Ahmet Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû) (1901-Selanik, 9 Mart 1967-İstanbul), çocukluktan beri arkadaşı olduğu Nâzım Hikmet'le (15.Ocak.1902-Selanik,3.Haziran.1963-Moskova)birlikte İstanbul’dan Anadolu'ya geçerek Milli Mücadele'ye katılmak üzere Ankara'ya giderler.  Ankara onları Bolu'ya öğretmen olarak görevlendirir. Ancak Bolu'daki toplumsal düşünceli Ağır Ceza Reisi'nin Sovyetler Birliği'ndeki değişiklikleri büyük övgülerle anlatması, ayrıca oradaki rahatsız edici irtica baskısı onları Bolu’dan ayrılmak zorunda bırakır ve eğitimleri için de Moskova'ya yöneltir. Batum üzerinden Moskova'ya giderler.

 Vâ-Nû’nun, arkadaşı Nâzım Hikmet'i anlattığı ilk baskısı 1965’de yapılan Bu Dünyadan Nâzım Geçti kitabı, anı sıcaklığı, içtenliği ve belgesel niteliğiyle büyük ilgi görür.

İlke Yayınları arasında Ekim 1995’de çıkan bu elimizdeki baskısından ise konumuz ile ilgili bölümleri okuyacağız. (Kitabı Araştırmacı-Yazar Nihat Yasa bulup gönderdi-Teşekkürler)

Vâ-Nû kitabın başında şu açıklamayı yapar:

Nâzım Hikmet’in çocukluk ve gençlik arkadaşımdır. Anadolu’daki, Kafkasya’daki, Rusya’daki maceralı seyahatlerinde siyâsi fikirleri ve estetiği gelişirken yanında tek görgü şahidi bendim. O bakımdan hâtıralarımı birinci elden naklederek vesikalar bırakmak, mukadderatın bana yüklediği borçtur. Tarihe karşı bu vazifemi daima ihtar etmiş ve eserin ağır yükünü bizzat çekmiş olan hayat arkadaşım Müzehher Vâ-Nû’ya kitabımı minnetle ithaf ediyorum.”(shf:11)

1921 yılının ilk günü Sirkeci rıhtımından kalkan çok eski ve çok küçük  “Yeni Dünya” vapuruna dört hececi şair, yani bizden başka Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz binecektik.  Vakit gazetesi sahibi Hakkı Tarık ile tarih hocası Emin Ali ve kardeşim Faruk Vâ-Nû grubumuzu geçirmeğe gelmişti.

 Emin Ali eğilip son nasihatini verdi:

-Mustafa Kemal’in izinden ayrılmayın. Anadolu’da türlü cereyanlarla karşılaşacaksınız, hiç birine uymayın. Sözümü dinlerseniz bütün yollar önünüze açılacaktır. (sh:54)

*****

- Bu küçük vapur (Yeni Dünya), Akçakoca’dan bizi Zonguldak’a bırakacak. Oradan başka vapurla Trabzon’a gideceğiz.

-Madem ki Zonguldak’a uğruyoruz, Anadolu’ya ilk gelişimizde bize ziyafet çeken şiirsever aydınlara biz de bir ziyafet çekelim, Vâlâ.

-Peki Nazım, onlarınkinden daha mükemmel bir sofra donatalım.

Gelsin rakılar, gitsin boş meze tabakları, gelsin dolu meze tabakları.

Fakat Zonguldaklılar ikramda bizden aşağı kalmamışlardı. Hatta bir de yaman sürpriz hazırladılar.(shf:210)

*****

Zonguldak’ın o zamanki dekoru hayalimde yer etmiştir: Deniz kıyısında bir dağ, dağın güzel sırtlarında villalar, eteklerinde mağaralar. Villalarda patronlar, mağaralarda da maden işçileri..Sosyalistleri çileden çıkaracak bir manzara ki değmeyin gitsin.

Patronlar ama ne patron! Çoğu imtiyaz sahibi ecnebiler. Hatta içlerinde Rumlar vardı ki, soydaşlarıyla cephede boğuşuyorduk. Bir terbiyeli, “rafine” Grek’in muhteşem villasına Zonguldaklı aydınlar, her ne münasebetle ise bizi davet ettirdiler.

Kapılardan karşılandık. Bey kıyafetli uşaklar, prostelâlı hizmetçiler, görülmemiş yemekler, içilmemiş içkiler. Balık yumurtası, havyar, şampanya, tatlı dil, iltifat… Ve belki de bir kurnaz Grek’in Kurtuluş Savaşı’na komplimanları…Ben Ankara’dan yeni gelmişim, yelpaze kalpağımla! Milliyetçi şiirler haykıran Nâzım Hikmet’in upuzun kalpağı karşısında rafine reveranslar… Zâhir patron, “Bunlarda bir iş var” diye düşünmüş olacak.

Veda edip kayalıklardan aşağı iniyoruz. Maden İşçileri Taşdevri insanlarının hayatını yaşıyorlar. O zamandan aklımda kaldı. Sabah akşam ha babam karamancar yiyorlar. Sebze denemez, devedikeninden halıca bir ot…Midelerimizdeki yemeklerden utanıyoruz, bu kömür karasına bulanmış insanların  neler atıştırdığını görünce…Dekorlar ve insanlar karşısında utanıyoruz.

Nazım bütün bunları zaman zaman şiirlerine, piyeslerine geçirmiştir. (shf:211)

*****

Bekir K. Ahıskalı, 02 Aralık 2008 tarihinde kendi bloğunda yazdığı “Törelere İsyan Eden Adam Nazım-2” başlıklı yazısında ise şu bilgileri verir:

Nazım Hikmet, İstanbul için “Başkasının olursa yıkılmalı bu İstanbul” der. İstanbul’da yaşamak onur kırıcı bir hal almaya başlayınca Mustafa Kemal Harekatı’na katılmaya karar vermiş, 1920’de habersizce Anadolu’ya, önce Zonguldak sonra İnebolu’ya geçeceklerdir. Sahte belgelerle kaçan dört genç şair vardır. Nazım Hikmet, Vala Nureddin, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel… (Vâ-Nû  tarihi 1921 olarak vermektedir)

Bu dört kafadar önce Zonguldak’a geldiler. Orada alkışlarla karşılandılar. Nazım Hikmet’in kalabalıklar karşısında ilk söyleşisi ve şiir okuması bu ilde olmuştur. Zonguldak’ta alkışlanmak tanınıyor olmak bu dört edebiyatçımızı çok mutlu etmiştir. Şaşkınlık ve mutluluk karışmıştır.

Mustafa Kemal Harekatına katılmak için işgal altında olan İstanbul’dan kaçmayı göze alan yüzlerce idealist genç vardır ve kaçmışlardır. Hatta kaçıp Mustafa Kemal Harekatı’na katılanlar arasında kadınlar da vardır. Kurtuluş Mücadelesi Harekatı’nın başlangıç yeri İstanbul’dur. Samsun ilk somut ve gözle görülür ilk adımın atıldığı yerdir.   

Kurtuluş Mücadelesi Harekatı’nda öyle bir ağ sağlanmıştır ki Anadolu’da bir ilden diğer bir ile izinsiz geçmek mümkün değildir. Bir ile veya ilçeye o ilçeden olmayanların girmeleri izne tabidir ki bu izin derin bir soruşturma neticesinde verilmektedir.

*****

1921 yılının Zonguldak’ı. Vâ-Nû’nun tarifine uygun yer Fransız Mahallesi olmalı (şimdiki Fener Mah.). Konuk  edildikleri yer, bu mahallede oturan bir “rafine Grek”in “muhteşem villası”. Rafine sözcüğü Fransızca’dan dilimize geçer ve ikincil anlamı olarak Hassas, duygulu, nazik, ince, seçkin, entelektüel, duygululuk sahibi”   anlamında kullanılır.

Nazım Hikmet ve arkadaşı Vâ-Nû’yu bu zengin konağına “Zonguldaklı aydınlar” davet ettirirler. Şimdi, düşünelim, soruşturalım bakalım, “1921 yılının Zonguldaklı aydınları” kimler olabilir?

21.Haziran.1921’de Fransız askeri güçleri, kurdukları kuşatmayı kaldırarak şehirden ayrılmak zorunda kalırlar. Ancak kömür madeni ocakları Fransızlar’ın kontrolündedir. Yeni Cumhuriyet maden işletmesinin tümünü 1937 yılında parası karşılığında Fransızlar’dan alacaktır.

Vâ-Nû’nun anlatımında “villardaki lüküs hayat”a karşın, “maden işçileri Taşdevri insanlarının hayatını yaşamaktadırlar”cümlesi var. Paşa torunu Nazım Hikmet, “çalışan emekçi kesim” olarak İstanbul’da küçük meslek insanlarını ve çıraklarını görmüştür. Maden işçileri ise, Nazım Hikmet’in gördüğü ilk işçiler olmalı. 

               *****

Nazım Hikmet Zonguldak’ta bir topluluk önünde ilk kez şiir okuyor, alkışlanıyor. Dönemin genç aydınları ise akşamında  onları muhteşem bir villada ağırlıyorlar. Acaba bu “Zonguldaklı aydınlar”dan geriye bir anlatı, bir iz, mektup, yazılı veya sözlü bir anı kalmış mıdır?