İstemsizce dilimden dökülen cümleler bir isyanın haykırışıydı aslında… Bu ülkeyi vicdanı bunca kara bir insan yönetiyor, iradesini ona teslim etmiş büyük kalabalıklar da huşu içinde o kara vicdanı alkışlıyorsa, orada, hayat zehirli demektir. Çirkinliğin bunca prim yaptığı bir yerde, içinde insandan yana güzellikler taşıyanların, fazladan, bir soluk daha alması haramdır artık. On dört yaşındaki oğlunu daha koklamaya doyamadan sonsuzluğa yollayan acılı annenin, “Bilye koyun mezarına, oynasın” şeklindeki son isteğini bile anlayacak izandan yoksun bir zatın geleceğine şekil verdiği bir ülkede çocuk büyütmek akla zarar bir iştir ayrıca…
BİR MÜSLÜMAN DÜŞÜNÜN, ÖLÜYE SAYGISI YOK
Düşündüm daha sonra, bunca nefreti neden peki? Burak ile Berkin’in acı dolu aileleri birbirini bunca anlar; seslerini, bakışlarını, duruşlarını birbirine yaslayıp ayakta durmaya çalışırken, ikisi üzerinden yürüttüğü bu kavga hangi aklın ürünü? Pis bir iktidar hırsının mı? Akıl almaz bir öç duygusunun mu? “Kuşa bak” yapıp dikkatleri başka bir yöne çekerek, bir başka suçu gizlemeye çalışan psikolojisinin ürünü mü? Bu acımasızlığı niyeydi gerçekten? Ülkeyi yönettiğini iddia eden ve herkesin başbakanı olması gereken bu zatın, kendisi gibi düşünmeyen herkesi düşman ilan eden hezeyanlarına ne kadar tahammül edebilecektik daha? Yüreğimiz, bu zilleti, daha ne kadar kaldırabilecekti?
Bir Müslüman düşünün ölüye bile saygısı yok, yüreğine acı düşmüş insanları anlamaktan aciz olduğu kadar, “Ölüleri hayırla yâd edin” diyen o değerler silsilesinden de bihaber… Çok iyi biliyor aslında, ama iktidar hırsı gözünü öyle bürümüş ki, bu topraklarda binyıllardır yeşeren kadim kültür, onun iktidara ulaşmasının bir aracı sadece… Kendi halkına düşman… Herkesi aşağılıyor… Hakaret ediyor… Ve öldürtüyor dahası… Ölümlerden haz duyuyor adeta… Yaşanan polis şiddetine karşı çıkıp sorumlu arayan insanlara meydan okumak için, “Emri ben verdim” diyor böbürlenerek… Cezbeye kapılıp, herkesin 7 kişinin ölümünden sorumlu tuttuğu polisten “Destan yazdılar” diye söz ediyor. Valilere, savcılara talimatlar verip, sorumluların yargılanmasını engelliyor… Aklın alamayacağı kadar büyük bir adaletsizliğe hükmediyor ülkede…
EMİN OLUN, NEFRET ETMİYORUZ SİZDEN…
Bunlarla da kalmıyor, herkesin utançtan yüzünü kıpkırmızı kesen, bu topraklarda yaşıyor olmasından utandıran cümleler kurup, evladı yitik acılı bir anneyi ruhu çölleşmiş kalabalıklara yuhalatıyor… Miting meydanından kulağına gelen sesler, içini kıyıyor insanın… Ey, Başbakan’ın cerbezeli diline yüreğini teslim edip, acılı bir anayı yuhalayacak kadar vicdani hasletlerini yitirmiş şuursuzlar… Ey aklını zalimlerin emrine teslim etmiş hayat düşkünleri… Ey acının gergefinde yüreği lime lime olmuş bir insanı anlamaktan yoksun kalmış hilkat garibeleri… Bir arada yaşıyor olmak zulüm olsa da bize, emin olun nefret etmiyoruz sizden…
Ne mi yapıyoruz peki? Aynı dili konuşup, aynı havayı soluduğumuz için kendimize küfrederken size acıyoruz yalnızca… Dua falan bilmediğimiz için aynı acının ateşinde sizler de yanmayın diye mücadele ediyoruz kol kola girdiğiniz zalimlerle... Barışın dili egemen olsun istiyoruz bu topraklara… Memleketimiz hırsızların, arsızların değil, insan soyluların yaşadığı bir diyar olsun istiyoruz… Devlet katında makbul, sokakta kalabalık, muktedirlerin nezdinde muhterem olmanıza karşın bir türlü alt edemediğiniz bizlere duyduğunuz nefret karşısında, bir okurun, Osman Günay’ın yazısına gönderdiği her sözcüğü öpülesi yorumunu bir isyan bayrağı olarak fırlatıyoruz kararmış vicdanlarınıza: “Öyleyse öldürün hepimizi, sabun yapın cesetlerimizden, yeşil marketlerinizde satıp, daha da aklanın…”