

Öyle ya! Zonguldakspor’un tarihini yazdın… Zonguldak’ta tiyatronun tarihi vardı sırada… Halkoyunları başta olmak üzere Zonguldak halk kültürü üzerine yapılmış çalışmaların yayımlanmayı bekliyordu… Ve çevrendeki senin gibi bu işlere hevesli birkaç kişinin dışında kimseden en küçük bir yardım bile alamıyordun…

Biraz sitemkâr bir dille bunları anlatmaya çalıştım…

Biliyor musun, seni toprağa verdiğimiz gün bir başka düş yitiği Ali İsmail Korkmaz’ın da doğum günüydü…

Biliyorum, yaşamın her alanında olduğu gibi siyasete de hiç sivri olmadın hiçbir zaman, gözün benim gibi sokaklara hiç kaymadı… Bulunduğun ortamlarda kaba siyaset tartışmaları yapılmasından da hoşlanmazdın…

Ama konuştuklarımızdan biliyorum ki, Gezi Direnişi seni de heyecanlandırmıştı…

Bir şeylerin değişebileceğini düşünüyordun artık… Bencileyin yüksek sesle dile getirmekten haz etmesen de, AKP bezirgânlarının saltanatı senin de iyice tasa olmuştu içine…

Tanığıyım, yalnızca sokaklara çıkıp protesto gösterisi yaptılar diye, hayatlarının baharında katledilen gül yüzlü delikanlılara epeyce üzülüyordun…

Ülkenin her kentinde milyonları aşan sayılarla sokağa dökülen kalabalıkların yediği onca biber gazına, üzerlerine gaddarca sıkılan suya, fırlatılan tonlarca gaz bombasına ve aralarındaki sekiz ay parçasının hunharca öldürülmesine karşın bir kişinin bile burnunu kanatmayan insanları “Vandal” ilan eden sığ akla sen de kızıyordun içten içe…

Bu anlayışla hesaplaşılması gerektiğini düşünüyor, bu yüzden de Gezi Direnişçilerine göz kırpıyordun…

İşte o bahar bakışlılardan biri olan Ali İsmail yaşasaydı, seni sonsuzluğa uğurladığımız gün, ölüler yaşlanmayacağına göre bir 19 yaşına daha girecekti…

Bunları yazması kolay da, idrak etmesi zor… Sorular geliyor insanın aklına, henüz yirmili yaşlarını bile süremeyen çocuklarını ecelsiz ölümlerle toprağa veren bir ülke geleceğini nasıl kuracak?

Bu ölümleri kutsayan bezirgânların hükümranlığındaki bir devlet umudu nasıl yeşertecek sahiden?

Bilmem bu fikrimi paylaşır mıydın? Hani projeler yarım kalmış olmasa, çocuklarının gelecek kaygısını bitirebilmiş olsa insan, kafasında bu sorularla boğuşmak yerine toprağa karışıp böceklere, solucanlara yem olmak daha iyi gibiymiş gibi geliyor bana bazen…

Aramızda olsaydın, bu sabah gazeteye bakıp yaptığımız yanlışlar, eksik bırakılan yerler, mizanpaj hatalarını konuşup kendimize bir güzel kızdıktan sonra buraya getirirdik mutlaka sözü…

Evine girmeye çalışan bir yılanı kapısının önünden kürekle kovalamaya çalışan babasına “Hayvana eziyet ediyorsun” diye sitem eden aslan yürek, doğum gününde mutlaka konuk olurdu haber toplantımıza…

Hani dünkü cenaze törenini görüntüleyemedin, üzerinde konuşamadık ya seninle, anlatayım istedim biraz… Biraz da gündemden haber vereyim istedim…

Oralarda iyi bak kendine…

Biliyorsun kalemin Halkın Sesi’ne, yarım kalmış projelerin de Zonguldaklı kültür-sanat insanlarına emanet…

Sensiz nasıl çıkarız içinden bilmiyorum ama başaracağız bir şekilde…