GAZETECİLİK YAZARLIK VE AHLAK!

“Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Yılmaz Karaca’nın yaptığı açıklama “Basında ahlak” konusunu yeniden gündeme getirdi.”

İçinde bulunduğumuz durumu analiz etmek ve bir parçada özeleştiri yapmak adına, birkaç kelam etmek istedim konuya dair.

Günümüz koşullarında yani iletişimin bu kadar kolay ve şeffaf olduğu bir zaman diliminde, özel hayatlar üzerinden aklına eseni yazmak, çizmek ve bunun üzerinden tatmin olmak, ne kadar gazetecilik ve yazarlık etiğine uygundur. Bunun değerlendirmesini okuyucuya bırakıyorum.

“Magazin yazarlığına özenen ve bunun üzerinden geçinenler (!) yani işin kolayına kaçanlar…”

Kalem, içi dolu tarayıcı bir silah gibi hedefe ateş etmeye başladıysa,  kalem can yakıyorsa, kalem kaşınıyorsa, kalem şaşırıyorsa ve bunun önüne geçilemiyorsa, yani otokontrol mekanizması devre dışı kalmışsa, vebali de elbette ağır olur günün birinde.

   Kişisel savaşların, eldeki kozla yani sözcükler üzerinden kahraman yaratma eğilimleri, kirli çamaşırların satırlarda yıkanabilme ihtimalinin olmayışı kadar imkânsız kanımca.  

 Bir başkasının ahlaki pisliğini ifşa etmeye çalışırken, bir bakmışsınız,   o pisliğe bulaşan ve kokansınız. Artık bel altı yazmasanız da araştırmacı gazeteciliğe soyunsanız da zihinlerdeki yeriniz, algılarda bıraktığınız izlerle eşdeğer kalacaktır.

Birde bunun istikrarlı olma gerekliliği de var gözden kaçırılmaması gereken. Yazdıklarınızın arkasında duramadığınızda, her ne sebeple olursa olsun susmak zorunda kaldığınızda, kişisel savaşların ve kişilerin özel hayatları üzerinden kazanç sağlamak adına kalem oynatmanız Gazetecilik sayılmaz kanımca. Bu olsa olsa intikam almak, köşeye sıkıştırmak, bedel ödetmek olur!

Sözcüklerle ayar çekmek, karşısındakini sindirmek, susturmak adına kalem oynatmak,  artık iletişimin bu denli sınırsız olduğu bir dönemde herkesin yapabileceği bir iş. Bunun için gazeteci olmanıza gerek yok, gazeteciliği de böylesine gereksiz konularla ve bel altı yazma şekliyle ayağa düşürmeye de gerek yok.

“Ahlaki değerlerinden ödün verenler, bedelini de ağır ödüyorlar zaten.”

Toplum yararına ve zararına olan olayları yazmak, kamuoyunu aydınlatmak, okuru bilinçlendirmek ve bilgilendirmek, yönetim bozukluklarını, yolunda gitmeyen hizmet işlerini, topluma fayda sağlamak adına, daha iyiye yönlendirmek adına yazmak ve iyiye gitmesine katkı sağlamak işin gereğini yapmak demektir.

Yerel basında, özellikle son dönemlerde oynatılan kalemlerin birçoğunda, belden aşağıya muhatabına ayar çekilmeye çalışılan satırlar mevcut.  Ve meraklısı da yani okuru da hiç az değil hani böyle konuların. Belki de okurun nabzına göre de kalem oynatılıyor olabilir. Yazan kadar okuyucunun da bilinçlenmesi çok önemli şu durumda!  Meraklıyızdır toplum olarak ne yazık ki dedikoduya, böylesi hafif konulara.

 Amma velakin iş yazmakla kalmayıp kafa koparmaca düşüncesiyle yola koyuyorsa yazarı, hırslarınız ve öfkeniz neticesinde karşıda olanı rezil etmek düşüncesiyle hareket ediyorsa içindeki şeytan,  geçmiş olsun. Haddinizi aşarak, söylemlerinizin onur kırıcılığıyla, incitici cümle kalıplarıyla övünç duymanız neticesinde, tam tersi bir his doğuruyorsunuz aslında zamanla okurda. Saygınlığınız yerle bir oluyor ve zaman içinde tarafını değiştiriyor okur. Sana ne (?) ne bu merak ne beklentin var diyebiliyor örneğin!

Yine de geri adım atmayıp, konuların üzerinden okunma sayınızla, tıklanma sayınızla övünmeniz, mesleğe saygı duymadığınız bir başka tespiti. Bel altı yazan bir kalemin sahibi olarak damgalanıyorsunuz ve buda mesleki ahlakın yüzünün kızarması demekten başka bir şey olmuyor. Yazarın yüzü değil, mesleğin yüzü kızarıyorsa bu bir başarı değildir asla. İster çömez, ister kaç yıllık gazeteci olursa olsun, bununla övünsün dursun, üslubunda kalite yoksa şahsiyetinde de yoktur demektir.

  Alaylı bazı yerel gazeteciler, kimlerin yanında yetişmişse onlar gibi oluyorlar zaman içinde, bir de böyle bir gerçek var.

 Yaşamın gerçeklerine hakka hukuka kalem oynatmak günümüzde alenen pek mümkün olmasa da özellikle toplumsal bazda bir tespit bu, gözü kara olanlar mesleğin hakkını verenler de hiç azınlıkta değil hani. İyi takip etmek, ayırt etmek gerekiyor, buda başka bir boyutu konunun.

Eğer gerçekten hayatın içinde insan olarak sizin de canınız yakılıyorsa ve haksızlığa uğramışsanız ve bu defalarca olmuşsa içgüdüsel olarak hakkını aramak adına birkaç kelam ediyorsunuz zaman zaman.

 Bu sadece mesleki bir hak değil, insani bir tepkinin getirisi oluyor. Bunun için sosyal medya çok daha büyük özgürlük yanıyor insanlara, fakat bedelde ödetiyor sınırları çok aştığınızda. Okuyucuyla dertleşmek sizi hafifletiyorsa ve karşıya yani okuyucuya bir ders çıkarttırıyorsa, yazma alanınızda özgürsünüz o zaman. Fakat haber değeri taşıdığını düşündüğünüz, çoğunlukla da toplumda etek pislikleri olarak adlandırılmış yaşamları satırlıyorsanız bu sizi mesleki anlamda star yapmaz, yapmıyor da. Bu mesleği başka amaçla kullandığınız ve bunun üzerinden beslendiğinizi düşündürür sadece okura.

Neden böyle düşünüldüğüne gelince!

Kalemine inandığım güvendiğim insanların, iyi insan olduklarını düşündüğüm yazarların, yazdıkları ve arkasında durmayıp çark ettikleri ve bu vesileyle de gözden düştükleri için mesleğin bamteline dokunuşum. Bu menfaat düşkünü olan bazı kalemlerin, ifşa ettikleri kişilerin zaman içinde kankaları olduklarını görmek ve o karşılıklı kavgaların nasıl olup da kucaklayıcı bir kavuşmaya dönüştüğündeki çıkar ilişkilerini görmek sözün bittiği yer!

Magazin basını genellikle özel hayatlar üzerinden ekmek yer. Ünlü olmanın bedelidir magazin basınına malzeme olmak, öyle yerleştirilmiştir zihinlere. Buda ayrıca etik değerler üzerinden tartışmaya açık bir mevzudur. Sınırlar neden ihlal edilir özel hayatlar üzerinden, buda masaya yatırılması gereken bir diğer konudur.

Fakat basını tamamen magazinleştirmek ise mesleki çöküşün gerçeğidir. İşin kolayına kaçmak, haber değeri taşımayan yaşamları, yaşanmışlıkları kafa koparmaca düşüncesinin şeytanlığıyla, ters bir algıyla sunmak, yapılan işe duyulmayan saygının göstergesidir bence.

Meslek, gazetecilik ve yazarlık olarak kategorize edilmişse yani muhabirler haber kovalarken, masa başı yazı yazanlar çoğunluktaysa, gazeteciliği ikiye ayrılmakta gerekiyor. Kategorilere de ayırmışlar zaten, haber, spor, magazin, siyaset, sanat,  sağlık, güzellik gibi birçok başlığın okura fayda sağlayabilmek adına konuları işleyişinin kalite değeri, mesleki ahlakın olmazsa olmazı olmalıdır.

 Yazabilme gücünü, müstehcen konular üzerinden, özel hayata indirgiyorsa yazar ve bununla da övünüyorsa ve bununla kazanıyorsa (!)adı gazeteci olmamalıdır. Böyle kalemler araştırmaya bilgilenmeye zaman ayırmadığı için okura da fayda sağlamıyor nitelik açısından. Yerel basında daha çok böyle gazetecilik yapılıyor sanıyorum.

 Kim kiminle nerde kırıştırıyor, kim evli, kim bekâr ve kim çalışanıyla kırıştırıyor ve kim kiminin cebini dolduruyor, gönlünü oyalıyor. Bu soruların cevapları aranıyor sürekli, bulunduğu da oluyor, fakat değişen bir şey olmuyor, yine tıkır tıkır işliyor o işler. Özel hayat yani, alan razı veren razı deniliyor!

Bunun adı gazetecilik değil başka bir şey oluyor o zaman.

Dileyenler Yılmaz Karaca’nın yaptığı açıklamayı Googlee ‘dan  bulup okuyabilirler.