Referandum tarihi yaklaşıyor, kırk gün sonra ak koyun, kara koyun çıkacak ortaya… Bireyler gibi sivil toplum örgütleri de konum alıyor referandum için, meselenin şakaya gelir yanı olmadığını herkes biliyor…  Pozisyonunu ilk açıklayanlar muhalifler oldu. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Tabipler Birliği (TTB) getirilen teklifin ülke sorunlarıyla alakası olmadığını söyleyerek “Hayır” diyeceğini açıkladı aylar önce... Hemen ardından da Türkiye Barolar Birliği (TBB), hangi maddede nelerin değiştiğini, buna neden karşı olduklarını anlatan bir metin hazırlayarak, yurttaşları “Hayır” demeye çağırdı.
 
Evet’çi, cephe biraz daha kalabalık sanki… Kimler yok ki… Utangaç ifadelerle desteğini açıklayan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden tutun da Anadolu’daki işadamı derneklerine; muhafazakâr çizgideki hemşeri derneklerinden, adı tecavüz olaylarıyla duyulan Ensar’ın da içinde olduğu cemaat vakıflarına kadar yüzlerce örgüt var içinde… Birazdan sendika olup olmadığını tartışacağım Memur-Sen de başı çekiyor elbette… Doğrusunu söylemek gerekirse, yürüttüğü kampanya ile yandaşlığın hakkını da veriyor… Tam da bu aşamada, afili bir çağrı ile yeni bir hedef de koymuş önüne… “Hedef 1.111.111 üye. Memur-Sen’e davet, tercihimiz evet…”
 
AKP İLE OLAN AL TAKKE VER KÜLAH İLİŞKİSİ
Örgütlenme hedefiyle referandumdaki pozisyonunu yan yan getirerek arkasındaki gücü işaret eden Memur-Sen’in, dünya sendikal hareketi içinde de özgün bir yeri var… Sendikal rekabetin son derece keskin olduğu bir ülkede, bu kadar kısa bir süre içinde, üye sayısını 25 kat birden artıran bir başka sendika yok çünkü… 2002 yılında üyesi sayısı 40 bin civarındayken, bugün 1 milyona yaklaşan ve bu rakamla ülkenin en büyük sivil toplum örgütü konumuna da yükselen konfederasyonun başarısını neye borçlu olduğunu anlamak için kâhin olmak gerekmiyor. AKP ile olan “Al takke ver külah ilişkisini” yukarıdaki slogan da anlatıyor zaten…
 
Ülke kamuoyunda da çokça tartışılan bir sendika ayrıca… Üyelerinin ekonomik-demokratik haklarını savunmaktan daha çok atama, tayin işleriyle uğraştığı eleştirileri sıkça yer alıyor gazetelerde… Yükselme sınavlarında rakiplerinden çok daha az puan alan üyelerinin, mülakatlarda dudak uçuklatan puanlar verilerek üst makamlara atanması, kamuda teamül haline geldi artık. İş öyle hal aldı ki, kamu çalışanlarının en küçük sorununun çözümü için Memur-Sen üyesi olmak, temel kıstas oldu… Bunun, toplu sözleşme masasında, diğer konfederasyonları atlatıp, hükümetle satış sözleşmesi yapmak gibi bir bedeli de çıktı ortaya…
 
ULUSLARARASI ARENADA DA SİCİLLERİ BOZUK
Dünya emek hareketi bunları yemiyor tabii ki… Çalışmalarıyla, emek mücadelesinin en değerli isimlerinden biri olmayı çoktan hak eden sevgili arkadaşım Aziz Çelik’in BirGün’de verdiği bilgilere göre, üye sayısı Türk-İş’i geçen Memur-Sen, Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO), Türkiye’yi temsil etmek istiyor. Ancak ILO’da işçi grubunu koordine eden, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), hükümetle iç içe olduğu gerekçesiyle Memur-Sen’i üyeliğe kabul etmiyor. Yalnızca ITUC değil, Avrupa’da kurulu uluslararası diğer sendikal birlikler de, Memur-Sen’i, bağımsız bir sendika olmadığı gerekçesiyle sendikadan saymıyor…
 
Doğru yapıyorlar kesinlikle… OHAL’e dayanılarak çıkarılan KHK’lerle, binlerce üyesi, hiçbir yargı kararı olmadan ihraç edildi Memur-Sen’in… Bunlara hiç itiraz etmedikleri gibi, dayanışma için de en küçük bir çaba göstermedi hazretler… Kendilerine de FETÖ’cü denmesinden korkuyorlardı çünkü… Haksız da değiller hani… Şimdi sövdükleri FETÖ’cülerle, kol kola girip az fırıldak çevirmediler çünkü… Sınav komisyonlarında az suç ortaklığı yapmadılar… Ne menem bir örgüt olduğu uluslararası arenada da tescil edilmiş bir çıkar şebekesi, “evet” propagandası yapıyormuş… Pöh… Yalnızca bu bile “hayır” diye yollara düşen bizlerin ne kadar doğru yolda olduğunun göstergesidir…