İşin doğrusu şu ki, yaklaşan seçimler, bayram havası yarattı yerel basında. Nasıl yaratmasın ki? Haber bulma sıkıntısı büyük ölçüde ortadan kalktı en başta… Kim, nereden aday olacak, hangi aday adayı bugün ne yaptı, kim kimle görüştü gibi sıradan kulis haberleri bile olağanüstü önemde “haber değeri” taşımaya başladı… Buna aday adaylarının sesini duyurma, kendini gösterme, buldukları her fırsatta basında yüzünü gösterme çabası da eklenince son derece büyük bir zenginlik çıktı ortaya… Bunun ne kadarının kente fikri zenginlik olarak geri döndüğüyse, başlı başlı başına bir tartışma konusu elbette…
Dahası, yerel seçimler, kimi kalem erbabı için sözcüğün tam anlamıyla medarı maişet motoru; bugünkü dille, esaslı bir geçim kapısı yani… İlanlarla reklamların ücretli olması doğal da röportajı bile santim hesabıyla paraya endeksleyen işini bilen gazeteciler var bu memlekette. Mustafa Özdemir de yazdı geçenlerde, açık açık “parayı veren, düdüğü çalar” anlamına gelecek sözleriyle aday adaylarına seslenen mümtaz temsilcilerimiz, basınımızın ak yüzleri olarak duruyor köşelerinde… Bu tabloya bakınca insanın içi kararıyor… Adaylarla ilgili övgü ya da yergi sözlerinin hangisi ne kadar doğru, verilen bilgilerin ne kadarına inanmak lazım, şaşırıyor insan…
BİK BASIN BANKASI GİBİ ÇALIŞIYOR
Basın etiğine dair yapılan tartışmalarda lanetli iki sözcük olarak sıkça dile getirilen, “dezenformasyon” ve “manipülasyon”, -sokak ağzıyla söylememe izin verin lütfen- Allah’ına kadar yapılıyor bizim gazetelerde. Bilgi çarpıtılıp, yanlış doğruymuş gibi sunulurken, sözcülüğü üstlenilen çevreye dayalı olarak toplum güdülenmeye çalışılıyor. Tüm bunların sakınılmadan yapılması ve ilişkilerin daha çok çıkara dayanmasıysa bu âlemde kopkoyu bir kirlilik yaratıyor. Daha çok haberlerin içinde sıkıştırılan malumatla habere gerçeklik duygusu katılarak, okur tümden aldatılıyor.
Devletin gücüyle elinde tuttuğu Demokles’in kılıcını, “Şu evrakı iki gün geç verdin, bilmem kaç bin lira cezalısın” diyerek yerel gazetelerin üstünden eksik etmeyen Basın İlan Kurumu ise olan biteni seyrediyor yalnızca. Oluşturacağı bağımsız bir kurulla basın meslek ilkelerini denetleme, yaşama geçirme çabası yerine mevzuat hazretlerinin arkasına sığınıp, akçeliden başka hiçbir işe bakmıyor… Genel Müdür Mehmet Atalay’ın Basın Etik Konseyi Genel Başkan Yardımcısı olmasına karşın, yalnızca basın bankası gibi çalışmayı tercih ediyor… Mali gücünü basın mensuplarını eğiterek sektördeki insan kalitesini artırma yerine, başka amaçlarla kullanıyor…
SOMUT BİR ÖRNEK: AKIN KAYMAK
Ya bir adayı yoktan var etme gayretkeşliğine ne demeli? Hiç adı sanı duyulmayan insanların, tam seçim arifesinde yıldızlarının parlatılmasını eminim siz de hayret dolu gözlerle izliyorsunuzdur benim gibi… Kozlu Belediye Başkanlığı için AKP’den adaylık başvurusu yapan Akın Kaymak’ı somut bir örnek olarak verebilirin buna... Bu zamana kadar ismini hiç duymadığım gibi kentsel arayışlar için en küçük bir fikri katkısına da rastlamadım bir yerlerde. Ayıptır söylemesi, bu konuda kulağı en delik, kütüphanesi en geniş insanlardan biri sayılırım oysa… Adı üzerinde, kötülerin zulmünden bıkan Kozlu halkını kurtarmak üzere uzaklardan gelen şerif rüzgârları estirilmesini hangi hikmetine yormak gerekiyor, çok merak ediyorum doğrusu…
Haksızlık etmemek için bir de özgeçmişine baktım Akın Kaymak’ın… Orman Genel Müdürlüğü ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde müfettiş olarak çalışmış… İmaj cilacılığındaki mahareti ile bildiğim ve “Allah bir” dese şüpheyle yaklaşacağım bir yazara göre inanılmaz işlere imza atmış bu sırada… Neymiş bunlar, bilemedim. Daha fazla bilgi için internette dolandım epeyce, bir umut Facebook’a baktım… Bizim Kozlu sevdalısı, Zonguldak aşığı Akın Kaymak arka planına İstanbul Boğaz Köprüsü’nü yerleştirerek, Kozlu’daki yıllarımın üstünden çok sular aktı diyor adeta orada… Neredeyse hiç bilgi alamadan ayrılırken cahilliğime yanıyordum… Şu kalem efendilerinin gözünü kamaştıran pırıltı, küçük bir mum gibi de olsa bir ışık düşürmemişti çünkü gönül evime… Sordum kendi kendime: Yaptıkları manipülasyon değildi de, neydi şimdi?