Gerçi bizim gazeteden başkasına haber olmadı ama siz de takip etmişsinizdir mutlaka, Kozlu Belediyesinin taşeron firma işçileri üç-dört aydır maaş alamadıkları gerekçesiyle eylem başlattı. Belediye ile yüklenici firmanın buna yanıtı sert oldu, eylem yapan işçilerin iş akitleri derhal feshedilerek ilk etapta 9 işçi kapının önüne kondu. Alınan bilgilere göre, diğerleri de “Çalışırsanız şartlar bu, çalışmayan kendisi bilir” tehdidiyle işe yollandı. Gerçi bu yazıyı kaleme alırken işçilerin tekrar işe çağrılacağı söyleniyordu ama bu durum ortadaki vicdansızlığı, yoğun emek sömürüsü üzerine kurulu ahlaksız düzenin çirkinliğini ortadan kaldırmıyordu elbette…

 

“Ahlaksız düzen” diyorum, üç kuruşa çalıştırılan insanların bir de aylarca ücreti ödenmiyor çünkü. Yazmaya bile gerek yok, taşeron şirketlerde işin ağırlığı, niteliği, zamanı ne olursa olsun, verilen maaş asgari ücreti geçmiyor. Ya da azın da azı sayıdaki işçiye, 100 - 150 lira üzerinde ücret veriliyor. Evine ekmek götürmekten aciz çaresiz insanlar, dayatılan bu kölelik şartlarına zorunlu olarak boyun eğiyor. Eğiyor, bir sosyal güvenceye sahip olup en azından ailenin sağlık hizmetini almasını sağlamak bile önemli insanlar için… Bir de yaşlılığında üç beş kuruş emekli maaşı alabilme düşü her türlü kahrı çekmelerine neden oluyor.

 

BAY BEKTAŞ’IN “EKMEK VERDİM” LAFI UYDURMADAN İBARET

Yoksula zaten hayat hakkı tanımayan düzenin ahlaksızlığı tam da burada tavan yapıyor. Üç kuruş maaşı da verilmeyen gariban işçiler, yalnızca SGK primi karşılığında çalıştırılıyor. Azıcık başını kaldıran da geçen gün Kozlu’da olduğu gibi kapının önüne konuluyor. Ağzını “hak” ile açıp “hukuk” ile kapayan, sözüm ona “halk adamı” payeli Bay Ali Bektaş da olan bitene çanak tutuyor. Ondan sonra da Zonguldak’ın yoksul semtlerinde dolaşıp, “Kozlu’yu sattım, insanlara ekmek verdim” diyor. Nerde onun verdiği ekmek? Hangi aslanın midesinde? Hangi çakalın pençesinde ya da?

 

Eğer satıp savdığı yerlerde açılan yeme içme mekânlarıyla, rengârenk vitrinli mağazaları sayıyorsa geçmiş olsun herkese… Oralarda günde on saat çalışan garibanların çok büyük çoğunluğunun sosyal güvencesi olmadığı gibi, maaşları da asgari ücretin yarısını bile geçmiyor. Sözün özü Bay Bektaş’ın kılıcı iki taraflı kesiyor. Bir yandan kamu malları haraç mezat giderken, diğer yandan oralarda yükselen ışıltılı mağazalarda yoğun emek sömürüsü yapılıyor. Bu da halka, “iş verdim, aş verdim” goygoyculuğuyla yutturulmaya çalışıyor… Bu palavralara karnımız tok artık…

 

“UCUZ İŞÇİ CENNETİ” KONSEPTİNİN ULTRA MODERN HALİ

Kamuda “hizmet satın alma” adıyla yaşanan taşeron rezaletini çok sıcak olduğu için Kozlu Belediyesi üzerinden anlattım. Hastanelerden diğer belediyelere, TTK’den Köy Hizmetlerine kadar aklınıza gelecek her yerde yaşananlar çok farklı değil aslında. Zonguldak Belediyesinde çalışan işçiler de aynı sorunu yaşıyor, TTK’de çalışanlar da… Kurumda görev yaptığım zamanlardan biliyorum, günde 12 saat çalıştırılan garibanlar bir de aylarca maaş alamıyordu. Azıcık başını kaldıranlar taşeron firma tarafından hemen konuyordu kapının önüne… Ya da işyeri değiştirilip, çalışma şartları zorlaştırılarak, işten kendi rızasıyla ayrılmaya zorlanıyordu. Sendika da, kurum yetkilileri de olan biteni seyrediyordu yalnızca… Herkes Ali Bektaş’ı oynuyordu yani…

 

Buradan fotoğrafın büyüğüne bakmak gerekiyor. Taşeron cehennemi adına AKP denen emek düşmanı partinin bu ülkede açtığı en derin yaralardan biridir. AKP iktidarları döneminde taşeron işçi sayısı tam sekiz kat artarak 1.600.000’leri aştı. Aynı dönemde kamudaki işçi sayısıysa 362 binden 150 binlere düştü, hızla da düşmeye devam ediyor. Vahşi kapitalizmin “Ilımlı İslam” versiyonlu partisi, emek sömürüsünü daha da artırmak için “Ulusal İstihdam Stratejisi” adlı projeyle her türlü güvenceyi de ortadan kaldırmak istiyor. Türkiye’yi Özal tarafından üretilen “Ucuz işçi cenneti” konseptinin ultra modern ülkesi haline getirmek en büyük hedefleri… Az kaldı, şu seçimleri de bir aşsınlar hele…