Bu yazıyı derdini anlatabilmiş bir şekilde tamamlayabilecek miyim bilmiyorum… Kaleme almalı mı mıyım onu da bilmiyorum… Öfkeliyim… Bildiğim tek şey, vicdanımın kanadığı… Belki de bu sızıyla sarılıyorum sözcüklere… Umutsuz bir çırpınış biliyorum ama Sait Faik’in sularındayım: “Yazmasam deli olurum.” Birkaç tanesi dışında yazıları az okunan bir insanınım. Kamuoyunu etkileme potansiyelim oldukça düşük bu yüzden. Ama polemik yapmaktan da geri durmuyorum… Bunları anlatmak bile zül ama eleştirdiğim insanların hiçbiri ile kişisel sorunum yok… Hatta kimilerini yolda görsem tanımam bile… Hep yazdım, şimdiki zamandan daha çok gelecek kuşaklara hesap vermek gibi bir derdim var. İddialıyım, şayet torunlarım yazdıklarımı okursa, gurur duyacak dedeleriyle…

 

Altını çizerek söylüyorum, bu kentin çapsızlık egemen her şeyine… İhtiraslar ve çıkar ilişkileri her şeyi belirliyor… Kimilerini tenzih ederek söylüyorum ki işadamları vurguncu tümden… Hizmet adına sundukları her şeyin altından bir Çapanoğlu çıkıyor. Matbuat âlemi acınası bir halde… Erbab-ı kalemin fikri derinliği olmadığı gibi Türkçe bilgileri dördüncü sınıf mertebesine ulaşmıyor… Kendilerini geliştirmek için çabalamalarına gerek yok, körlerin sağırları ağırladığı garabet düzende, “önemli insan” olmaları için bu kadarı da yetiyor… Birkaç tanesi dışında sivil toplum örgütü yöneticilerinin tümü pısırık. Pek çoğu sütre gerisine yatmış olan biteni şeytani gözlerle izliyor. Boşluk bulduğu anda kendisi koşacak arenadaki koltuğa… Yerel yöneticileri ışıksız…  Üzerine karanlıklar yağan kentin yarın umudunu yitirmiş insanlarını yeni bir heyecanla ayağa kaldıracak sinerji üretmek yerine, saplandığı bürokrasi batağında debelenip duruyor…

 

ENERJİ POLİTİKALARI HAKKINDA NE BİLİYOR

Açık yürekle tartışmamız gerekiyor oysa… Biçilen deli gömleğini yırtıp, kenti, bambaşka bir ruh ve enerji ile ayağa kaldırmak için uykularımızın kaçması lazım. Yapamıyoruz… Yaptığımız sidik yarışından öteye geçmiyor. Araştırmıyoruz… Savunduğumuz görüşler hakkında bile bilgi sahibi değiliz. Rahmetli Uğur Mumcu’nun dediği gibi çeşitli saiklerle fikir sahibiyiz yalnızca… Ona da fikir denirse tabii… Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Derya Akbıyık, Türkçenin dalını budağını kıra kıra kaleme aldığı yazılarla Eren ile Hema’nın bölgeyi cehenneme çevirecek termik santral projelerini öve öve bitiremiyor örneğin… Merak ediyorum, Bay Akbıyık ülkenin enerji politikaları ve termik santraller hakkında ne biliyor da yazıyor?  Yanıtını ben vereyim, hiçbir şey…

 

“Özel kurye” ile davetiye gönderilmediğinden olacak, bu zatı, uzmanların tartıştığı etkinliklerde hiç görmedim bugüne kadar. Söz dağarının kıtlığıyla, kaleminin tutukluğundan anlıyorum ki, okumuyor da… Ama maşallah her şeyi biliyor… Doğrusu yürekli de… 180 bin nüfuslu Bartın’da 42 bin ıslak imzalı itiraz dilekçesi toplanmış, Amasra halkı ayağa kalkmışken HEMA’nın bölgemizin turizm ve tarih cennetini çöplüğe çevirecek termik santral projesini savunabiliyor… Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa karış karış dolaştığı Zonguldak’ta, çok değil iki hafta önce,  “İnsan ve doğa sağlığına ölümcül darbe vuran ve geri dönüşümü neredeyse olanaksız olan termik santral cehennemine mahkum değiliz. Türkiye 20.000 Mw üretim fazlası olan bir ülkedir. Enerji açığı söylemi yalandır.” derken, bu arkadaşın kulağı hangi sese açıktı acaba?

 

AVRUPA’NIN ENERJİ ÇÖPLÜĞÜ OLACAĞIZ

Dinle Bay Akbıyık: Elektrik Mühendisleri Odası’nın resmi internet sitesine göre, 31.05.2014 tarihi itibariyle Türkiye’nin kurulu gücü 66.134 Mw, son üç yıl içindeyse en yüksek harcaması 39.045 Mw olmuş. Yine EMO verilerine göre tüketim ortalaması 36 bin Mw. dolaylarında seyrediyor. Nisan 2014’de 32.000 Mw.’ın da altına düşmüşüz hatta… Yani şu andaki kurulu gücümüz, gereksinimimizi karşılamaya yetiyor. Kurulu gücün çeşitli nedenlerle birebir üretime yansıması mümkün olmadığı için artması muhtemel elektrik gereksinimini karşılamak için bir şeyler yapmak gerekiyor. Elektrik Üreticileri Derneği’nin müjdeli haberine göre kayıp kaçak oranı %14’e gerilemiş ülkemizde. Kayıp kaçakta AB ortalamasıysa %6 civarında. Yani enerji nakil hatlarını düzgün hale getirip kaybı AB ortalamasına indirir, etkin denetimle kaçağı önler, bir de tasarruf konusunda toplumu bilinçlendirirsek hiçbir yatırım yapmasak bile uzun yıllar yetecek enerjimiz var rahatlıkla…

 

Öğren Bay Akbıyık: Ülkemizin üç katı elektrik tüketen Almanya, Türkiye’nin üçte biri kadar güneş ve rüzgâr potansiyeline sahip değilken, enerjisinin %24’ünü bunlardan sağlıyor. Nükleer ve termik santralleri bir bir devreden çıkarıyor. 2050 yılı hedefleri, tüm elektriği yenilenebilir kaynaklardan sağlamak. Yetmeze kaynağı da hazır, Türkiye ile Avrupa arasında elektrik transferini sağlayacak enterkonnekte hattı bitmek üzere… Saye-i alinizde ülkemizde bolca kurulacak olan termik ve nükleer santraller onların gereksinimi karşılayacak… Ülke Avrupa’nın enerji çöplüğüne dönecek. Onlar temiz bir ülkede yaşarken, bizeyse “Enerji üssü” cilalı sosuyla sunulan cehennemde yaşamak kalacak. Sen de “vatan-millet” edebiyatıyla buna alkış tutacaksın… Aklını sevsinler…

 

TERMİK SANTRALLER İSTİHDAM YARATMIYOR

Bir parça araştır Bay Akbıyık: Zonguldak kömür üreten değil, tüketen bir memleket oldu. Kamusu, özel sektörü tüm havza 2-2,5 milyon ton kömür üretirken, yalnızca Eren santralleri 4 milyon tondan fazla kömür yakıyor. Planlanan projeler yaşama geçince bu rakam 30 milyon tona ulaşacak. Neymiş Hattat Amasra’da kömür üretecek, santraller bununla çalışacakmış? Oraya kurulacak 4X660 Mw. gücündeki santrallerde 10 milyon tona yakın kömür yanacak. Taahhüdü olduğu halde, 7 yılda bir kürek bile kömür çıkaramayan Hattat bunca kömürü karşılayacak öyle mi? Tarlaağzı’na neden liman yapıyor o zaman? Proje belli. Yurtdışından ağır tonajlı gemilerle gelen milyon tonlar mertebesindeki kömür, Çinli işçilerin kurduğu santrallerde yanacak, bize de zehrini solumak kalacak. Amasra gibi bir cennetin elimizden gitmesi de cabası…

 

Git Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün ile konuş Bay Akbıyık… Bir termik santraller kampusu olan Çatalağzı’nda yaşanan işsizliği, bitmeye yüz tutan ticari hayatı anlatsın sana… Herkes biliyor da sen öğrenemedin bir türlü, termik santraller istihdam yaratmıyor. Öyle olsa, Çatalağzı’nın, 12 bin olan nüfusu, senin övmekle bitiremediğin yatırımlar sonrasında 8 binin altına düşer miydi?  TSO’nun yayımladığı “Zonguldak İktisadi Durum Raporu”na göre, limanı ve iki santraliyle birlikte Eren’de 673’ü erkek, 27’si kadın 700 kişi çalışıyor. Bunun kaçı Çinli, kaçı kent dışından gelen nitelikli eleman onları da sen bul. Ne de olsa muhiplerisin, benden daha kolay ulaşırsın o bilgiye... Adnan Akgün, “Her gün onlarca kişi iş diye kapıma geliyor.” diyor. Eren’de güvenlik görevlisi, bahçıvanlık, bakım ya da büro işçiliği gibi düşük ücretli işlere girebilene ne mutlu… Bunca zulüm 300-400 kişiye asgari ücretle iş bulacağız diye mi Bay Akbıyık? Doğa ve insan hayatı bu kadar ucuz mu senin kitabında? Git araştır, dersini çalış da ondan sonra yaz… Unutma bir gazeteci, hele hele bir gazetecilik örgütü başkanı, özel sektör yatırımlarını bunca övmez, övemez… Gazeteciliğin etiğine de, meslek ilkelerine de aykırı bir durum bu… Sonra “Bu sevda nereden geliyor?” diye sorarlar adama…