Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı’ndaki arkadaşlarımla, “Filyos Vadisi Projesi”nin enine boyuna tartışacağı bir etkinlik için çalışıyorduk epeydir. Kentimizin maden sonrası projeksiyonunda epey yer tutan bu proje, akla zarar bir süreçte ilerliyordu çünkü. Hem hiçbir şey yapılmıyor, hem de işsiz, aşsız, geleceksiz bırakılan yöre insanına her fırsatta kurtuluş reçetesi olarak sunuluyordu. İkbalini bunun üzerine kurduğu hayal ticaretine bağlamış epey bir siyaset esnafı da vardı ortalıkta… Yapılacağı söylenen yatırımlar da, akıldışılıktan başka bir şey değildi, hepsi doğa düşmanıydı çünkü…
Sempozyum için aklımıza ilk gelen, bilim dünyamızın çok değerli ismi Prof. Dr. İlhan Tekeli oldu. Yöreyle ilgili ilk planlama çalışmalarını yapan hocamızın 50 yılı aşkın bir Zonguldak deneyimi vardı sonuçta… Ne yalan söyleyeyim Hoca’ya ulaşmak güç oldu biraz, cep telefonu kullanmıyordu çünkü… ODTÜ’de bulmak da epey bir sorundu… Oradaki bir dostumuz aracılığıyla ev telefonuna ulaştık, uzun aramalar sonunda evde olduğu bir saate rastlayarak derdimizi anlattık… Büyük bir nezaketle davetimizi kabul eden Sevgili Hoca’m, gönlümüzü de, zihnimizi de fethederek Ankara’ya döndü…
HERKESİ DİNLEDİ, HER ŞEYİ NOT ALDI
İlhan Tekeli olmak böyle bir şey gerçekten... Gittiğin her yerde “Hocaların hocası” olarak el üstünde tutulacaksın ama mütevazılığından en küçük ödün vermeyeceksin… 20’li yaşlarını yeni sürmüş genç akademisyenlerden çok daha fazla bir dikkatle dinleyeceksin konuşulanları… Bilim dünyasında erişmediğin makam, almadığın unvan kalmayacak ama öğrenci olmak, öğrenmek daha mutlu edecek seni… Birkaç kuşak önceki öğrencilerinizin öğrencilerini dinlerken içiniz coşacak… Bununla da yetinmeyecek, “Sizden çok şey öğrendim, ufkum açıldı” diyeceksin büyük bir engin gönülle…
İki gün boyunca yukarıdakilerin tamamına çıplak gözle tanıklık ettim Çaycuma’da… Sempozyuma bir gün önceden geldi Hoca… Masasında ömrümün en öğretici akşam yemeklerinden birini yedim o akşam… Ertesi gün herkesten önce salonda yerini aldı, bir dakika bile ayrılmadı daha sonra… Tarihsel bir perspektif içinde Zonguldak’ın planlama sürecini anlatırken ki mantık dizgesi olağanüstüydü… Daha sonra izleyici sırasında oturarak tüm konuşmaları not etti, zaman zaman tartışmalara katıldı… Bitiminde bir genel değerlendirme yaparak, tam da beklediğimiz gibi sempozyuma damgasını vurdu...
FİLYOS VADİSİ ASLINDA ÇOK MATRAK BİR PROJE
Konuşmasından çok şey öğrendim Hoca’nın… Bilmiyordum, Karabük Demir Çelik Fabrikası, zamanın süper gücü sayılan ülkelerin dışında, dünyada planlanan ilk demir-çelik fabrikasıymış… Bu küçük çaplı bir krize bile yol açmış hatta. Londra’da yapılan uluslararası bir konferansta Türkiye’nin bu kararının, küresel çapta bir krize yol açabileceği bile konuşulmuş… Proje için Filyos Vadisi’nin seçilmesinin kömür havzasında özel mülkiyeti yasaklayan Teskere-i Samiye ile ilintisi varmış… Özel mülkiyete konu olan tek yer vadi topraklarıymış çünkü…
Yazıyı hayal tacirlerine kapak olacak şu sözleriyle bitiriyorum:  “Filyos Vadisi aslında çok matrak bir proje, çünkü yok. Ama hayaleti dolaşıyor ortalıkta. Bu hayaleti ciddiye almak gerekiyor. Zonguldak 1980’lere kadar her açıdan Türkiye ortalamalarının üstündeyken, hızla hem gelir, hem nüfus kaybetti. Ekonomik gelişiminin konuşulduğu her ortamda bu hayalet ortaya çıktı, başka bir şeyin denmesine izin vermedi. Böyle bir hayalet projenin ne kadar etkili olacağını göstermek için bir örnek olay olduğunu düşünüyorum.” Sempozyum çoktan bitti. Ama içim Tekeli Hoca’mın ışığıyla dolu hâlâ…