Güvende değiliz hiçbirimiz
 
Ölümlerle yatıp, ölümlerle kalkıyoruz son zamanlarda, ruhumuz her sabah bir başka acının ateşine uyanıyor…
Ağız dolusu gülmek yasak bize, kendimizi iyi hissedip dostlarımızla şakalaşmanın, saygısızlık sayıldığı zamanlardan geçiyoruz…
Son yıllarda acının birinden daha onulmazına savrulduğumuz için, kederden başka bir şey paylaşmaz olduk birbirimizle, barışın geleceğine, anaların gözyaşının dineceğine nasıl da inanmıştık oysa...
Art arda yaşanan katliamların ardından, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov, onlarca insanın bakışı, bir o kadar kamera ve fotoğraf makinasının objektifi önünde hunharca öldürüldü…
Havuz medyasıyla AKP elebaşları kan donduran cinayeti FETÖ’ye yıkıp sorumluluktan sıyrılmanın gayreti içinde şu sıralarda…
Bunu başarmaları çok mümkün, ülkedeki siyasal konjonktür buna çok uygun çünkü…
AKP’nin toplumla oluşturduğu sağlam bağ kadar, TAK denilen ne idüğü belirsiz örgütün peş peşe yaptığı katliamların da payı büyük bunda…
Tüm bunlar, iktidarın, tarih önündeki sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yetmeyecek elbette…
Devran dönecek, bu cinayetlerde ihmali olan herkes yargı önünde hesap verecek…
Tarih bunun onlarca örneğiyle dolu…
 
AKLA ZARAR YORUMLARLA ZEKAMIZLA DALGA GEÇİLİYOR
İşe bakın, “Dicle’nin kenarında bir koyun kaybolsa Hazreti Ömer’in hesap verdiği bir kültürden geliyoruz” deyip, başka ülkelere, Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Çünkü halk bize oylarını verirken 'Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın' diye veriyor” diye ayar vermeye kalkanlar, sıra kendi ülkelerindeki cinayetlere gelince hiç üzerine alınmıyor nedense…
İşi daha da ileri getirip, “Topluma ne desek inanıyorlar nasılsa” diyerek, akla zarar yorumlarla zekâmızla dalga geçiyor…
AKP elebaşlarından Burhan Kuzu, “Bizim gevşekliğimizi bir kenara koyarak söylüyorum, nasıl oluyor da Rus Büyükelçiliği'ne Rus koruma olmuyor, anlamıyorum” diyerek sorumluluğu resmen Rusya’ya yıkarken, sağ elinde silah olduğu için sol eliyle El Nusra işareti yapan katilin solcu olduğunu iddia eden yazılar kaleme alıyorlar örneğin medyalarında…
Üç gün öncesine kadar Rusya ve lideri Putin’e etmedik hakaret bırakmayanlar, “FETÖ şimdi yandı, Putin suikast sonrası harekete geçti” cümlesini başlığa çekiyor hatta hiç utanmadan…
Büyükelçinin katili polisle ilgili, “İşlediği cinayetin hemen ardından basına servis edilen bilgilere ulaşmak bu kadar kolaydı da, neden daha önce elde edilemedi? Yalnızca bir bankada hesabı var diye birçok insana hayat zindan edilirken, hakkında bunca iddia olan bir polis nasıl görevde kaldı?” sorusu da askıda kalıyor elbette…
Gerçekten güvende değiliz hiçbirimiz, olmamız da mümkün değil,  şiddetin yeşermesi için her türlü koşul bulunuyor çünkü ortada…
 
ŞİDDET KUTSANIYOR, NEFRET SÖYLEMİ YAYGINLAŞIYOR
Son 15 yıldır siyasete hakim olan maço Kasımpaşalı dili, tüm toplumsal yaşamı zehirliyor. Nezaket siyasette ne kadar makbul bir şeydi oysa…
Şiddet kutsanıyor, oluk oluk kan döküp, barış isteyenlerin kanıyla duş yapacağını söyleyen mafya baronu, yüce Türk büyüğü mertebesine çıkarılıyor…
Bir insanlık suçu olan nefret söylemi yaygınlaşıyor, herhangi bir kişi ya da grubun işlediği suçlar, bir toplum ya da halka toptan mal edilerek, farklı toplumsal yapılar ötekileştiriliyor…
Şiddet çağrıları meşrulaştırılıyor, sosyal medya başta olmak üzere hayatın her alanında, muhalif fikirlere yönelen şiddet çağrıları, suç duyurusunda bulunulsa bile, hiç kovuşturmaya uğramadığı için olağanlaştırılıyor.
Siyasi sorumluluk kavramı unutuluyor. Saldırıların PKK ya da IŞİD canileri tarafından yapılmış olması, önlemekle görevli makamları, sanki sorumluluktan arındırıyormuş bir algı yaratılarak, her türlü görev ihmali, güvenlik zafiyeti görmezden geliniyor…
Şiddet karşısında çifte standartlı davranılıyor. Devlet başta olmak üzere, tüm kesimlerin şiddet karşısındaki tutumu, arkasındaki çevreye göre değişiyor…
Bu atmosfer içinde bombalar patlatılıyor, suikastlar yapılıyor, parti binaları basılıyor, güvenlik görevlilerine karşı yapılan saldırıları protesto için ortalığı ateşe vermeye kalkanlar, bir başka güvenlik görevlisinin çatıdan düşerek ölümüne sebep oluyor…
Bunlar olurken de Fatih’in topları Bizans’ın surlarını döverken, meleklerin cinsiyetini tartışan ruhbanlar gibi, “Muhterimi başkan yapalım mı, yapmayalım mı?” sorununu tartışıyor Türkiye…
Bunlara bakıp hâlâ güvenlik içinde olduğunu söyleyecek babayiğit var mı?