Suçsuz, ama cezalı çocuklar gibi kapı aralığından, umutsuzca bakmak özgürlüğe, işte bu günlerde hissettiğim duyguların en yalın anlatımı,elbette bana göre.
Bir çocuk düşünün, kişiliğini oluşturma yaşına gelmiş ve gözlemliyor çevresindekileri, olup bitenleri. Doğru ve yanlış kavramlarının içini doldurmak istiyor, doldurabilsin ki düzgün bir birey olarak topluma karışabilsin, yaşadığı coğrafyanın değer yargılarına sahip çıkabilsin ve hatta bir sonraki kuşağa aktarabilsin.Sorumlu olduğu sadece kendi yakınları değil komşunun oğlunu kızını onların akrabalarını da düşünebilsin. Tabi ki bunu tek başına yapması imkansız, en yakın bir kuşak öncesine çok iş düşüyor bu durumda, zaten gözlem yapmaya da onlardan başlıyor. Fakat ne yazık ki ikileme düşüyor çocuk, ne yapması gerektiği nasıl davranması gerektiği, ebeveynleri tarafından sürekli olarak beynine kazınan çocuk, kendi gözlemlerini savunamıyor haliyle. Çünkü o daha çocuk. İşte o çocuk, daha o yaşlarda öfkeyle tanışıyor, işin ilginç kısmı kendinden önce içindeki öfke büyüyor ve çocuk öfkenin esiri oluyor. Bu durumu da ebeveynler istiyor. Çocuk önce benim, benim fikrime hizmet edecek diyor, oysa o çocuk toplumun bir bireyi bunu görmezden geliyor.
Sonra yine o çocuğu düşünün, düşünceleri hapsedilen, özgürlüğü kısıtlanan, öfke kusan ve hatta çoğu zaman da korkan ve yaşdaşlarıyla kaynaşamayan, onları sevemeyen ya da sevmeye çekinen bir çocuk.
Tıpkı o çocuk gibi korkuyorum gün ışığından bu günlerde. ‘Heeey özgürlük’ diye bağırmak istiyorum avaz avaz, ne mümkün sesim içimde, oda benim gibi korkuyor bu kan kokan günlerde.
İşte o korkunun yanına birde ölüm korkusu eklenince, dışarıya çıkmak sesimi duyurmak yerine kapı aralığından bakıyorum hayata, çünkü kapının dışında olanlar ölüyor bir bir.
Ne çok çalıyor kapımızı bu günlerde ölüm, kim o? demeye fırsat bile vermeden dalıyor sinsice yüreğimize. Bir cana, bir tanesine üzülürken, elden hiç bir şeyin gelmediğine sitem ederken, onlarcası dayanıyor kapıya, uğultu uğultu sızıyor acı kapı aralığından yuvamıza.
Memleketim neden kan kokuyor.
Bizi birbirimize daha fazla düşman etmeyecek bir araya getirecek bir mucize olsun istiyorum. İyiler mutlaka kazanır, tezinin artık gerçekleşmesini istiyorum.
Korkutulmuş, sindirilmiş, küçük bir çocuk gibi bakmak istemiyorum hayata, yollara düşerek barış aramak istemiyorum.
Barış ne Ankara’da ne de İstanbul’da, barış akılda barış kardeşlikle yaşamada.
Bizler kendi halimizde yaşamaya çalışıyorduk ve bizler, bütün çocuklar kardeştik. Çünkü bizlerin bayramları vardı. 23 Nisanlar da çocuk olmanın coşkusunu, 19 Mayıslar da birey olmanın gururunu 29 Ekimlerde de Ulus olmanın gururlu coşkusunu yaşıyorduk. Çünkü biz tek bayrak altında haykırıyorduk çocukça coşkumuzu, kişilik gelişiminin en sağlam öğretileriydi birlik beraberlik bayramlarımızı yaşıyor olmamız. Devlet tek parça bir bütün olduğunda anlamlıydı, tıpkı dünya üzerindeki tek devlet olmayı savunan bütün ülkeler gibi. Kardeşlik olgusu ve vurgusu, kişilik gelişiminde ne kadar önemliymiş, bakın bayramlar coşkusunu yitirdikçe, biz ant içmedikçe birileri dışarılardan elini kolunu sallaya sallaya üzerimize yürüyor, biz de kaybettiğimize inandırıldığımız BARIŞ’ı arıyoruz, kanlarımız ve canlarımızla bedel ödeyerek.
Kim karlı çıkıyor bu işten, bu topraklar üzerinde bizi bölmek isteyenler kim.
Bu içinde yaşadığımız zaman diliminden çok zor görünüyor yarınlara umut ile bakabilmek ve de yürüyebilmek.
Ezan sesinin minarelerden yayılan manevi gücü gibi, çocuklarımıza bayram coşkusunu en üst seviyede yaşatalım, yaşatalım ki savaş çocukları değil, birbirine kenetlenen birbirine önem veren nesiller üresin.
Ne içeriden ne dışarıdan bizim üzerimizde hakimiyet kurmak isteyenler karşılarında aklıyla fikriyle dimdik duran çelik gibi güçlü gençlik duvarlarına toslasın.
Biz değerlerimizle geleneklerimizle güçlü bir Devlet güçlü bir Ulus olduğumuzu unutmazsak eğer savaş bizden uzak durur.
Bana göre bütün iş, çocuklarımızı toplum değerlerimizin farkına varmasını sağlayarak, onlara bayram coşkusunu yerinde ve zamanında yaşatarak yetiştirmekte. Biz büyük güçlü bir Devlet’iz tek parçayız, birileri istiyor diye bölünmeyeceğiz
Kapı aralığından ürkek gözlerle hayata bakmak mı? yoksa kapı önünde, bastığım toprak benim vatanım, senin vatanın, hepimizin vatanı, biz kardeşiz diyen çocuklar mı? Gökyüzünde dalgalanan ay yıldızla ve minarelerdeki ezan sesiyle yedi bölgesiyle burası bizim Vatanımız, inandığımız sürece de bizim kalacak NOKTA