Sözüm ona taş yerinde ağırdı. Pusula’sı banknot matbaasına ibrelenmiş operatörün yönetimindeki külüstür bir ekskavatör taşı yerinden söktü ve Zonguldak sınırlarına doğru fırlatıverdi kolayca. Çekildiği rezidansında gece vakti gelen ilahi vahyin peşine düşen Bay Ali Bektaş, henüz boyası kurumayan “Taş yerinde ağırdır” afişlerinin gölgesi altında taşını da alıp Zonguldak’a gideceğini açıkladı. Taşın, toprağın derinliklerinde kökü olan gerçek bir taş değil de, çürük bir diş olduğu anlaşıldı. Yerinden kolayca söküldü ve büyük bir rahatlama yaşandı sonrasında… Gözün aydın Kozlu! Temelinde aklın hayalin almayacağı ilkesizliklerin olduğu bir dönem kapanmış oldu böylece… 

 

Adı “Yaşar” olsaydı “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” türküsünün onun için yakıldığını iddia ederdim kesinlikle. O türkünün ruhu, onun yaşam felsefesini anlatıyor çünkü… Amaca ulaşmak için her şey mubah onun için, başarıya giden her yolu uçsuz bucaksız bir ova gibi açıyor önüne… Giderayak yaptığı gibi sürecin en başında da yanılttı Kozluluları. En küçük bir açıklama yapma, yanılttığı için özür dileme, gerekçelerini ve yapılan pazarlıkları anlatma gereksinimi duymadan, salya sümük ağlayan gözü yaşlı bir müteahhit grubu bırakarak terki diyar edip gitti… Ne diyelim, bundan sonra Allah kolaylık versin Zonguldaklılara…

 

İLKESİZLİĞİN SİMGE İSMİ OLDU

DSP’den adaydı. Bencileyin saftirikler AKP karşısındaki en güçlü aday diye oy verdi ona… Ateşli bir cumhuriyetçi, gözü kara bir AKP karşıtı olarak yürüttüğü kampanya sonrasında seçimi kazandı. Bir önceki başkanlık döneminden ders çıkarmıştı sözüm ona, bir daha aynı yanlışlara düşmeyecekti… Yalpalamaya hemen başladı. DSP’den ayrıldı, İsmail Cem’in YTP’si ile flört etti bir süre. Sonra Sarıgül’ün YDH’sine geçti. Kılıçdaroğlu rüzgârına karşı kanat açmak istemeyen YDH yelkenleri indirince kendine oy veren geniş kitlenin çaresiz haykırışları arasında AKP’de aldı soluğu… Kozlu’da satılmadık bir karış belediye arazisi bırakmadan da çekip gitti…

 

Gariban Zonguldak, zavallı Kozlu… Hiç hizmet görmemiş ki ömründe… Gelen küpünü doldurup, dünyalığını doğrultarak gitmiş… Az buçuk bir şey yapanlarsa efsane olmuş kentte. Bir sayfa yazıyı yanlışsız yazmaktan aciz kalemşorlar eliyle Ali Bektaş efsanesi yaratılmaya çalışılıyor şimdi de… Tüm kerameti, 3-4 kilometrelik sahil bandı düzenlenmesinden ibaret olan bir zattan, sözüm ona unutulmaz şahsiyet yaratılıyor… Unutmayacağız gerçekten: Bay Ali Bektaş, 2 yılda, 4 parti değiştirip, soldan sağa çark ederek siyasi ilkesizliğin simge ismi oldu Zonguldak’ta. Gömlek değiştirir gibi parti değiştirirken, siyaset üstü olduğunu söyleyebildi üstelik…

 

EFSANE DEĞİL, MASAL KAHRAMANI

Unutmayacağız: Bay Ali Bektaş, Kozlu’dan İhsaniye’ye gondollarla gidileceğini vaat etmişti halka. İhsaniye Deresi’nin etrafı yemyeşil olacaktı. Çivi bile çakılmadı oraya… Öküşne’de büyük bir tersane yapılacaktı, girişimcisi bile hazırdı, seçimin ardından temeli atılacaktı hemen… Kriz bahanesiyle rafa kaldırıldı proje, bana sorarsanız iyi de oldu. Büyük bir gürültü ve toz makinesi gibi çalışan Park Holding’e ait lavuarın etrafı ve üstü kapatılacaktı mutlaka… Kapatılmazsa, çalışması durdurulacaktı… Dileyen gidip bakabilir, tozdan dumandan geçilmiyor hâlâ orada… Değirmenağzı, Ilıksu Plajları pırıl pırıl olacaktı… Pislikten geçilmediği gibi, Ilıksu’da insanların gölgesine sığındığı ağaçlar da kesildi.

 

Unutmayacağız: Kozlu’nun ortasına bir hastane yapılacaktı. Arazisi hazırdı. Gelecek profesörlerin adı bile belliydi hatta. Referandumda oylar bir “evet” çıksındı hele… Hayal oldu gitti… Kozlu’nun imajını değiştirecek Leb-i Derya, Türkiye’nin en güvenilir müteahhidi eliyle yapılıyordu… Yayıla yayıla anlatıyordu her yerde… Ortalık yerde kaya mezarı gibi kalınca,  Lebi-Deryazedelere, “Bana mı sordunuz alırken” diyerek çıktı işin içinden… “Avrupa’nın en önemli çevre ödülünü aldım” diye hava bastı kalemşorlar eliyle, buz gibi palavra çıktı. Verdiği çok katlı imar izinleriyle tekmil Kozlu’yu beton cehennemine çevirmekle yetinmedi, belediyenin satacak arazisi kalmayınca TTK’nin arsalarını satmaya kalktı. Kahvehane lakırdısı düzeyinde konuşmayı sürdürdü ısrarla, kadınları aşağıladı, sövdü, saydı. Kalemşorlar, “Edep ya hu!” demek yerine “dobra adam” goygoyculuğuna soyundu… Efsane mi dediniz?  Pöhhh! Dün “ak” dediğine bugün “kara” diyen, karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşan adamdan efsane değil de masal üretilir ancak… O da masallara karnı aç olanlara…