“Yandım Ele Gözüne”, Hüseyin Çakır’ın yakıp olağanüstü güzellikte söylediği kıvrak bir Çaycuma türküsünün adı. Bu türkü, yöre eğlencelerinin vazgeçilmezi olan “Aman of” oyunun da ezgisi aynı zamanda. Son olarak da sevgili dostum Mevlüt Kırnapçı’nın KKM Yayınları arasında çıkardığı son kitabının adı oldu bir de…
Geçtiğimiz akşam Zonguldak’ta imza gününü yaptığımız 143 sayfalık kitapta, Çaycuma Bölgesi’nin geleneklerini, sözcük ve deyimlerini derlemiş, değişen sosyal yaşamı ele almış Kırnapçı.
Yöre kültürü üzerine çalışacak araştırmacılara kaynak olacak nitelikteki bu kitabı ortaya çıkarmakla kendi deyimiyle konu üzerindeki külü üflemiş yalnızca…
Altında tüm ateşiyle harlanan yöre kültürü gibi bir büyük kor duruyor zira…
Hepimiz biliyoruz ki, Çaycuma folklorik açıdan zengin bir birikime sahip yöre…
Bu zamana değin üzerinde neredeyse hiç çalışılmadığı için tümüyle de bakir bir alan…
Şöyle bir hafızamı yokladım, Hamit Kalyoncu’nun “Çaycuma Ağzı Derlemeleri”, Mehmet Emin Eren’in “Zonguldak, Karabük, Bartın İlleri Ağızları” gibi birkaç akademik çalışma dışında, Çaycuma folkloru üzerine de ciddi bir çalışma yapıldığını anımsayamadım ne yazık ki…
Yapılan çalışmalar da ya olanaksızlıktan ya da hacmi bir kitap boyutuna çıkmadığından gün yüzüne çıkmamış…
Yöre üzerine kitaplar yazan başta Sadi Uyar, Hasan Ataman, Erol Çatma olmak üzere pek çok yazar da daha çok Çaycuma’nın tarihsel boyutuyla ilgilenmiş…
BEDEL ÖDEYEN BİR ÇAYCUMALI O
Bu yönüyle neredeyse bir ilk olan kitabın oluşumunda, imza gününde yaptığım konuşmada belirttiğim gibi odun kırıcısının “hınk” deyicisi kadar da olsa payım var.
Sevgili Kırnapçı’nın Çaycuma yöresine ait sözcük derlemeleri yaptığını biliyordum.
Düzenlediğimiz, “Zonguldak’ta Folklor Bienali”ne bu çalışmasını sunmak üzere davet ettik…
Sunumunu yapmak için araştırmalarını hızlandırdı ve o sırada ulaştığı bilgiler kitabın ilk nüvesini oluşturdu…
Sonrasında çalışmalarını daha da derinleştiren Kırnapçı bu kitabı çıkardı ortaya…
Doğrusu iyi de oldu, Kırnapçı’ya da çok yakıştı ayrıca. Çaycuma ile nerdeyse özdeşleşmiş bir isimdi çünkü…
Bedel ödeyenlerde biriydi de aynı zamanda…
Anımsarsınız, Yeniköy’de bir doğa katliamını, akıl almaz bir talanı ortaya çıkarmış, kamu kaynaklarının nasıl çarçur edildiğini tüm yönleriyle koymuştu ortaya…
Ödülü de büyük oldu doğrusu. Zamanın Valisi Yavuz Erkmen’in yoğun çabaları sonucunda öğretmen olarak görev yaptığı Çaycuma’dan Zonguldak’ın en ücra yeri olan Oğberler beldesine sürüldü…
Açtığı davayı kazandı ama her zamanki gibi geciken karar, adalet olmaktan çıktı. Mahkeme sonucu açıklandığında Mevlüt Kırnapçı dilekçesini verip emekli olmuştu.
Memleketinin dağına, taşına, ağacına, kuşuna sahip çıkmanın bedelini, yaşamında önceden planlamadığı esaslı değişim yaparak ödemişti.
Çok sevdiği mesleğinde en verimli zamanındaydı oysa…
ÇAYCUMA BİR GÜZEL BELDE
Orada sevdiğim insanların çok olduğun olduğundan mıdır, nedir Çaycuma’yı sevdim hep…
Zonguldak’ın bambaşka insani dokuya, farklı kültürel formasyona sahip aydınlık yüzlü insanların yaşadığı en güzel beldesi olarak düşündüm her zaman…
Deli akışlı Filyos’un binlerce yıllık sabrının ürünü bereketli topraklar, tarihin her döneminde rızık verdi insanlara.
Onlarca kavme mekân olan Filyos, doğa kadar bambaşka biri insani iklimi de yeşertti…
Kendi oylumundaki yerleşkelerin pek çoğunda olmayacak kadar yüzü dışarı dönük oldu Çaycumalıların…
Hoşgörü Çaycumalıların karakteristik özelliği oldu böylece…
Kitaptan okudum, eski düğülerde “ninacı” kadınlar, ellerindeki def ve kaşıkla “gade” tutar, oynanan oyunları yönlendirmeye çalışırmış…
Bana soransız Mevlüt Kırnapçı da bir “ninacı adam.”
Kalemiyle “gade” veriyor Çaycuma kültürüne…
Kimi zaman keyif verip, kimi zaman hüzünlendirerek…
Yitik sözcükleri kayıt altına alarak tarihe verdiği “gade” de ayrı elbette…