Ne özel ne önemli bir serüvendir şu evlilikle başlayan  iki kişilik yolculuk. İki ayrı kültür, iki ayrı bakış açısı. iki ayrı insan BİR olmaya karar verir ve başlar yolculuğun ayak sesleri.Sadece iki kişiyle çıkılmaz üstelik bu yolculuğa, iki aile de  takılır o karar verenlerin peşine, kendi yolculuklarının yorgunluklarını hiçe sayarak, el vermek güç vermek adına yeniden kuşanır zırhlarını ve eşlik etmeye gönüllü güzergahın yolcusu oluverir. Çünkü yapılan her fedakarlık evlatlarının mutluluğu içindir.

Fedakarlık anahtar kelime, bu kurumun oksijeni adeta, aksi halde ziyan olur yaşanılan an, ziyan olur zaman.

Evlilik kurumunun en anlamlı simgesi, belki parmaklara takılan halkalardır, ancak ondan daha da önemlisio bembeyaz gelinlik üzerinden kurulur düşler. Kim olursa olsun içindeki çok yakışır ayrıca, çünkü kutsaldır, anlamlıdır ve kıymetinin çok iyi bilinmesi gerekir. Yaş olgunluğu değil burada asılolan hayata bakış açısının olgunluğu ve fedakarlığın çıtası.

Şimdi durduk yerde bu konuya ne diye mi değiniyorum..

Fedakarlık ve özveri olmadan hiçbir birliktelik yürümez,hele ki evlilik gibi,üstelik kutsalsayılan  bir kurum hiç yürümez. Her ikitaraf da,  kendi bakış açısına göre haklı olduğunu düşünürse,  burnunun dikine giderse ve şartların zorluğuna  imkansızlığına göğüs germezse, kımıldamasın saltanat sürdüklerini düşündükleri köşklerinden. Burunlarından kıl aldırmayanların, hep karşısında olanı suçlayanların, değişmek yerine, değişmesini isteyenleri sorgulayanların ve hatta  yargılayanların, kendileriyle yüzleşme cesareti yoktur bana göre..

Sorumluluk ağır bir kavramdır, ben beceremedim demekte erdemdir elbette, lakin…

Hiçbir anne baba çocuklarının gözlerindeki ferin sönmesine dayanamaz, işin ilginci ota boka dayanan sebeplerden dolayı bu aşamaya gelinmesine hiç dayanamaz. Zor zanaattır fedakarlık yapmak, üstelik değer mi değmez mi sorgulamalarının gölgesinde bunu başarmak,sinir harbi yaşatır insana. Kurallar bütünüdür yaşam, ihlali sanıldığından fazla üzer kişiyi, kişileri. Trafik kurallarına benzer, bu kurallara uymadıkları zaman nasıl kaza yapıyorsa sürücüler, üstelik tek taraflı değil, karşıda olana da ağır hasar veriyorsa bu kazalar, çok dikkatli olunması gerektiğinin altını bir kez daha çizmek gerekiyor demektir. DİKKAT.

Her adımda uyulması gereken kuralları bir kez ihlal ettiğimizde sorumluluk aldığımız  her şeyin bedelini de ağır öderiz ne yazık ki!

Kendi merkezimizden kaydığımızda, yani şerit ihlalindezaten kaza yapmışız demektir. Üstelik bedelinin ağırlığı, hiç de hafife alınmayacak kadar her iki tarafa da fatura edilir. Yüzyıllardır aynı hisle aynı hassasiyetle giyinilip kuşanılan ve yine aynı heyecanla taşınanbeyaz ve siyah kostümlerin kutsallığı tartışılmaz bile. Onlarla yola koyulan kişilerin yolculuklarında ölümcül kazalar yapmadan seyahat edebilme sanatıdır evlilik.Bütün yoğunluğa rağmen çıkış yolunu bularak güzergahtan şaşmadan yol alabilme sanatıdır. Ben yoruldum deme lüksü, yorduklarının yanında çok hafif kalır.

Kıymetini bilemediğimiz hiçbir şeyin ödül olduğunu anlayamayız. Elimizden kayıp gittiğinde yeryüzü yıldızlarımız, keşkeler hüküm sürer benliğimizde ve son pişmanlık acımasızdır ne gönül yaşına, nede göz yaşına prim verir.

Öngörüler bir meziyet midir bilmiyorum ama çok yoruyor insanı. Haklı olmakmı mutlu olmakmı sorusunun  cevabınıvermeye korkuyorum son günlerde.

 

Tecrübeler anlamsız kalıyor bir başkasına aktarmak söz konusu olduğunda, deneyimlemek gerekiyor hayatı, zira her yolculuğun kendine has arazi şartları var bunu yaşayarak gördüğünde bildiğinde ancak  bir yol kat edebilirsin.

Ama: Karşı tarafı suçlamak yerine kendimize bakabilmek,empati yapabilmek ve iletişim kurabilmek bir adım değilmidir sorunların çözümüne giden.

Evet canı yanıyor insanın, evet canını yakıyorlar insanın. Yürek kanayınca yaraların iyileşme süreci de zaman alıyor. 

Her zaman çıkmaza sardığında sorunlar Anadolu filozofu olan ninelerimizin sözleri gelir aklıma  ve onlardan duruma en uygunudur bana göre ^Yuvayı dişi kuş yapar^

Peki erkek kuş ne yapar? Yuvasına saygı duyan emek veren dişi kuşu baş tacı yapar.Ne kadar içinden çıkılmaz gibi görünse de  iletişim dilinin üstesinden gelemeyeceği sorun tanımıyorum, pes etmeyi tercih etmediğin sürece elbette….

Şiir:

Ansızın düştün yoluma, öyle değil! değil aslında
İş başındaydı gizliden gizliye tanrı
Oturdu kalktı! seni bana,beni de, sana yazdı
İşte o karşılaştığımız gün onunda haberi vardı
Aptal saptal bakakalmıştık birbirimizin yüzüne
Günaha girdiğimizi düşünüp utanmıştık ikimizde
Sen biraz daha yüzsüzdün sanki bana göre
Ben gözümü çevirmek istesem de 
Hiç oralı olmamıştı gözlerim nedense
Dudaklarımıza kadar inen sinsi bir gülümseme 
Gül kokusuna rakip nefesler birbirinde 
Hatırlarsan eğer az sonrada elin elimde 
Çekiyordu bizi bize gizlice güçler
İtirazımda yoktu ki niye ertelensinler
Isındıkça ısındı bedenler ve yapıştı birbirine ıslak tenler
İkiden bir çıkmıştı sanki, eksilmemiş artmıştı sanki
Doyumsuz geliyordu yaşanan her an 
Aşk mıydı bunun adı? o zaman, sende, yar!
Günler geldi geçti mevsimlerle, birde yıl, ve son ay,
Üşüyor muyum nedensiz? yok ondan değil, tenim sensiz.