Hayat bir yolculuksa, en zorlu kısmı belirsizlikle yürümektir. "Doğru yolda mıyım?" sorusu, insanın zihnini en çok kurcalayan, ama cevaplandığında onu en çok özgürleştiren sorudur. Doğru yolda olduğunuzu birilerinden duymak, bazen bir fısıltı, bazen bir çığlık kadar etkili olabilir. Ama esas mesele, bu yolda yürürken hakikati bulmaktır. Ve hakikat, hiçliğin içindeki özgürlükle başlar.
Hiçlik korkutucu değildir; aksine, gereksiz olanı sırtınızdan atarak, sadece öz olanı görmenizi sağlar. İnsan en çok sanmaktan yorulur: Başkalarını büyütmekten, olmayan anlamlar yüklemekten, hak etmeyenleri hayatının merkezine oturtmaktan. Ancak hiçlik, bu sanrıları paramparça eder. Hakikati anladığınızda, sizi taşıyamayacak kadar boş olan her şey gözlerinizin önünde yıkılır. Ve işte o an, en saf halinizle karşılaşırsınız.
Peki ya "Doğru yoldasın" cümlesi? Bu basit söz, hiçliğin ortasında parlayan bir yıldız gibidir. Bazen bu cümle, yıllardır taşımakta olduğunuz bir yükü bırakmanızı sağlar; bazen de yorgun bir kalbe yeniden umut olur. Ancak şunu bilmelisiniz: Başkalarının size doğru yolda olduğunuzu söylemesi önemlidir, evet. Ama ondan daha önemlisi, bunu kendi içinizde hissetmektir. Çünkü gerçek doğruluk, başkalarının onayına değil, sizin kendi hakikatinize dayanır.
Hiçlikteki özgürlük, insana iki şeyi öğretir: Yürüdüğünüz yolu kimse anlamasa da bu yol size aittir. Ve bu yolda duyduğunuz "Doğru yoldasın" cümlesi, yalnızca bir destek değil, hakikatinizin başka bir yürekte yankı bulduğunun kanıtıdır. Bu yüzden, hiçliği kucaklayan biri için doğru yolda olmak, başlı başına bir zaferdir.
Unutmayın, hiçbir şey sizin hakikatinizden daha değerli değildir. Gereksiz yüklerden kurtulmuş, hiçliğin gücünü keşfetmiş biri için "doğru yolda" olmak, sadece bir durum değil, bir duruştur. Ve asıl önemli olan, bu duruşun ışığını her adımda taşıyabilmektir. Çünkü her şey sizinle başlar, sizinle biter. Gerisi sadece bir yankıdır.