Sözcüğün tam anlamıyla delibozuk bir ülkenin gerçeküstü zamanlarını yaşıyoruz… Çok değil 40-50 yıl sonra, bugünlerin gazete arşivlerinde gezinenler, gündemin absürtlüğüne bakıp okuduklarına inanamayacak kesinlikle… Birçoğu, tüm gazetelerin zamanın modasına uyarak mizah dergisi gibi çıktığını düşünecek… Gerçekten her şey şaka gibi ülkede… Çifte standart, ikiyüzlülük, yüzsüzlük hat safhada… Hayatın neredeyse her alanında “Ben yaptım oldu” kolaycılığıyla hareket eden iktidar, devletin tüm geleneklerini, bin bir çaba ile oluşan demokratik değerleri, çağdaş kültürü hiçe sayıyor…
 
Kabalık, estetik yoksunluğu, nezaketsizlik, kopkoyu bir cehaletle beslenen fikir düşmanlığı hayatın her alanında egemen oldu ne yazık ki… Çağdaş değerlerle tanışıp, evrensel kültürle yoğrulmak, sanatsal yaratıya değer vermek utanılması gereken bir edim sayılarak aşağılandığı gibi incelik, vicdani duruş, güzellik duygusu, içtenlik, kültürel gelişmişlik terk edilmesi gereken zaaflar olarak görülüyor… Üstelik tüm bunları sokakta gezen ya da kahvehanede pişpirik çeviren sıradan insanlar değil, topluma rol modeli olmuş siyasi yöneticiler, adlarının önünde koca koca sanlar bulunan devlet insanları yapıyor…
 
MOZART’LA, BACH’LA, DEDE EFENDİ YA DA ITRİ İLE FAŞİST KÜLTÜR BİR ARADA ANILABİLİR Mİ
Gazetecilerin, Cumhurbaşkanı’nın Fazlı Say konserine gideceğini söylediği usta tiyatrocu Rutkay Aziz,  “Biraz Beethoven, Mozart dinlesin, iyi gelir” yanıtını vermiş… Vay, sen misin böyle diyen… Erdoğan, hemen, değerlerine saldırmakla suçlamış Rutkay Aziz’i… Yetinmemiş,  öfke dolu bir yüzle, bu tavsiyeyi, “faşistliğin dik alası” olarak yorumlamış… Neresinden bakarsanız bakın ifrata kaçan, nasıl okursanız okuyun kutuplaşmayı çağrıştıran bu sözler, çocukluğumuzda şaşkınlığımızı anlatmak için söylediğimiz bir ifadeyi getirdi aklıma: “Hayda… Al sepetten bir yumurta daha…”
 
Soralım birbirimize: Yahu, insanları, evrensel kültürün insanı derinleştirip ruhunu başka bir boyuta taşıyan güzelliğiyle buluşmaya davet eden sözler, ne zamandan beri kişilerin meşrebini, duruşunu değiştirmeye yönelik bir saldırı oldu… Kültürel zenginliğe sahip olup, armonik seslerle ruhu inceltmek, muhafazakâr kimlikli bir devlet başkanı için neden kötü bir şey olarak sayılmaya başladı… Dünyanın en değerli müzik insanlarının bestelerini dinlemesini önermekle faşist fikirleri, hangi izan yan yana getirdi… Mozart’la, Bach’la; Dede Efendi ya da Itri ile faşist kültür bir arada anılabilir mi gerçekten…
 
TÜM BUNLAR BİR PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNİ ANLATIYOR
Tüm bunlar, “Ya ifrat, ya tefrit” kısırlığında debelenen paradigma değişikliğini anlatıyor gerçekte… Bir dönem insanımızın bin yıllar öncesine uzanan kadim kültürü, değerleri yok sayıldı bu ülkede… Kültürel gelişim, etkileşim yerine zorlama uygulamalarla batılılaşma dayatıldı… Çoktan terk edilmiş bu paradigma yerine, insanlığın ortak kültür değerlerini tehlikeli sayıp, “yerli ve milli” aldatmacasıyla eril değerlerin hakim olduğu bir arabesk kültür ikame edilmeye başladı… Her şey zıddına dönüştürdü yani… Böylece ülke dünyadan koparılarak çağdaş dünyadan uzaklaştırıldı.
 
Şaman davulundan kuyruklu piyanoya, minyatürden sürrealist resme, ilahiden oratoryoya her türlü sanatsal yaratı, insanlık bahçesinin ortak çiçeği, ortak değeridir… Her biri gönlümüze ayrı zenginlik katan bu değerlerin birine diğerinden daha fazla değer vermek mümkün elbette… Sonuçta insanın kültürel altyapısı, estetik duygusu ile ilgili bir şey bu… Ancak cumhurbaşkanı da olsa hiç kimse bir kültür değerini farklı yaşam biçimlerinin saldırı aracına çeviremez… Türk Marşı’nı besteleyerek insanlığa armağan eden Mozart, kime ne kötülük yaptı şaşkınım… Bu köşenin okurları dinliyordur mutlaka… Erdoğan dahil herkese de önerim: Dinleyin iyi gelir…