Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu işi enikonu otomatiğe bağladı galiba.
Öyle ya Ankara’ya elinde bir dilekçeyle giden Zonguldak’a bir termik santral lisansıyla dönüyor.
Kaçıncı olduğunu inanın ben de takip edemiyorum artık, Elsan ve Eren’den sonra şimdi de Demir Madencilik yeni bir termik santral için ÇED süreci başlattı.
Proje gerçekleşirse, Çatalağzı’na tespih taneleri gibi dizilen santrallerin Zonguldak cenahına bir yenisi daha eklenecek…
ÇED başvuru dosyasına göre 160 MW gücündeki santral, yılda 525 bin ton yerli kömür, yardımcı yakıt olarak da 5 bin ton fueloil tüketecek.
Bu rakamların anlamı şu: Eren’in büyüklüklerine göre çocuk oyuncağı sayılabilecek santral, Ereğli’den Çaycuma’ya kadar tüm bölgenin evsel ısınma ihtiyacının 3 katı kömürütüketirken, 50 bin kamyonun deposunu dolduracak hacimdeki yakıtı da hüp yapacak…
Fueloil, kamyon yakıtı olan dizelden çok daha kötü bir yakıt, dolayısıylaçevreyi egzoz gazından çok dahakirletecek...
ÇED başvuru dosyasında yakılacak kömürün TTK’den redevans karşılığı alınan Gelik Dik Kanatlar sahasından karşılanacağı yazılı...
Başkalarını bilmem ama ben bu filmi gördümdaha önce…
Mesele termik santral olunca “yerli-yabancı kömür” tartışmasına asla girmem ama Eren Holding de Gelik Dik Kanatlar sahasını TTK’den redevans karşılığı almış, daha sonra belirtilen rezerv olmadığı gerekçesiyle teminatını da yakarak sahadan çekilmişti…
Tüm bunlar olurken ithal kömüre dayalı santral projesiyse çoktan geçmişti hayata…
Aynı film yeniden vizyona mı giriyor, onu yaşayarak göreceğiz elbette…
DOĞA KATLEDİLEREK YARATILAN ALANA KURULACAK
“Yahu Çatalağzı’nda bunca santrali sığdıracak yer mi var?” şeklinde bir soru gelebilir aklınıza…
Öyle ya lisans verilenlerin hepsini toplasanız, İstanbul’a kurulacak üçüncü havaalanından daha büyük bir yer kaplayacak neredeyse…
Yok tabii…
O halde nereye kurulacak bu santral?
Sözcüğün tam anlamıyla doğa katledilerek yaratılacak alana…
Nasıl mı olacak? Anlatayım…
ÇED başvuru dosyasında yer alan bilgilere göre planlanan santralinkapladığı toplam alan 219.560 metrekare olacak, bunun 142.522 metrekarelik kısmını orman arazisi oluşturuyor.
Orman vasfında ama arazi denize paralel uzanan bir dağ aslında…
İşte ÇATES’in Zonguldak tarafındaki bu dağ, komple kazılıp denizeboca edilecek…
Bir yandan karada yer elde edilirken, geri kalan 77.038 metrekare alanda denizde oluşturulacak…
Bir taşla çok kuş yani…
Bir de kül depolama alanı var bunun…
Santralin neredeyse beş katına yakın bir alanda kül depolama alanı oluşturulacak…
Orman arazilerinin içinde 1.003.306 metrekare büyüklüğündeki bir alanın tüm ağaçları kesilecek, kazılarak kocaman bir çukur oluşturulacak, sonra da,içine sulandırılmış kül basılacak…
Ne ala memleket! Dağ, tepe, orman, deniz, kurt, kuş feda oldun Demirlere…
SULAR KİRLENMEYE DEVAM EDECEK
Bitmedi daha bunun kazan besleme suyu, soğutma suyu, baca gazı desülfürizasyon ünitesi besleme suyu var.
ÇED başvuru dosyasında su alma yapısıyla ilgili ayrıntıların daha sonra verileceği yazıldığı için, kullanılacak (siz onu kirletilecek okuyun) su miktarını bilmiyoruz henüz…
Ancak ben söyleyeyim, bunca santrale Kızılırmak’ı akıtsanız yetmez…
Zaten Eren santralinin yalnızca bir tanesi her gün üç Ulutan Barajı kadar suyu hacamat ediyor…
E başları kel değil elbette, tüm santralciler Demirler de bulmuş kolayını, ilk hedefleri Karadeniz…
Başvurusu dosyasında açık açık“Kullanım suyu Karadeniz’den sağlanacak ve gerekli arıtma işlemleri uygulandıktan sonra tesiste kullanılacak” deniliyor…
Yani mevcutlara ilave olarak her gün yüzbinlerce ton su denizden çekilecek, çeşitli işlemlerden geçirilecek, içine bir sürü kimyasal katılacak, ısıtılacak ve tekrar Karadeniz’e geri gönderilecek…
Balık mı dediniz, geçin bir kalem, birilerinin paraya ihtiyacı varken sözü mü olur balığın…
O birilerinin“Kesinlikle öyle olmayacak” dediklerini duyar gibiyim…
Valla biz bu sözleri çok duyduk Eren’den…
Ne derlerse desinler gerçekler ortada, tüm termik santraller bulunduğu çevredeki tüm canlı türlerini yok ediyor.
Bize zehir solumak ya da bu elleri terk etmek gibi iki seçenek sunulurken, patronlaraysa, helikopterle gelip, ayağını basmadan gittiği topraklarda kasasını doldurmaktan başka seçenek kalmıyor.
Ne kötü değil mi?