1 Kasım seçimleri sonuçlandı, açılan sandıklar, Zonguldak da dahil memleketin büyük bölümünü sarıya boyadı…

Doğal olarak kimileri çok sevindi bu işe…

Siz de farkındasınızdır mutlaka, düne kadar ortalıkta çok az görünen yakası ampul rozetliler bir anda çoğaldı, etrafa gülücükler dağıtarak dolaşmaya başladı sokaklarda…

Memleketin sarılığa yakalanmış olmasından çok mutlular belli ki…

Oysa herkes bilir ki, “sarıya boyanmak” sağlıksızlığa işarettir...

Kandaki alyuvarlara rengini veren hemoglobininin parçalanmasıyla oluşan bilirubin, safra yoluyla dışarı atılmazsa, tüm vücut sapsarı bir renk alır…

Başta hepatit ve anemi olmak üzere pek çok hastalığın belirtisi olan bu durumu aşmak, her ne kadar sidik içmek, dudak kestirmek gibi yöntemler daha çok tercih edilse de, iyi hekimlerin doğru tedavisiyle mümkündür…

Seçim sonuçları gösterdi ki, çoktandır yakalandığı hastalığının pençesinde kıvranan Türkiye, sarılığın en ağır evresine girmiş durumda…

Tedavi önerisi geliştirmek, reçete yazmak bildiği yanıldığına yetmeyen bencileyin bir ümmiye düşmez elbette…

Ama derdini anlatmaya çalışan hasta gibi ıkına sıkına da olsa nedenleri konusunda birkaç şey söyleyebilirim…

Peşinen söyleyeyim böyle bir oyu AKP elebaşları dahil hiç kimse beklemiyordu...

Beklenti bu zamana değin birkaç puanlık yanılma payı ile sonuçları tahmin eden araştırma şirketlerinin işaret ettiği yöndeydi…

Ortalığı saran büyük sessizlik nedeniyle nabız tutmak pek mümkün olmasa da, herkes gibi ben de, 7 Haziran’a yakın bir sonuç bekliyordum…

 

BU AKP KADAR PKK’NİN DE ZAFERİYDİ

Devlet Bahçeli’nin siyasi öngörü yoksunluğuyla malul MHP ile toplumdaki PKK algısının faturasını ödemek zorunda olan HDP’de bir düşüş olacağı kesindi…

Oralardan eksilen oyların önemli bölümünün CHP’ye gideceğini düşünüyordum, 7 Haziran’dan bu yana en ılımlı tavır sergileyen, izlediği politikalarla toplumda gerginliğin bir ölçüde de olsa düşmesini sağlayan, her çevre ile diyalog kurabilen tek politik yapıydı çünkü…

AKP oylarının en çok iki, üç puan artacağı, bunun da tek başına iktidarın kıyısında dolaşacağı, ya da kıl payı geçebileceği kanısındaydım…

Ancak çıkan sonuçlar hiç de böyle olmadı. AKP oyları patlarken, CHP, yerinde saydı. MHP ile HDP oylarıysa beklentilere koşut olarak düştü.

Ne yalan söyleyeyim sonuçlara üzüldüm, kendi gibi düşünmeyen herkesi “Sen kimsin” kibri aşağılayan, haklı haksız tüm eleştirileri “Kimse bize akıl vermeye kalkmasın” teranesi ile yanıtlayan o süper ötesi egonun halktan onay aldığı anlamına geliyordu çünkü…

İlk çıkarsamamsa şu oldu: Bu AKP kadar PKK’nin de zaferiydi…

7 Haziran’da elde edilen sonucu hazmedememişti çünkü PKK. Demokratik siyaset kanalını zorlayarak Türkiyelileşen HDP, ülkeyi, Kürt sorununda şiddeti anlamsız kılacak bir noktaya getirmişti…

Bu da PKK’nin tarih sahnesinden çekilmesi demekti…

Bir anda eller tetiğe gitti, AKP’nin aylardır dile getirdiği istikrarsızlık senaryosunu haklı çıkaracak bir eylemlilik süreci başlatıldı…

Müsamereden öte bir anlamı olmayan “özerklik” ilanlarıyla da toplumda yerleşen “ayrılıkçılık” algısı derinleştirildi…

“Özerklik ilanı” seçilen belediye başkanlarının görevden alınmasının zeminini oluşturarak demokratik siyasetin önünü tıkayan bir provokasyondu da aynı zamanda…

Ülkenin siyasi aktörleri, artık, PKK’nin olumlu ya da olumsuz bir şekilde içinde olmadığı bir denklemi kurmadan siyaset üretemeyecekti…

 

TOPLUMLA OLAN İLİŞKİSİ SİYASAL DEĞİL KÜLTÜREL

Daha sonra “Gönderirim karşıya dört adam, attırırım sekiz füze” madrabazları devreye girdi. Katliamlara fiilen göz yumularak toplumda yükselen endişe paranoya düzeyine yükseltildi…

7 Haziran’dan bu yana geçen beş aylık süreçte, alçakça bir katliamda yaşamını yitiren 105 kişinin anısına yapılan saygı duruşunu, “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber” haykırışıyla protesto on binlerin vicdansızlığına tanık oldu bu ülke…

Bu zilletin yaşandığı kentte AKP’nin yüzde 75 oy alması boşuna değildi...

Her türlü kötülüğün üzerine serilen milliyetçi dil yükseltildikçe yükseltildi…

Baştan stratejik hata yapan MHP, en iyi bildiği oyunda devre dışı bırakıldı ve murat edilen sonuca ulaşıldı…

Hep söylüyorum, toplumla ilişkisi siyasetle açıklanamaz AKP’nin, aralarında çok sıkı kültürel bağlar var çünkü…

Bu ilişki, ülke sosyolojisini de doğru okunmalarını sağlıyor…

Bir yandan elindeki iktidar gücüyle beslendiği kültürü korumaya yönelik adımlar atan AKP elebaşları, diğer yandan da, “Şu durumda ben nasıl hareket ederdim” sorusuna verdikleri yanıtlara göre strateji geliştiriyor…

Sonuçlar da en uçuk sonuçların ortaya çıkmasın mümkün gören bilim insanlarını bile şaşırtacak düzeyde çarpıcı oluyor…

“Yeşil yol” projesine karşı çıktığı için yaşlı, genç, başörtülü, başörtüsüz demeden biber gazına boğulup, dipçiklenen tekmil Karadeniz ahalisinin; ölümlere yollandığı yetmezmiş gibi bir de yerlerde sürüklenerek tekmelenen Soma işçilerinin; 13 yıllık AKP iktidarı döneminde her türlü göstergede dibin dibini gören Zonguldaklıların ateşe koşan pervaneler gibi davranmasının nedeni bu kanımca…