Özellikle AKP medyasının kalemtıraşlarını okuduğunuz zaman bu ruh halini görebiliyorsunuz rahatlıkla… O akla zarar yazılarda, emperyalizmin büyük tezgâhlarından polis ve yargı içindeki çetelere kadar mecalsiz cümlelerle kurulmuş o kadar çok komplo teorisi var ki inanmaktan çok gülesi geliyor insanın. Kimse, o dehşetengiz yazılarda, banka müdürünün evinde bulunan ayakkabı kutularında, “Bunca paranın ne işi var?” diye sormuyor. “Bir bakan çocuğu, evine neden gizli kasa yaptırır ki?” sorusu kemirmiyor hiçbirinin kalemini. Kendileri de biliyor ki, telaşla yapılan görevden almalar delilleri karartmak, soruşturmanın daha da derinleştirilip yeni suçlulara ulaşmak için yapılacak operasyonları engellemek için tümüyle… Biliyor ama yazmıyor… Kalelerine giren golün ofsayt olduğu gerekçesiyle feveran koparmak tribünleri muhkem tutmak için daha gerekli çünkü…
FİLLER TEPİŞİRKEN ÇİMENLER EZİLİYOR
İnsanın, “yiyin birbirinizi” diye bağırası geliyor ama filler tepişirken çimenler eziliyor altında… Eğitim alanındaki kavganın faturasını çocuklarımızın ödediği gibi, bu kirli kavganın, bedduaların azabı da emekçi halkı yakacak. Ortaya çıkan kaos ortamı zam, zulüm, yoksulluk olarak geri dönecek çünkü… Faturayı halk öderken, bunlar birbirlerini suçlamaya devam edecek arsızca… En kötüsü de her iki tarafın da öfkeden deliye dönmüş yüzlerini mağduriyet maskeleri kamufle edecek… Buna da inanmamız istenecek bizden… Edep yahu…
Siz de celalleniyor musunuz benim gibi, daha düne kadar “paralel devlet” kurmakla suçladıkları insanlarla kol kola girip, Gezi Direnişçilerine koro halinde küfretmiyorlar mıydı bunlar? “Ne istediler de vermedik” hezeyanıyla itiraf ettikleri gibi, oluşturdukları suç ortaklığı ile devleti gram gram paylaşmıyorlar mıydı? Sözcüsü olduğu toplumsal grupların hakları için hükümetler üzerinde baskı oluşturması gereken sivil toplum ve meslek örgütleriyle sendikaları kadro dağıtan bir çıkar örgütüne dönüştürerek tüm atamaları yapmıyorlar mıydı kardeşçe? Biz, “Devlet cemaate teslim ediliyor” dedikçe, mağrur bir ifade ile yalanlamıyorlar mıydı? Peki, ne oldu şimdi?
DEVLETİN BİR BÖLÜMÜNÜ DEĞİL TAMAMINI İSTİYORLAR
Ne olduğu belli, devlet rantı o kadar büyüdü ki bölüşülemez hale geldi artık... Devletin bir bölümünü değil tamamını isteyen harisler birbiriyle savaşmaya başlayınca kirli çamaşırlar saçıldı ortaya. Yaşanalar bir kez daha gösterdi ki, AKP gibi cemaat de bir hizmet hareketi değil, çıkar kümelerinden oluşan tuhaf bir yapılanmadır. İsrail’in Mavi Marmara baskını, Amerikalıların Irak’ı, Libya’yı işgali gibi Müslümanlara reva görülen zilletlere beddua etmekten vazgeçtim en küçük tepki bir vermeyen bir yapının, çıkarlar söz konusu olunca bunca sertleşmesinin başka türlü izahı mümkün değil zaten…
Bir büyük tehlike de, ülkede siyasetin tümüyle dini referanslar üzerinden yürütülmesidir. Laik bir ülkeden daha çok şeriatla yönetilen bir ülkeye yakışan bu dile, daha dava sorgu aşamasındayken panikle yönetmelikleri değiştiren hükümet, cemaatle mücadele için, Diyanet’ten fetva çıkararak esaslı bir katkı sunarsa emin olun şaşırmam. Her şey şirazesinden çıktı çünkü. “Benişm hırsızm iyidir” algısı egemen oldu topluma. Yazımı Oya Baydar’ın cümleleriyle tamamlıyorum: “Her şeyin sallandığı, yıkıldığı, kirlendiği böyle bir ortamda insanların ruh sağlığını, aklıselimini, temizliğini, siyasal liderlerine, kanaat önderlerine güvenini, saygısını, vb. koruması neredeyse olanaksız. Böyle dönemlerde kitleler ya boşluğa düşüp nihilizme kapılırlar ya da gözü bağlı yandaşlığa sığınır, asker olur, yönetenlerin pisliklerine bulaşırlar.” Yaşanan tam da bu değil mi sizce…