Toplumlar, kültür yapılarıyla ve o kültür yapılarını içselleştirmeleriyle ayrışır diğer toplumlardan. Eğrisiyle doğrusuyla, kendilerine rehber edindikleri ve yahut bilinçaltlarına menfaatler neticesinde yerleştirilen öğretilerle belirlerler yaşam çizgilerini. Ayrıcalıklı olmak değil, kaliteli yaşam sürmek ve sürdürtebilmektir esas olan.
Bu günümüzde bilinçsizce türeyen basmakalıp sürü toplum psikolojisi, sorgulama yetisini çoğunlukla devre dışı bırakır, bıraktırırlar. Çünkü diğer türlüsünde yani sorgulama devrede olduğunda, bazı bakış açılarına göre toplumlaşamaz toplumlar. Çoğunluk kabul gösterirse amacına ulaşır düşünsel eylemler. Bilinçsizce sadece sunulanı esas almak, at gözlükleriyle hayata bakmak, adaleti, eşitliği ve hatta tahammülü yok saymak, uçuruma sürükler toplulukları, beraberin de de toplumları. Birbirine zarar verdiğinin izdüşümleriyle ise yıllar sonra yüzleşir muallakta kalan topluluklar…
Yaşam bilindiği üzere uzunca bir maraton, her zaman rekabetin olduğu bir sahada ilk hamleyle, ilk adımla başlıyor mücadele. Ancak ne yazık ki bilinçaltımıza yer eden değerler rehber oluyor ne kadar çok mesafe kaydedebileceğimize. İşte daha ilk baştan, o ilk hamleden kaydettiklerimizi gözden geçirmemiz ve bizlere dayatılan öğretilerin, hangi bilirkişilerin öğretileri olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Deneyimlenen her şey denenen her şey aslında, hali hazırda yeterli olmayanı aramaya yönelik bir eylemdir. Yanılmak öğrenmenin panzehridir ama yanıltmak ve bunu bilerek fakat bilinçsizce yapmak vebal bırakır hem de en ağırından.
Bizim gerçekten yapmak ve olmak istediklerimizle mi koşuyoruz bu zorlu hayat maratonunda ya da zihnimizi ele geçirmek isteyenlere hizmet edip onların beynimize kazımaya meyilli olduklarıyla mı yürüyoruz şuursuzca.
Toplum değerleri Dünya genelinde şöyle iyi bir analizle incelenirse, kendi menfaatleri doğrultusunda nasıl esniyor, esnetiliyor, çıkarlar söz konusu olduğunda değişmez kural olarak öğretilenler, nasıl havada buharlaşıp yok oluyor, göz ucuyla dahi baksanız inanın görülüyor. Gördüğünü bildiğini ispatlayamamak ise tamda günümüzdeki çarpıklığı bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Yeniliğe açık toplumlar, kendilerini yenilemekten korkmayan toplumlar, insanca yaşamın kapılarını zorluyor ve özgür insan, mutlu insan öğretisinin altına imzasını atıyor. Bu demek değildir ki özgürlük sınırsızdır, elbette değil. Bir başkasının yaşam alanına girdiğinizde yani “özgürlük sınırsızdır ama sınırlar özgürlüğü tanımlar” felsefesini benimseyebildiğinizde ve bir başkasının yaşam hakkına saygı duyabildiğinizde, içinde bulunduğunuz topluma ihanet etmiyor, tam tersine insanlık adına kıdem alıyorsunuz.
Fakat toplum olarak belli bir kalıbın içine sokmaya çalıştığınızda insanlığı, insanları ve bunu sanki değişmez kural gibi önüne koyarsanız, yani tek tip insan olma zorunluluğunu, işte daha o ilk hamlede aklı olan o çemberin içine sokmuyor kendini ve etrafında dönüp duruyor. Ta ki kendine iyi gelen bir topluluk ve lider bulana değin arıyor kaybolmuş benliğini, kimliğini. Toplum kuralları aslına bakarsanız kendiliğinden bozuluyor, siz kişisel çıkarlarınızı bir üstünlük olarak bir öncelik olarak ezer geçer hale dönüştürürseniz, kimliksiz ve kendine güvensiz bir topluluğun var olmasına da sebebiyet verirsiniz.
Toplumlaşabilmek ve kalıcı iz bırakabilmek, liderlerin ne kadar aklı başında olmalarıyla da alakalı sanırım. Küçük topluluklara kendini ve savunduğu düşüncesini kabul ettirebilenler, tam manasıyla lider olarak nitelendirilemezler. Öfke kusanlar, adres gösterenler, ötekileştirenler belli bir kesime hükmettiği için lider olarak vasıflandırılamazlar. Ayrıştırıcı zihniyeti esas alanlar asla liderlik vasfına tam manasıyla erişemezler.
Sadece kendi bakış açılarına göre kurallar icat edenler, günün birinde kendi topluluklarının başı çektikleri kültürün yozlaşmasına ve diğer topluluklar karşısında acizleşmesine neden olurlar.
Zorlamayla, dayatmayla korkuyla nam salanlar, günün birinde tarihin dibine gömülürler. Ve dahası, beraberinde insanlığın değer yargılarına kendilerince yeni yorumlar ekleyenler, insanlığın insanlıktan çıkmasını hizmet ederler.
Özgür toplumlar, özgür topluluklar korkutur liderleri. Çünkü onlar bir kalıbın içine girmeyecek kadar kendilerini donatmaya eksikliklerini asgariye indirmeye çaba sarf ederler. Çünkü tam manasıyla kusursuz değildir insan, kendini kusursuz zannettiğinde asıl tehlike başlar. Uzaktan yakından kumanda edilemeyecek kadar farkındadırlar hayatın ve haklarının. O yüzden direnirler ve o yüzden mücadeleye adarlar kendilerini. Liderleri ürkütenler işte bilinçlenmeyi ve donanmayı esas alan insan tipleridir. Onlar, azimle koşanlar kendi doğrularını oluşturanlar olarak oturup bekleyen hazırcılara hizmet etmezler. Bilinçlenerek, bilinçlendirerek, birlikte koşabilmek için tüketirler nefeslerini. Tıpkı tarihe düşen sayfalarda bilinçle koşulan nice zaferler gibi. Yüz karasıyla değil, yüz akıyla kazanılan değerlerimizin alnından öpüyorum…