Tarih bilgileri yanında, tarih bilincimiz içinde de tartışmalı anılar arasındadır Sarıkamış.
‘Doğu Karadeniz’i bir de kış aylarında görme’ arzusu ile gittiğim Rize’de, Bbelediyenin ‘Sarıkamış şehitlerimizin 99. yılı’ için düzenlediği ‘Rize Şühedanın izinde’ kafilesine katıldım. Böylece, rüyalarıma giren ‘tarih’e yön veren’ serhat şehrindeki olaya canlı şahit olacaktım.
Trabzon, Zigana geçidi, Gümüşhane üzerinden Erzurum hudutlarına girdiğimizde, ‘Savaş’ın soğuk ve rüzgârını yüzümüzde hissettik. Erzurum’un cağ kebap’ı, kadayıf dolmasını yerken bile Allahuekber dağlarının bu gün ki manzarası ile savaş arbedesi içindeki kanlı beyaz örtüyü ve tarihin o gününü düşünüyordum.
Balkan Savaşı’ndan (1912) yenilgi ile çıkan Osmanlı, süper güç olma yolunda büyük darbe yemiş, Rumeli elinden çıkmıştı.
Peki, neden Sarıkamış seçildi?
Aslında, seçilen hedefin (Sarıkamış) büyüklüğü, ‘şok’ uygulama düşüncesinden başka bir şey değildi. Sıcak deniz hülyası içindeki Rusların, garnizon komutanlığı, bu gün bile görüntüleri ürperten ‘Taş bina malzeme depoları’ Sarıkamış’taydı.
Sarıkamış’ı almak, moral ve heyecansız bir Osmanlı’ya güç ve ruh katacak, Türkçülük akımının askeri izdüşümü olan Kafkasya ile Osmanlı canlandırılacaktı.
Canlanmadan kasıt, zayıflayan Anadolu Türklüğü, Kafkasya ve Türkistan Türklüğü ile birleştirilecek, kaybedilen topraklar (Evliye Selâse denen üç sancak Kars - Ardahan ve Batum) tekrar anayurda katılacak, Bakü petrollerinin yolu açılacaktı.
Kâğıt üzerinde hesap bu.1677- 1918 yılları arasında 13 defa, 241 yılın 57 yılı savaştığımız, Rusları hesaba katmışız da…
Bir başka deyişle, her 18 yılda bir, bize saldıran nam-ı diğer Moskof’u hesaba katmışız da…
Kop Dağı’nı aşıyor, serhat şehrinin -20 derece soğuğunu, otobüs göstergesinden izliyoruz. Allahuekber Dağları’nın (3 bin metre yükseklik, 25 Km uzunluk) eteklerinde, adım başı şehitlikleri selâmlayıp, dualarla yol alıyoruz. Sarıkamış kayak merkezi içindeki lüks otel, konak yerimiz.
İşin güzel bir tarafı… Hep övünçle bahsettiğimiz ‘şanlı zaferlerden biri’ değil.
Teknik, taktik ve insani açıdan darbe yedimiz bir savaş’ın anılarını tazelemeye, Tarihle yüzleşmeye, gelmemiz.
Otel lobisinde karşılaştığımız eski dostlardan Dr. Mustafa Çalık, Sarıkamış’la ilgili yaygın bazı rakamları düzeltti.’Sarıkamış’ta yaşanan ve ödenen bedel büyüktür. Ruslar abartmışlar. ‘Türklerin kaybı 90 bin, Rusların kaybı 32 bin’ demişler. Halbuki Genel Kurmay Başkanlığı Harp Encümeni saptamalarına göre 3. Ordu 23 bin’i savaş alanında,10 bin’i de savaş hatları gerisinde olmak üzere 33 bin şehit vermişiz. 7 bin asker esir düşmüş, 17 bin kişi de yaralanma ve hastalanma nedeniyle savaş dışı kalmıştır. Toplam kayıp 57 bindir’
Dr. Çalık dışarıda -30 derece soğuk, Sarıkamış’a has kristalize (kaymayan ve kartopu olmayan) kar, gözleri bir noktaya sabit, Sarıkamış muhasarasının taktiğini, komutan edasıyla anlatıyor. Masa üzerindeki sigara paketi, çakmak, telefon ve çay tabak- bardakları, taktik manevranın aksesuarları…
‘Üçüncü Ordu, üç kolordudan oluşur. 9. Kolordu (İhsan Paşa), 10. Kolordu (Albay Hafız Hakkı Bey), 11. Kolordu (Galip Paşa). Taktik basit. 11. Kolordu ile düşman tespit edilip oyalanacak. 9 ve 10. Kolordu ile düşman kuzey ve doğudan sarılıp, Sarıkamış alınacak.
22 Aralık 1914’te başlar harekât. 25-26 Aralık, 10 Kolordu Sarıkamış’ı kısmen işgal eder. Ancak, 11. Kolordu zamanında gelemez Sarıkamış’a ve Türk ordusunun ilerlemesi durur.’
Evet… Korkunç son böyle başlar.
Sarıkamış hezimetinin tek nedeni bu değil elbet.
Savaşla birlikte, Türkiyeli Ermeniler ayrılıp, Rus Ordusu’nda 4 tabur oluşturur. İlk gün, şiddetli tipi yüzünden 10. Kolordu’nun iki tümeni dört saat birbiriyle savaşır ve iki bin askerimiz şehit olur. Mühimmat kıtlığında, Karadeniz’de üç erzak ve silah gemisi Ruslar tarafından batırılır. Afrika’dan gelen, deniz görmemiş askerler, gemi ile İstanbul’dan Trabzon’a giderken moral olarak biter. Trabzon’dan Gümüşhane, Erzurum, Kars üzeri Sarıkamış yolunda, güç olarak tükenirler. Kar ve çamurda ayakta çarık, üstte ince pantolon ve gömlekle kış şartlarına direnilemez. Türk Ordusu’nda ki Alman subaylara duyulan öfke, Rusların demiryolu ile cepheye sürekli asker taşıması, Türk sınırları içindeki Ermenilerin, Ruslara istihbarat desteği vs…
SONUÇ:
Hesaba katmadığımız, dondurucu soğuk sonrası…
İşin o tarafı tarih oldu. Tarih olmayan, İskender Pala’nın ‘Törensiz ve kefensiz ölür, varlıksız ve bedensiz yaşar’ dediği şehitler.
Dini ve tarihi değerlerin, eşsiz sergi alanı Kars civarında, etkisinden kurtulamadığımız yegâne kutsal değer şehitler.
Kayak merkezinde gezi, teleferikle tur, sıcak otel’de sohbet, ‘Doğunun Sibirya’sına özgü yüksek çam ağaçları, kilise, cami, yatır, kale, dağlar…
Kızılçubuk’ta başlayıp, 8.4 Km. süren, on binlerin ‘tekbirlerle katıldığı büyük yürüyüş…
Hiç biri, vatan olan toprakların özelliği, yurt sevgisi için, düşmanın tek olmadığı bir bölgede, ülkesinin geleceği için kendini feda eden şehitleri unutturmadı. Unutturamaz da.
Hatıraya Mehmet Akif’in bir kaç dizesi ile girmiştik. Yine milli şairin dizeleriyle bitirelim.
Eş hele bir dağları örten karı, / Ot değil onlar, dedenin saçları! / Dinle, Şehit sesleridir, rüzgârı!