Cumhuriyetin 90. yılı kutlamalarındaki yığınsallık ve coşkuyu AKP kurmayları izledi mi, izlediyse ne sonuçlar çıkardı, bilmiyorum. Türkiye’nin sosyolojisini anlamak, giderek yükselen ve duygusal bir kopuşla sonuçlanacak bir kutuplaşmaya doğru giden toplumsal gerilimi azaltmak için iyi okumaları gerekiyor bence. Böyle bir çabanın içine gireler mi, kuşkuluyum doğrusu. Birincisi gerilim siyaseti ülke için zararlı olsa da, kitlelerini tahkim ederek iktidarlarını daim kılmak için çok gerekli onlara. İkincisiyse, siyaseti, muarızını anlamaya yönelik çabanın da içinde olduğu bir zihni faaliyet olarak değil de kendi tahakküm alanını geliştirme sanatı olarak görüyorlar. Bu da tam bir sağırlar diyalogu doğuruyor ülkede…

 

Bense bambaşka duygularla baktım önümde akıp giden sele… AKP iktidarının 12 yıllık uygulamalarından bizar düşmüş bir bireydim her şeyden önce… Sol, sosyalist değerlere inanmış bir kişi olarak ülkeyi adım adım gericileştiren uygulamalar, fırtınalar koparıyordu içimde… Dahası küresel sermayeye eklemlenmek için uygulanan neoliberal politikaların siyaseten karşısında olduğum kadar, dar gelirli bir emekçi olarak mağduruydum da… En çok da, “Sizden öğrenek değilim” kibrinden, farklı siyasal çevrelerle yapılan tartışmalarda üretilen üstenci dilden, tabulaştırılarak dokunulamaz ilan edilen kişiliklerden de illallah demiştim artık. Toplumun her kesiminden gelerek alanlara dolan kalabalık, bu despotluktan kurtuluşun müjdecisi gibiydi adeta…

 

ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK DEĞİL YASAKÇILIK YARIŞTIYORUZ

Ama ihtiyatlı bir iyimserlik vardı içimde… Alanları dolduran insanların durup durup “Andımız”ı okuması; zaman zaman şiddet uygulayanları değil de tüm Kürtleri ötekileştiren, düşman sayan bir dile başvurması; ülkedeki etnik çoğulculuğu görüp, anlamaya çalışmak yerine tek tipleştirmeyi hedefleyen bir politik hattın söylem düzeyinde de olsa öne çıkması gibi olgular, endişeler doğuruyordu yüreğimde… Bu hat antidemokratik içeriği kadar, AKP’yi “özgürlükçü”, toplumsal muhalefetiyse “statükocu, yasakçı” gibi gösteren bir algının da toplumda yerleşmesine neden oluyordu ki, AKP’ye yapılacak en büyük iyilik de buydu bana göre…

 

12 yıldır hiç bitmeyen bir “mağduriyet” edebiyatıyla iktidarını sürdürmeyi başaran AKP’nin en büyük silahının bu anlayışlar olduğunu söylememe gerek var mı, bilmiyorum. Muhalefet özgürlükçülükle değil de, yasakçılıkla yarışıyor AKP ile. 12 Eylül hukukunu savunmak gibi hiç de hak etmediği bir pozisyona sürükleniyor. Türban örneğinde olduğu gibi, AKP’nin “kendine Müslüman” tavrının ipliğini pazara çıkaracak daha büyük bir özgürlük projesi ile toplumun huzuruna çıkma yerine, yasağı savunuyor. Derin devletle hesaplaşma, baskıcı, otoriter anlayışları siyaset alanının tümden dışına itme yerine, toptancı yaklaşımlarla cuntacılara, devlet içinde çete kuran cinayet şebekelerine zımni de olsa sahip çıkan bir fotoğraf veriyor…

 

MAĞDURİYET EDEBİYATI BİTMİYOR

Herkesin bazı şeyleri yeniden düşünmesi gerekiyor. Gündüz vakti MHP’lilerin düzenlediği bir yürüyüş vardı örneğin Zonguldak’ta. Akşam saatlerindeyse başını CHP’lilerin çektiği, sosyal demokrat, cumhuriyetçi bir kitlenin… Başka bir kentten gelip de henüz siyasetçi yüzlerini tanımaya fırsatı olmamış birsi hangi yürüyüşün, kim tarafından düzenlendiğini ayırmazdı kesinlikle… Talepler, sloganlar, söylemler birbiriyle tıpatıp aynıydı çünkü… Peki, geçmişte “faşist” denilen bir parti ile bugün aynı talepler etrafında bir politik hat örmek, doğrultu tutarlılığını yitirmiş siyaset fukaralığından başka nedir sizce? Bu politik dil, özgürlük şarkıları söyletebilir mi sizce ülkeye? Toplumda temiz demokrasi rüzgârları estirebilir mi?

 

Endişelerim var… Onun için de yükselen muhalif hareket kuşlar uçurmuyor içimde… Alanlarda Gezi’nin, o çok renkli, çek sesli yapısını arıyor gözlerim… Şuursuzca yapılacak muhalefetin, AKP’nin daralan siyaset alanının genişletecek, yeni bir hamle ile kendini tazeleyecek bir siyasal hattı ortaya çıkaracağından endişeleniyorum. Bu endişe aklımı başımdan alıyor adeta. Yerel seçimler öncesinde Meclis’te yaşanacak olası türban gerilimi, AKP’ye olağanüstü güzellikte bir hayat öpücüğü sunacak örneğin… “Mağduriyet edebiyatı” külliyatına yeni sayfalar eklemesine yarayacak. Umarım sağduyu egemen olur. Vehimlerinden kurtulan toplum, özgür ufuklara doğru yelken açar yeniden…