Geçen hafta, CHP İlçe Başkanı Yaşar Bükrü, Yönetim Kurulu üyeleri Sinan Seyrekbasan, Burhan Kurmalı, Emin Kocaman ile birlikte Çaycuma’ya gittik. Çarşı ortasında, yüzyıllık çınarların altında KHK ile öğretmenlik mesleğinden ihraç edilen İsmet Akyol ve Gökhan Taner Günsan için açılan "Öğretmenlerimizi Geri İstiyoruz" imza standını ziyaret ettik, “Dayanışma“ dileklerimizle imzalarımızı attık.
İmza masası yanında söyleşirken bir köylü yurttaş geldi ve “Bizim de bir katkımız olsun” dedi. Hemen kendisine kalem ve imza belgesi uzatıldı, teşekkür edildi. İmzasını attı, başka bir şey demeden yoluna devam etti.
“Bizim de katkımız olsun” diyen köylü yurttaş demek ki olayın farkında. Öğretmenlerine yapılan uygulamanın yanlış ve haksız olduğunun bilincinde. İmza masası başında bir rastlantı ile tanık olduğum bu olayın yüzlerce benzeri daha yaşanmıştır kuşkusuz.
İsmet ve Gökhan öğretmenlerimizin sosyal medyada da paylaştıkları gibi; öğrenci velileri, eski öğrencileri, köylüler, geniş öğretmen ve halk kitlesi; hiçbir soruşturma, kovuşturma geçirmedikleri, yasalar önünde bir suç işlemedikleri; eğitim-öğretim içinde başarılı çalışmalar yaptıkları, öğretmenlerin sendikal mücadelesinde etkin görevler üstlendikleri, yaşadıkları kentin sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağladıkları halde, sorgusuz sualsiz meslekten ihraç edilmelerine karşı tepkiler büyüyor.
Gördüğüm kadarıyla bu durum sadece Çaycuma ile de sınırlı değil. Katılımın çokluğu ile bazı çevreler rahatsız olsa da imza etkinliği genişleyerek sürüyor. Hemen her gün sosyal medyada bu konu ile ilgili haberler yer alıyor. Konu, ulusal gazetelere de yansımış, önde gelen gazetelerde bazı köşe yazarları iki öğretmenimizin durumu ile ilgili olumlu yazılar kaleme almışlar, göreve döndürülmelerini istemişlerdir. Ereğli’de de hiçbir gerekçe gösterilmeden sorgusuz-sualsiz TTK’daki işinden edilen, ailesi ve çocuklarıyla ekmeksiz, susuz bırakılan şair-işçi Salim Çalık da aynı durumdadır.
Bu iki öğretmenin ve işçi kardeşimizin suçsuzluğunu, onları ihbar edenler de biliyorlardır. Sanırım, kendi ikballeri, rahatları için bu insanların, özlük haklarını, yaşam standartlarını, ailesel durumlarını, çocuklarını görmezden gelerek; görevden alınmaları için vicdansızlık ederek, ihbar etmekte ve meslekten ihraç edilmelerine sebep olmakta mahzur görmemişlerdir.
Halkımız, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” sözünü tam da işte böyle durumlar için söylemiş olmalı. Sanırsınız ki sizi kimse görmedi, bilmiyor. Allah ömür verdikçe yaşayalım bakalım, ayine-i devran ne gösterir. Gün gelir ak koyun kara koyun belli olur. Unutulmamalıdır ki “karanlığın da gözleri vardır”, hatırlatalım!..
*****
KONUŞMACI YAZAR SEÇİMİ...
İsmet ve Gökhan öğretmenlerin çok önemsediğim bir etkinlikleri de çağdaş edebiyatımızın önemli eğitimci, şair ve yazarlarını Çaycuma halkıyla “imza etkinlikleri”nde buluşturmalarıdır. Ayrıca öğrencilerimiz için de özellikle çocuk hikayelerinde Türkçe’mizi düzgün yazan ve konuşan, çağdaş, Atatürkçü, demokrat yazarlarımızı Çaycuma’ya getirerek çocuklarımızla tanıştırmışlardır. Bu çalışmaların hepsi, büyüklerde ve çocuklarda çağdaş kültürümüze birer pencere açan etkinliklerdir. Panelist olarak bile gelseler, getirilecek konuşmacıların Atatürkçü, çağdaş, demokrat çizgide olmalarına dikkat ediliyordu.
Ancak, bu duyarlı bakış açısının ne yazık ki Milli Eğitimimizi yönetmekle sorumlu olanlarda göremediğimizi de belirtmeliyiz. Çanakkale Zaferi kutlaması etkinliklerinden olmak üzere seçilen ve davet edilen yazarın kimliği, toplumda kuşkular uyandırmıştır.
Davet edilen yazarın sosyal medya hesabında: “Avrupa’yla ilişkiler hususunda eşsiz bir hariciyeci, duayen bir diplomat olan Abdullah Çatlı’yı rahmetle anıyorum. Bu millet son sözü Aziz Petrus meydanında söyler!” şeklinde paylaşımlar yaptığı öğrenildi. Şimdi; hakkında çeşitli karanlık söylentiler olan Abdullah Çatlı'yı "eşsiz bir hariciyeci, duayen bir diplomat" olarak takdim eden; Gazeteci Abdi İpekçi'nin katili olan ve Papa’ya, Sen Petrus meydanında suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca'yı, “Bu millet son sözü Aziz Petrus meydanında söyler” şeklinde öven ve “tarihçi” olduğu belirtilen bu kişiye bir şey dediğimiz yok.. “Kendi görüşüdür, kendini bağlar”, der geçeriz.
Ama, bu yapıdaki bir kişiyi “konuşmacı” olarak davet edenlere ve bu nitelikteki bir kişinin konuşmasına okul öğretmen ve öğrencilerini “izinli” sayılarak davet eden yöneticilere, “Yahu ne yapmaktasınız?” diyerek, yanlış yaptıklarını belirtiyoruz. Zira yapılan bu işler, Anayasamızın 2. maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir” niteliklerine de uygun düşmemektedir. Hukuk devleti yöneticisi, “şiddeti önceliyenleri”, “yasadışı işlere bulaşmış olanları” öven birilerini, öğretmen ve öğrencilerine “Tarihçi” de olsa, “yazar” da olsa önerme hakkında olmamalıdır. Aksine “Çanakkale Zaferi” gibi tarihsel ve önemli günlerde konuşmacı seçerken daha çok dikkat edilmesi gerekir.
Bu tür etkinliklerin yararına ve gereğine inanırım. Ancak, çok özenli bir araştırmayla konuşmacı seçilmesi gerekirken, propagandist anlayışla konuşmacı getirilmesine de karşı olduğumu belirtmeliyim. Belki, aynı görüş çerçevesinde hareket eden herhangi bir siyasi parti böyle bir seçim yapabilir. Bu onların tercihidir, onları bağlar. Aynı görüşte olanlar da gider izler, dinler.
Ama devlet görevindeyseniz, hele Milli Eğitim gibi bir birimi yönetiyorsanız, okul öğretmen ve öğrencilerini de bu etkinliğe yazılı çağırıyorsanız kılı kırk yarmanız gerekir. “Yasadışı işlere bulaşmış kişileri” öven, önceleyen birini, çocukların kafasına sokma dayatma hakkınız olmamalıdır. Bize düşen sizleri akl-ı selime davet etmektir.Gerisi sizin bileceğiniz bir iştir.