BİLGİ VE EGO

 

Karmakarışık bir düzensizliğin içinde yaşamaya çalışmak ve o düzensizliğin yerine, tüm insanlığın mutlu olabileceği, memnun kalabileceği bir yaşam tarzı oluşturmak mümkün müdür sahiden.

Çevresel faktörlerin gizlenmiş etkileyişinden kurtulup, içinde yaşamakta olduğumuz dünyada yarına dair umut var mıdır acaba?  İpler kimin elinde ve ne uzunlukta ki bütün virajların sonu uçuruma bağlanıyor.

Doğru olduğuna inandığımız iyi koşulların bile, birbirini tutmayan çeşitliliğinde, duvara tosladığımızın farkında bile değiliz. Küçük kümeler oluşturarak inandığımız savunduğumuz değerlerin büyüyüp çoğalacağına olan inancımızın bile sahtekârlığı vuruyor yüzümüze. O küçük kümecikleri oluşturanlar, asıl işte onlar korkuyor büyümemizden, çoğalmamızdan, algılarımızın açılmasından.

Bilgi birikimi denilen şey olduğu yerde ve bünyede birikimini çoğaltıyor olduktan sonra ne işe yarar ki? Paylaştıkça çoğalacak olanı, tekelinde tutma isteği bencilliği nasıl itici ve nasıl gereksiz.

Doğruların,  yanlışların o küçük kümelerin hayata baktıkları pencerelerde, daha ilk anda flulaşması aslında kendilerine olan ihanetleri değil midir?

Bilginin ulaşabildiği kadar genişleyebilmesi, algımızın tamda tıkandığı, kendine düğümlendiği anlarda, birlikle tıkır tıkır çalışmaya başlaması gerekmez mi kazanımlarımızın sağlıklı olabilmesi açısından.

Aslolanın nicelik değil de nitelik olduğu savunulurken o niteliğin daha geniş kitleler yaratarak farkında lığı artırabilmek adına gerekli olduğuna inanmak yanlış mıdır sizce?

Bir mum ışığının bile, kendine ve çevresine olan faydasına bakıldığında, birlikte aydınlanabilmek için şöyle o doyumsuz egolarımızdan sıyrılıp, kendini hayatın olumsuzlukları içine gizleyenlere bir mum kadar aydınlık vermek gerekmez mi kendini ışıl ışıl yandığına inandıran aydınlarca.

Mücadele etme ruhunu kaybeden ve bunun için kim bilir onlarca haklı sebebi olan yılmışları kazanmak ve onların içlerine gizledikleri bilgi birikimlerinin, yeniden farkına varıp en azından herkes kendi çevresindeki karanlığa ışık olmalı düşüncesine inandırmak gerekmez mi?

Her şeyin en iyisini ben biliyorum diyebilecek kadar, kendini toplumun gerçeğinden soyutlayan, bencilik kavramına tamda cuk oturan ilkel düşüncenin esiri olmuş küstah düşünür tanımlamasına en uygun düşeceğine inandığım, çokbilmişlerin ziyan olup giden bilgi hazinelerine gerçekten üzülüyorum.

Kendilerini bilgi anlamında sahiden donatmış olan düşünce mimarlarına, bunların küçük kümelerde hiçbir işe yaramayacağını, niteliğin nicelikler arasından çoğalacağını bir kez daha vurgulayarak söylemek isterim.

Her insanın aynı bakış açısıyla içinde yaşadığımız dünyayı algılaması beklenemez elbette ama sosyal sınıfın adaletsizliği, bilgili görgülü diye nitelendirilen, aristokrat geçinen küçük bir kesimin tekelinde de olmamalı.

Eşitlikten haktan hukuktan söz edenlerin, kendi düşüncelerine ihanetleri aynı havayı teneffüs ettiğinizde bir tokat kadar acı ve gerçek olarak vuruyor yüze. Ama nedense asıl görmesi gerekenler görmüyor bunu. Ben senden daha çok şey biliyorum, ben seni bilgimle döverim, ben senden daha saygınım ve senden daha çok dikkate alınırım, kibirliliğinde boğulanlar yüzünden bir adım ileriye bir adım aydınlığa gidemiyor olmamız.

Evet onları dinlerken bilginin gerçekliğine ve doğruluğuna olan saygımın bile, beni cezalandırma isteğinde sorgulamalarım başlıyor. Çünkü bilginin yerleşik düzen kurduğu beyinlerin, bencillik duvarına yaslanan soğukluğunda üşüyorum o an.

Oysa bu dünyayı yaşanabilir bir dünyaya çevirebilmek için bir kukla oynatıcısı olmaya özenmemektir aslolan, zira o lanet ipler çok çabuk el değiştiriveriyor zaman içinde. Bilmediğini öğrenebilir insan, yeter ki öğretecek olanlar sağlıklı eğitmenler olsun, elbette aynı düzeyde ve aynı algıda değiliz. Birbirimizden farkımız elbette var, buna yaşadığımız dünyanın sosyo ekonomik ve kültürel farklılığının etkisi de diyebiliriz, bununla birlikte genetik algılarımızın farklılığı da diyebiliriz. Ve elbette birilerimiz bir diğerimizden daha aydın, daha bilgili, daha çalışkan olacaktır ama burada önemli olan bir diğerimize olan faydamızdır.

Bilgisine saygı duyduğum toplum öncülerinin, daha duyarlı ve daha sağduyulu olmalarına özlemim. Zaten değişimine izin verilmeyen büyük toplulukların, küçük kümelere yenilmemesine özlemim. Birbirimizi çoğaltmamıza ihtiyacımız var ideolojik olarak değil insanlık olarak. Eğer biz bunu başarabilirsek ve nitelikleri nicelikler arasından çoğaltabilirsek bilginin anlamı hak ettiği yeri bulacaktır.

Benim bilgilenmeye, bilmediklerimi öğretecek eğitmenlere ihtiyacım var lakin egosunu kenara süpürmeleri şartıyla.