Hani, “Bana damdan düşen birini bulun” cümlesiyle biten Nasrettin Hoca fıkrası var ya, AKP’nin eğitim politikaları üzerine konuşurken bilgisi derya deniz insanların yanın sıra, beni de, “damdan düşen biri”  kontenjanından çağırabilirsiniz rahatlıkla… Biri üniversitede cebelleşen, diğeri de iyi bir lise için canhıraş çaba içinde olan iki umut tomurcuğunun biçare babası olarak söyleyecek epey söz birikti çünkü içimde… Zaten bin türlü sorunla malul olan eğitim sistemini bir yandan gericileştirip, diğer yandan piyasanın emrine vermek için, 11 yılda, bilmem kaç tane sistem değiştiren iktidarın çocuklarımın ruhunda yarattığı tahribatı, saçım sakalım ağararak değil yalnızca, tutulduğum öfke fırtınalarıyla izledim…

 

MC hükümetleri, 12 Eylül faşizmi, Özallı yıllar dahil epey iktidar görmüş bir yurttaş olarak söyleyebilirim ki, tanığı olduğum zaman dilimi içinde, hiçbir iktidar, eğitim alanını AKP hükümeti kadar yazboz tahtasına çevirmedi. Eğitimin her basamağında hem sistemde, hem de müfredatta liyakatsiz elleriyle yaptığı değişiklikler, pek çok mağdur çıkardı ortaya. Pek çok zekâ pırıltısı hiç ışıldayamadan sönüp gitti… Geleceğe doğru bir umut tomurcuğu olarak büyütülen çocuklar, topluma sorumlu değil de sorunlu bir bireyler olarak döndü geriye…

 

YANLIŞ ÜZERİNE YANLIŞ YAPILIYOR

Galiba şu saptamayı yapmak gerekiyor: Bir ülkenin üzerine en çok titremesi gereken alanlardan biri olan eğitim, kadro devşirmenin dışında her konuda beceriksiz bir idarenin elinde Türkiye’de… Tümüyle siyasi ve tecimsel hesaba dayanarak yaşama geçirilen kararlar, boyutlu düşünülmediği gibi toplumsal mutabakat arayışının ürünü olarak da çıkmıyor ortaya. Böyle olduğu için de yanlış üzerine yanlış yapılıyor. Devrim nidalarıyla hayata geçirilen bir uygulama, geride on binlerce mağdur bırakarak çok kısa bir süre sonra yerini bir başkasına bırakıyor… Olansa çocuklarımızın, yitip giden umutlarına oluyor.

 

Şimdi de dershanelerin kaldırılması gündemde… Yaşamı boyunca “parasız eğitim” için mücadele etmiş biri olarak söylüyorum ki, eğitimde adalet sağlanmadan atılacak bu adım eşitsizliğin daha da artmasından, ailelerin başka adlar altında daha da soydurulmasından öte hiçbir işe yaramayacak. Gerçek olan şu ki, dershaneler, orta ve alt gelir grupları için belli ölçüde de olsa fırsat eşitliği yaratan kurumlar olarak işlev görüyor bizim ülkede. Aileler, özel okul ya da özel derse göre çok daha düşük ücretlerle çocuklarını sınavlara hazırlama olanağı buluyor.

 

EĞİTİM CEMAATLERİN ÖN BAHÇESİ ARTIK

Hepimiz biliyoruz ki pek çok okulun oldukça fazla öğretmen açığı var. Yalnızca kadro değil, eğitim gereçleri ve diğer olanaklar açısından da okullar arasında ciddi farklar söz konusu. Fen, Anadolu, genel, meslek, imam hatip, çok programlı, özel liseler gibi müfredatı da, ağırlıklı dersleri de birbirinden farklı pek çok lise tipi var ayrıca.  Böyle bir çeşitliliğin olduğu bir alanda, herkesi aynı çuvalın içine sokup, aynı terazide tartan kör dövüşünü kimse adalet yutturmaya kalkmasın bize. Düzgün bir işgücü planlaması ile tüm öğrencileri ilgi alanlarına, yeteneklerine göre geliştirerek hayata hazırlamak yerine, ideolojik ya da tecimsel kaygılarla eğitim alanında fırsat eşitliğini hepten ortadan kaldıracak adımlar atmak, sözcüğün tam anlamıyla ülkenin geleceğiyle oynamaktır.

 

Öte yandan kendine “hizmet hareketi” diyen, ancak bankacılıktan eğitime, basın yayından yurt hizmetlerine kadar, “toplumsal dayanışma” dışında tecimsel her türlü faaliyetin içinde olan bir cemaat önderinin, kapatma kararı sonrasında müritlerine, “Hacet namazı kılmalı ki, müminler münkirlerin dahi sakınacağı zulme girmesin” şeklinde fetva vermesi, üzerinde durmaya değer bir konu bence… Bu fetva, eğitim alanının artık cemaatlerin ön bahçesi olduğunun açık göstergesi olduğu kadar yapılan istismarın da itirafı aynı zamanda… Dini bir cemaatin, din eğitimi ya da dinsel değerlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir hükümet kararını, kâfirlikle suçlayacak kadar ilerilere taşıması, akla ziyan bir kara mizah örneği bence. Tüm bunlara bakıp, “Parasız, laik, bilimsel eğitim” mücadelesinin ülkenin aydınlık geleceği açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulayarak bitiriyorum yazımı…