Özel insandı hadi kabul edin sizde. İdealisti her şeyden önce, herkes gibi düşünmediği için adını satır satır dünya tarihine yazdırdı. Ama ne yazdırma (!) ne mürekkebi kurur kıyamet kopsa, ne de değerinden kaybeder birkaç şuursuz haddini aşan söz soksa. Çıta çok, çok yüksek azizim. Savaşçı ve ayrıntıcıydı, bin düşünüp bir konuşur, üstüne söz söylemeye gerek kalmazdı. Cephede savaştığı her adımda, katıldığı her toplulukta söz hakkı verirdi karşısındakine, askerine.  Nereden mi biliyorum (?) çocukluğum Büyük babamın aynı cephede savaştığı Ulu önderin, komutanın, Askerin yani ATATÜRK’ÜN bitmez tükenmez yaşanmış hikâyelerinde geçti.
Anlatmaktan bıkmadığı gibi her seferinde milli mücadeleye yeniden katılmışçasına heyecanlanırdı sanki yeniden yaşardı o günleri.  Maviş gözleri bir ışıldardı ki üzerine mücevher tanımam. Gurur kelimesinin ne anlama geldiğini ilk kez büyükbabamdan öğrendim. Ayrıcalıklı bir gazinin torunu olmak tamda o öğrendiğime denk geliyor ne mutlu bana. Savaş gazisi bir dedenin, Allah devletimize zeval vermesin diyerek başlayıp bitirdiği dualarında geçti çocukluğum. Hayranlıkla ve elbette gururla anlatmaktan bıkmadığı, yakasında pırıl pırıl şerefli bir şekilde parlayan madalyalarının gururuyla geçti. Sadece asker, komutan değil, çocukların kıymetini de en iyi bilenlerdendi.
Başını okşadığı her çocuk onundu, öyle üçün beşin hesabını yapmaz, milyonlarcasını nüfusuna geçirir ve her birini vatan namus kavramlarıyla eğitirdi. O koskoca bir Devletin babasıydı. Eğitmek dedikse mekteplerde, nüfus dediysek Cumhuriyete,  üstelik dünyaya kafa tutabilecek cesaretle çünkü senin adın Türk, sen en asil, en özel olmayı en çok hak edensin, diyebilen tek kumandandı. Yüzünü batıya çevirmek değildi maksadı, Batıya güneş doğudan yükselir bizim milletimiz asildir,   bastığı yeri inletir demekti.  Özelliklerimizle, örf ve ananelerimizle, her şeyden önemlisi imanımızla kazandı dedelerimiz bu kutsal toprakları. Allah Allah sesleriyle aşıldı dağlar, denizler, zikretmek meydanlarda vatan içindi, kapalı kapılar ardında kula değildi.  Ay yıldızlı bayrağa karşı her selam durduğunda, bayrak başını arşa dikti şanla. Çünkü bayrak namustu ilk önce onu öğretti ulusuna.
Birçok meziyeti bir bünyede ayrıcalıklı olan beyni sayesinde barındırmayı başardı. Bakmayı, baktığında görmeyi, gördüğünü kavradığını koskoca bir dünyaya resmetmeyi başardı. Askerdi, komutandı, öğretmendi ve milyonların kahramanıydı. Kimliksiz bırakmadı ulusunu, bütün dünyaya şanımızla tanıttı. Kadını kadın yapan asilliği onlara verdiği üstünlükle mühürledi, ister taşrada, isterse kentte ayrıştırmadı, haklarını eşit dağıttı. Tarlasında çapa yapanla, sırtında mermi taşıyanla, eli kalem tutana aynı hakkı verdi ve daha fazlası köylü milletin efendisidir dedi.
İnandığı için başardı, inandığı için koskoca bir devletin sınırlarını çizdi. Karış karış, adım adım arşınlandı memleket. Her bir adımım da bu topraklara canın veren bir Mehmet. “Yürürken canlarını yakacakmışçasına ürktüğüm, toprağa süzülen kanın her bir damlasına ihanet etmekten korktuğum bir hisle yaşıyorum. Vatanımın üzerinde bilinçsizce, onu örseleyerek gezinenleri gördükçe on beşlik Mehmetlere karşı suçlu hissediyorum kendimi.”
Masa başında ve sahada görev edindiği her alanda zaferlerle taçlandırdı emeğini. Etrafında şeytanca planlarla fırsat kollayanları kendi silahlarıyla vurdu çünkü kendisi için değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti için veriyordu savaşını. İşte o yüzden bunca yıldır ayakta dimdik duruyor, yıkılmıyoruz masa başı oyunlarıyla, sendelememize rağmen. Bugün yaşıyor olsaydı bizim ayağımızı kaydırmak isteyenlere dünyanın kabul ettiği zekâsıyla iyi bir ders daha verirdi. Vurdurmazdı kardeşi kardeşe ayrıştırmazdı o senden bu benden cehaletinde…
Zafer kazanmak, zaferlere imza atmak ve onu tarihe hakkıyla yazdırmak kolay iş değil, zaferler kolay kazanılmaz ve kazanılanlarda unutulmazlar, araya ne girerse girsin, zaferler yerlerini korur, kaybolmazlar. Tabi ki gerçek zaferlerse unutulmazlar!!!
Al işte ^30 AGUSTOS durduğu yerde duruyor. Bir ulus olabilmek için verilen savaşların ve ardından kazanılan zaferlerin mukayesesi olamaz başka bir mücadeleyle. Kimlik oluşturmak için verilen savaşlara, toprağı sulayan kanlar, kutsallıklarından hiçbir şey kaybetmezler.
Yeryüzünde her şeyin savaşı verilebilir, bu önceliklere göre değişir fakat ulus olmanın savaşı ve zaferi ışıl ışıl ışıldar üzerinden asırlarda geçse. Kimsenin gücü yetmez, yetmeyecek bunu değiştirmeye. Helal kazanımlar her lidere her ulusa nasip olmaz. Bizim dedelerimiz Allah Allah nidalarıyla canları pahasına savaş verirken, tarihler boyunca Toprak namustur ilkesiyle yola düşerken,  Koca komutanın önderliğinde ki cephelerden öğrendik vazgeçmemeyi. Kopya çekmek aslının imzasından doğar. Aslımız der ki Türkiye Cumhuriyetini Atatürk’ün önderliğinde Türk ulusu kurdu. Elbette daha öncesinde ve sonrasında mücadele edenlerin kutsiyetleri bizim başımızın üstünde, bu topraklara kimin kanı düşmüşse hepsine borçluyuz.
 Osmanlıdan günümüze kadar ve en sonuncusu da Cumhuriyetle taçlanan zaferlerimizin gururunu yaşıyoruz. Nene hatun, Koca seyit, Çanakkale, Kastamonu, Samsun, İzmir Ankara… Türkiye cumhuriyetinin kimliğinin değişmez zaferleri ülkenin sınırını çizen yiğitler.
Ey ANADOLU…
Her önüne gelenden helallik isteyenler, din kisvesi altında ayetler icat edenler, kanının son damlasına kadar çekinmeden feda edenlerden helallik istediler mi istedik mi? Dağlarda taşlarda vatanını koruyabilmek için üzerlerine bıraktığımız vebalin ağırlığıyla gözünü kırpmadan şehit olabilen askerlerimizin kanı helal mi bize.  Askerlik kadar kutsal bir mertebeye erişmekten aciz olanların zihniyetine mi saygı göstereceğiz. Ya da bu vatan için on beşlik Mehmetler kadar cesaret gösteremeyenlere mi saygı göstereceğiz.
Bunca zorlukla kazanılan Zaferlerin nesinden rahatsız oluyor günümüzde şövalyeliğe soyunan şuursuzlar. Kişiler üzerinden değil, bir ulusun özgürlüğü üzerinden bakın hayata. İdrak edemediğiniz etmek istemediğiniz Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı… Bizlere verilen emanete sahip çıkmamızla ilgili kendimize sormamız gereken soru ve hak eden cevabı vermek akabinde. Sizi bilmem ama benim toprağın altında yatan büyükbabama verilmiş sözüm var. On beşliklere kardeş olarak vatani görevini yapan ve bana büyükbabamdan miras kalan gurur kelimesini bana yaşatan Vatansever evlatlarım var. Keşke bunu idrak edebilselerdi Vatan şövalyeliğine soyunup gereğini yapmaktan yoksun olanlar Aramıza gün be gün sızan, karışan hainlere rağmen vazgeçmeyeceğim topraklarımızın sınırlarını çizen yiğitlerimizi anmaktan, hatırlamaktan, yâd etmekten ve dua etmekten.
30 Ağustos Zafer Bayramımızı şimdiden kutluyorum. Atatürk’ün silah arkadaşlarının ve her bir adımda şehit yatan yiğitlerimizin kazanımlarıyla elde edilen kutsal topraklarımızın önünde, saygıyla eğiliyorum, bütün dualarım sizler için. Kabulünden sual olmaz.