Torunlarımın özlemine dayanamadığım için,şu hafta sonu yasaklarının da bir parça esnemesiyle birlikte, birkaç hafta zorunlu olarak ara verdiğim köşe yazımı yazmak için oturdum çalışma masama. Klavyenin tuşlarından çıkan sesi bile notaya dökmek istedim inanın.
Sahiden de neden ayrı kalıyorsa ona özlem duyuyormuş insan.
Yazmayı da, müziğimi de, şiirlerimi de çok özlemişim.
Yarım kalan o kadar çok iş var ki bilgisayarımda, dosyalardan ekran gözükmüyor neredeyse, fiziki koşullar elverdiğince üretmeye devam elbette. Kimse kök salmıyor bu dünyaya elbette, bizimkisi avunmak, oyalanmak birazda, yolculuğun azamisi malumunuz.
Bir İstanbul seyahatiydi yapmış olduğum, malum bu kentin çocuklarının çoğunluğu, şehir dışında arıyor ekmeğini suyunu. Çocuklarım, torunlarım, şimdilik zorunlu oldukları için orada yaşıyorlar. Umarım bu kent çocuklarına, ekmeğini suyunu da verecektir bir gün.
Hal böyle olunca da onlarınözlemi de doğduklarıbüyüdükleri bu kente oluyor, onlarda hem pandemi süreci, hem de iş sorumlulukları sebebiyle ancak yılda belki bir kere gelebildikleri doğdukları büyüdükleri yerlere hasret kalıyorlar.
Yaptığımız sohbetlerde anılarını anlatırlarken hasret çektiklerini görmek, burnumun direğini sızlattı doğrusu.
Diğer yandan, olabildiğince torunlarımla güzel vakit geçirerek, onların kokusunu içime çekerek döndüm kürkçü dükkânına, aklım onlarda kalarak tabi ki.
Yeniden kavuşmak ümidiyle teselli arıyoruz zamandan.
Öncelikleriniz ara sıra da olsa değişinde, gündemin içindeki gelişmelerin dışında bırakıyor sizi zaman.
Ancak yine de dünyada neler olup bitiyor, ülkemizde ve hatta yaşadığınız şehirde neler oluyor üstün körü de olsa kulağınız bir şekilde duyuyor.
Sanırım bu son haftanın başı çeken en önemli konusuydu andımızın okullarda okunmasının yasaklanması. Konuya dair üzülsek de, kızsak da, sonuç değişmedi, emir demiri kesmeye devam ediyor zira.
Milli duygularımızla övünmenin dışında, icraatta hiçbir şey yapamayanlar olarak birçoğumuz bu durumdan dolayı son derece rahatsız oldu evet.
Nedenleri niçinleri akıl zorlasa da, eylemin gerçekleşmesi hususunda eli kolu bağladı zaman.
O kadar uzun yıllar oldu ki birbirimizden ayrışalı, herkes kendine, çıkarları doğrultusunda bir saf tuttu, dolayısıyla o övündüğümüz milli duygularımız çoktan buhar olup uçtu. Unuttuk mu zaman içinde, ya da unutturulmaya mı başlandı kimliğimizin mimarları, ne dersiniz?
Günlerdir etnik kökenli siyasi bir partinin kapatılacağına dair tartışmalar alevlenirken, Siyaset bu konuda fokurdarken, bir baktık ki Türk olmanın, ne denli anlamlı olduğunu ve bölünmez bütünlüğünü anlatan andımıza yasak gelmiş.
Bu hakikaten ilginç bir detay, kime ceza, kime ödül bilemiyorum.
Bayrağımızın gölgesinde Cumhuriyetin temel taşları gibiydi okullarda her bir öğrencinin gururla seslendirdiği andımız ve elbette akabinde okunan İstiklal Marşımız.
Birbirine kardeş gibiydiler adeta, Türk olmanın gururunu, onurunu anlatan iki kardeş, onlarda tıpkı bizler gibi ayrıştırıldılar.Söylemeyenlere, söylemek istemeyenlere rağmen o şanlı bayrağımızın gölgesinde bir kez daha ve daima NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.