Kof hamasetim kimseye faydası olmadığı için bazı konuları açık konuşmak gerekiyor. İsteyen “vatan haini”, dileyen “din düşmanı” ilan etsin. Ayasofya’nın ibadete açılışını, ülkenin dünyadaki imajını daha da bozmaktan başka işe yaramayan “ucuz bir şov” olarak görüyorum. Hele Diyanet İşleri Başkanı denen zatın elinde kılıçla minbere çıkıp hutbe okumasını içime sindiremiyorum bir türlü. Öncesi ve sonrasında toplumun bir kesiminden yükselen seslerdense tedirginim kesinlikle…
80’li yılların ikinci yarısından itibaren, tüm dünyada güçlü “sağ rüzgârlar” esiyor. Reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte hegemonyasını ilan eden “piyasa tanrısı”, zamanla, bunun siyasal altyapısını da kurdu. Turmp’lar, Putin’ler, Erdoğan’lar, Orban’lar, Kaçinski’ler bu altyapı üzerinde yükselerek ülkelerine muktedir oldu. Ortak noktaları, sağcılığın yanı sıra “yabancı düşmanlığı” ve “cıvık bir popülizm” olan bu güruhun egemenliğindeki dünya, çok daha güvenliksizdi kesinlikle…
DOĞA-İNSAN DENGESİNİ GÖZETEN EKOLOJİK BİR YAKLAŞIMA İHTİYAÇ VAR
İnsanlık, çok çok değil on, on beş yıl önce barışın egemen olduğu bir dünyayı konuşuyordu oysa. “Rekabet içinde işbirliği” sözcüğü, daha çok duyuluyordu. Piyasa tanrısı öyle istedi, her türlü işbirliği, “ulusal çıkarlara aykırı bir eylem” sayıldı. Ulusların bir arada yaşamasının güvencesi olan uluslararası anlaşmalar, işsiz kitlelere, ulusal ekonomilerin önündeki en büyük engel olarak anlatıldı. Toplumun en geri duygularına hitap eden lümpen bir avam dili egemen kılındı her şeye...
Bunun nedeni var elbette. Doğanın talanına dayalı ekonomik politikalar dünyayı ekolojik yıkıma sürüklemekle kalmadı, doğal kaynakları da tüketti hızla. Konvansiyonel üretimler zenginlik yaratmaktan uzak kalırken, yüksek teknolojiye dayalı üretimlerse istihdam dışına ittiği insanları her geçen gün daha da yoksullaştırdı. Bunu aşmak için doğa-insan dengesini gözeten ekolojik bir yaklaşıma ihtiyaç duymaya başladı dünya. Egemen siyasetse bundan çok uzaktı…
KILIÇ HAKKI SÖYLEMİ ORTAÇAĞ KALINTISI
Uzak, sözcülüğünü yaptıkları güçler, onlardan, geniş kitlelerinin refahı yerine, zenginliklerin bir elde toplanmasını sağlayacak ekonomik politikalar istiyor çünkü. Faturasını daha çok aç, daha çok işsiz, daha çok mülteci olarak ödeyecek insanlara kabul ettirmenin tek yolu da popülizm sosuna bulanmış koyu bir hamasetten geçiyor… Trump’ın, Putin’in hatta Sarkozy’nin ona buna efelenip savaş çığlıkları atmasının nedeni de bu bence, Erdoğan’ın Ayasofya’yı ikinci kez fethetmeye kalkmasının da…
“Ayasofya ibadete açılsın” haykırışlarını azarla bastıran Erdoğan’ın bir anda başka bir faza geçmesini açıklamak mümkün değil zaten. Azalan kitlesini toparlamak için, ortaçağ kalıntısı “kılıç hakkı” söylemine sığındı, barış, kardeşlik, dostluk hutbesi okuması gereken Diyanet İşleri Başkanını eline kılıç vererek çıkardı minbere. Dövizde yaşananlar gösterdi ki ne mızrak çuvala, ne de kılıç minbere sığdı. Dünyaya Türkleri “barbar” olarak anlatan çevrelere verilen kozla bozulan imaj kâr kaldı yanımıza…